“Harika ve berbatsın İstanbul”

ÖMER ERDEM

İstanbul'a

ÖMER ERDEM

EVEREST YAYINLARI

Ömer Erdem “Harika ve berbatsın İstanbul,” diyor. Ama yanında “Harika ve berbatsın dünya” demeyi ihmal etmeden söylüyor bunu...

ELİF AKSOY

Yüzyıllar öncesinden bugüne, seyyahlardan modern yazarlara kadar uzanan geniş tarihsel perspektifte İstanbul her zaman kaleme alınan, anlatılan, üzerine yazılan, konuşulan bir şehir olagelmiş. Kimi güzelliğine vurulmuş bu şehrin, kimi kendisine çektirdikleri üzerine dert yanmış. Fakat her ne olmuşsa olmuş, İstanbul her dilde kendinden söz ettirmeyi başarmış. Çağları aşan bir zaman diliminde kaleme, söze, dile gelenlerin birkaç cümleyle anlatılabilmesi elbette mümkün değil ancak bu şehir üzerine söylenenleri en güzel özetleyen, daha çok Çocuk Kalbi kitabıyla tanıdığımız Edmundo de Amicis olmuş: “Harika ve berbatsın İstanbul.”

Ünlü İtalyan yazarın 1870'lerde büyük bir heyecanla geldiği ve aynı duygularla yazdığı İstanbul kitabında yer alır bu söz ve şehir üzerine yazılmış en etkileyici kitaplardan biridir aynı zamanda…

Peki, hâl böyleyken; yani İstanbul üzerine yüzyıllardır çalıp söyleniyorken, nasıl hâlâ bir şeyler yazılabiliyor bu şehir üzerine?

İstanbul, kendi hikâyesini her gün yeniden yaratıyor ve yaşayanına her doğan güneşle birlikte farklı bir şarkı söyletmeyi başarabiliyor da ondan. Sadece yaşayanına da söyletmez bu şarkıları şehir üstelik. Güzelliğiyle de çilesiyle de dünyanın merkezine yerleşmek ister. İnanın ya da inanmayın, yerleşir de. Dönemsel düşünmeden tüm bir dünya tarihini göz önüne aldığımızda, abartı gibi duran bu söylenenlerin çok da haksız olmadığını görürsünüz. Napolyon, “Dünya tek bir devlet olsaydı, taht şehrinin İstanbul olması gerekirdi” derken tam anlamıyla söylemek istediklerime tercüman oluyor. Bu “taht şehri” aynı zamanda duyguların “taht şehri”dir Napolyon’un gözünde.

Sözün özü; İstanbul bir merkez…

Dünyanın, duyguların, anıların, kültürün, tarihin; sayfalarca ilerleyebilir bu liste.

Şairin, “adana rahat uyuyorsa sıcakta/ istanbul yerinde durduğundandır” demesi de bundan. Bu şair Ömer Erdem. Yeni şiirlerini topladığı kitabı İstanbul’a’nın sayfaları arasından bu iki dize. Tam da yukarıda anlatılmak istenenlerin paralelinde ilerleyen, İstanbul’un bir “merkez” olduğunu anlatan şiirlerin dökümü tüm bir kitap. Az önceki listelemeye yeniden başlamaya gerek var mı? Ömer Erdem de tarihi kuşatan ve tarihle kuşatılmış, medeniyeti kuşatan ve medeniyetle kuşatılmış, insanı kuşatan ve insanla kuşatılmış bu şehri olanca geniş bakışıyla, duyarlığıyla kuşatmaya çalışıyor.

Ömer Erdem’in bu şiirleriyle yaptığına bir cesaret gösterisi de diyebiliriz ayrıca. Yahya Kemal’in mısralarına konuk olmuş, Sait Faik’in öykülerinin gerçek kahramanı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yüzyıllarca yaşamış bir kişi gibi yaklaştığı, Selim İleri’nin yazılarında yeniden doğurduğu bu şehir üzerine bunca ustadan sonra yeniden bakabilmek, yeniden dokunabilmek cesaret değil de ne? Fakat hemen yukarıda da kaleme getirildi ya; “bu şehir, kendi hikâyesini her gün yeniden yaratıyor ve yaşayanına her doğan güneşle birlikte farklı bir şarkı söyletmeyi başarabiliyor.” Ömer Erdem’in şiirleri de bu şehre dair şairin şarkısını dinletiyor işte.

Önceki şiirlerinden de bilip tanıdığımız Ömer Erdem’in bu toprakların kendi kelimelerine yüklediği kültür değerleri ise her şiirde yeniden canlanıyor.

“kent, ev, ülke için…” ithafıyla açılıyor Ömer Erdem’in kitabı. İstanbul’un bir ev olduğu, evin ülkelere dönüştüğü, ülkenin insanları anlattığı şiirler Ömer Erdem’in yazdıkları. Evlerde söylenen şarkıların melodileri de duyuluyor bu şiirlerde, “gül dikeni bir ülke” dediği topraklardaki ümitsizlikler de…

Hâsılı, Ömer Erdem de “Harika ve berbatsın İstanbul,” diyor. Ama yanında “Harika ve berbatsın dünya” demeyi ihmal etmeden söylüyor bunu.