Direnmenin, neşenin, öfkenin, yaşamanın ete kemiğe bürünmüş hâli

Ne Olmuş Güldüysek-Evrim Alataş Kitabı

Ne Olmuş Güldüysek-Evrim Alataş Kitabı

BURCU KARAKAŞ

Ayizi Kitap

“Evrim Alataş bir roman değil, masal kahramanı adeta. Direnmenin, neşenin, öfkenin, yaşamanın ete kemiğe bürünmüş hâli. Tanımların dışında bir kadın. Ne Olmuş Güldüysek, dünyaya gülmeyi aşılayan Alataş’ın öyküsünü anlatıyor.”

ADALET ÇAVDAR

“Kürdün bir son hali vardır. ‘Hawar’ hali. İsyan ve imdat, ikisinin karışımıdır bu aslında. Elinde hiçbir şey kalmadığı zaman, sakallarını yolmaya başlayan bir yaşlı adam ya da yüzünü tırnaklayan bir yaşlı kadın hali… Bu noktaya gelince ne Tanrı’dan umudu kalır, ne kuldan. Şimdi elimi saçıma atsam tutam tutam gelecek, biliyorum, zaten dipleri kurudu… Ölenlerin arasında bir genç vardı, neredeyse savaşla akran. Adı Rojhilat. Yani doğu. Güneşin doğduğu taraf. ışık sönüyor, ölüm doğudan yükseliyor. Soruyorum: Moral neyi yener keke?”
Evrim Alataş

Uzun zamandır sıklıkla soruyorum bu soruyu, her gün bu kadar çok kötülüğe şahit olarak yaşadığımız şu uzunca zaman diliminde, kötülük sıradanlaşmışken, biz bir günden diğerine her şeyi unutup kötünün kötüsünü görmeye alışmışken, artık hiçbir şeye şaşırmazken: “Moral neye yarar?” Moral, elimde tuttuğum Evrim Alataş kitabı. Okurken, hakkında sakın acıklı bir yazı yazma diye kendime sıklıkla söz verdiğim kitap. Eğer bu yazı acıklı olursa, öyle sanıyorum ki Evrim Alataş uyuduğu bahçeden bana da bir fırça atar.

Gazeteci Burcu Karakaş’ın yayına hazırladığı Ne Olmuş Güldüysek, Bir Evrim Alataş Kitabı, Ayizi Kitap etiketiyle okurla buluştu. Karakaş, bu kitabı hazırlamak için Evrim Alataş’ın arkadaşlarından onu dinleyerek Alataş’ın hayat hikâyesini belli bir kronolojiyle anlatılan hikâyelerden derlemiş. Tahmin ediyorum ki, Evrim’in konuşulduğu sohbetler hem bol kahkahalı hem de hüzünlü geçmiştir. Kitabın hazırlanış sürecinde, Mukaddes Alataş, Zeytun Töre, Jaklin Çelik, Yurdusev Özsekmenler, Nurhak Yılmaz, Sibel Güler, Miraz Bezar, Lal Laleş, Kemal Varol, Sevilay Çelenk, Ülkü Doğanay, Hakan Karsak, Mehmet Özbey, Bülent Birer, Yıldırım Türker ve Zülfikâr Ali Aydın ile görüşülmüş. Bu isimlerin yanı sıra, Karin Karakaşlı’nın, Neslihan Cangöz’ün ve Gülten Kışanak’ın Evrim Alataş için yazdığı yazılara yer verilmiş. Benim için bu kitabın en güzel yanlarından biri ise Evrim Alataş’ın kaleminden çıkan iki mektubu okumak oldu. Kitapta, Alataş’ın “Aynı sloganları atarak büyüdük” diye tanımladığı Taylan Çintay’a cezaevindeyken yazdığı mektuplardan ikisi yer alıyor.

Karin Karakaşlı’nın Altüst Dergi’de 9 Mayıs 2017’de (sayı 23.) yayımlanan “Bir Hayattan Gidememek” yazısıyla başlıyor kitap. Karakaşlı, Ayrımcılığa Karşı İLEF Evrim Alataş Ödülü’nden, İLEF’te 2007’de başlayan Ayrımcılığa Karşı Dersler’den bahsediyor. Her yıl sonunda, öğrencilere sınav sorusu olarak bu ödülü kimin neden alması gerektiği soruluyor, aslında ödüle öğrenciler karar veriyor. Yıl içerisinde öğrenciler çeşitli gazetecilerden ayrımcılığa karşı dersler alıyor. Maalesef ki artık bu derslere devam edilemiyor. Olur da devran dönerse, derslerin yeniden başlayacağı da umut ediliyor. Yine de durmuyor dersler; üniversite dışında Ankara Dayanışma Akademisi ve İnsan Hakları Ortak Platform’nun çatısı altında devam ediyor. Karakaşlı, zamanının az olduğunu bilen Evrim’in, can havliyle üretmek ve hikâye dinlemek için yaşadığını anlatıyor yazısında. Kimsenin adına, kimsenin hakkında konuşmadı o; sahibine sesi iade etti, diyor Karakaşlı.

Karakaşlı’nın ardından Burcu Karakaş sözü alıyor ve bu kitabın hikâyesini anlatıyor. “Evrim’in dediği gibi, paçalarımızdaki yanığa gülmenin iyi geleceğini düşündük” diyor. İyi de geliyor. Sonrasında, 1 Nisan 1976 günü Malatya’nın Akçadağ ilçesine bağlı Gölpınar köyünde Alataş ailesinin altıncı çocuğu olarak dünyaya gelen Evrim’in hikâyesi başlıyor.

Evrim’in yaşadığı, yıl hesabıyla bakarsanız kısa ama insanlarda bıraktığı iz üzerinden düşünürseniz sonsuza uzanıyor. Evrim Alataş bir roman değil, masal kahramanı âdeta. Direnmenin, neşenin, öfkenin, yaşamanın ete kemiğe bürünmüş hâli. Tanımların dışında bir kadın. Bunu dünya üzerindeki zamanını doldurduğu için onu kahramanlaştırmak ya da mitleştirmek adına yazmıyorum; okudukça anlıyorsunuz ki, Evrim Alataş bugün hayatta olsaydı, pek çok yazıya, pek çok habere, pek çok biçime kafa tutacak o cesur insanlardan biri olurdu.

Kendi toprağı gibi sevdiği Diyarbakır’ın sokaklarında dolaştıkça hayat bulmuş Evrim Alataş. Orada doğmamış, orada büyümemiş ama hayatının en önemli zamanlarını orada geçirmiş. Onun yaşadığı Sur’u okudukça, belki de bugün Sur’u görmemesi iyi olmuş diyor insan. Doğumundan vefat ettiği 2010 yılına kadar yaşamak konusunda bu kadar inat eden ve her saniyesini doldurmak için çaba sarf eden başka bir insanın hayatını ne okudum ne de ona şahitlik ettim bugüne kadar. Evrim Alataş sadece kendi başına insan olmanın değil, bir arada durmanın önemli simgelerinden biriymiş. Şenlik dağılmış, bir acı yel kalmış bahçede lakin Evrim pek çok insana ağız dolusu gülmeyi, anlatmayı ve hayata tutunmayı aşılamış. Kendine gülmeyi, yaşadığına gülebilmeyi aşılamış dünyaya.

Evrim Alataş’ın gazetecilik yıllarından miras hikâyeleri yer aldığı Mayoz Bölünme Hikâyeleri, Türkiye’nin yakın tarihini anlattığı Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer ve çeşitli yerlerde yayınlanan denemelerini bir araya getiren Biz Bu Dağın Çiçeğiydik… adlı kitapları var. Alataş, ayrıca yönetmenliğini Miraz Bezar’ın üstlendiği Min Dit (Ben Gördüm) filminin senaryosunu yazdı. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ödül alan film, uzun süre konuşulmuştu. Kitaplarının ve filmin hikâyesi de kitapta anlatılıyor.

“Taylan’a Mektuplar” bölümü, Evrim Alataş kaleminden yeniden birkaç sayfa okumanın keyfini sundu bana. Alataş’ın arkadaşının mektuplarına verdiği cevapları ve hayata dair sorgularını okumaktan keyif aldım. Yorgunluğuna rağmen Taylan’a ayırdığı zamana ve uzun uzun aklından geçenleri yazmasına hayran kalmamak elde değil.

Taraf gazetesinin “20 Soru” köşesinde yer alan, “Öldüğünüzde cennete giderseniz Tanrı’nın kapıda size ne söylemesini istersiniz” sorusunda verdiği, “Haklısın, Kürtlere haksızlık ettim” yanıtıyla adalet arayışının hiç durmadığını vurguluyor Evrim Alataş.

Şu an bilmediğim ama kardeş olduğuma inandığım bir dilde ağıtlar dinliyorum bu yazıyı yazarken. Ve başında da belirttiğim gibi, bu yazı acıklı olmasın istiyorum. Üzülerek okunmasın istiyorum. Çünkü Burcu Karakaş’ın hazırladığı kitabı okurken ciğeriniz sızlasa dahi Evrim Alataş’ın bir hikâyesi, kurduğu bir cümle ile gülümsemeye başlamanız an meselesi oluyor. Evrim Alataş’ın devri daim olsun, yattığı yer bahar bahçe olsun. Burcu Karakaş’ın ise kalemine, yüreğine, aklına sağlık.