SPİNOZA
çev. Çiğdem Dürüşken Alfa Yayınları 2021 11. baskı 510 s.
“Ethica, tam adıyla söylersek, Geometrik Yöntemlerle Kanıtlanmış ve Beş Bölüme Ayrılmış Ahlak, Tanrı’dan doğaya, zihinden duygulara, akıldan özgürlüğe birçok felsefi konuya derinlemesine eğilmektedir. Eserin biçimsel yapısı geometrik bir metodoloji izlemektedir. Her ana bölüm aksiyomların ve açıklamaların takip ettiği bir yahut iki tanımla başladıktan sonra önermelerle devam eder. Her önermenin ardından bir yorumla tamamlanan ispat gelir. Spinoza’nın etiği son kertede bir dünya tasavvuruna dayanmaktadır.”
Issız bir adaya düşseniz ve yanınıza sadece tek bir kitap alma hakkınız olsa hangi kitabı seçerdiniz? Bu soruya tatmin edici bir cevap vermek kitapları seven insanlar için oldukça zor olsa da, sanırım herkes kitap okuma meşrebine göre bir yanıt verecektir. Sonuçta ıssız ada sorunlarını ve ıssız ada fantezilerini hepimiz severiz. Muhtemelen bu soruya verilecek en tatmin edici yanıt, bizi adada en fazla uğraştıracak kitap olmalı. Zira ne kadar sevsek de, adada kalacağımız sürede dönüp dönüp tekrar okuyacağımızdan kısa sürede sıkılabileceğimiz bir yapıtı seçmek akıllıca olmayacaktır.
Peki zor kitap derken aslında ne ima ederiz? Zor ve kolay büyük oranda göreceli tanımlamalar. Has kitap okuru için sanırım zor kitap tanımı, kendisini okuruna yavaş açan ama açtıkça da ona cömertçe başka başka dünyaları gösteren metinler için kullanılır. Bunlar her okumada farklı bir gizi açık eden, labirentimsi metinlerdir.
Issız ada sorusunu kendime sorduğumda iki kitap (Ulysses ve Ethica) arasında gidip gelirim hep. Ama sonra tercihimi Spinoza’nın Ethica’sından yana kullanırım. Hegel’in “onun yapıtları dikkate alınmadan felsefe yapılamaz” dediği Spinoza’nın temel eseri Ethica’yı okumak gerçekten de kolay değildir. Dönüp dönüp tekrar okusanız da anlamayacağınız pasajların arasında kaybolacağınız bir sürü bölüm barındırır. Okuyucuyu çeken bir yığın karanlık nokta… Goethe’den Einstein’a kadar birçok ismi etkilemiş olan Spinoza insanın hayatını değiştirme potansiyeline sahip filozofların belki de başında geliyor. Ethica’yı okuduktan sonra dünyaya dair bu kadar berrak bir bakışa hiç sahip olmadığını belirten Goethe bile kitabın katı geometrik yapısının kendisinin şairane ifade biçiminin zıddı olduğunu, kitabı okudukça tutkulu kişiliğinin yatıştığını söylüyor. Bu durumu Goethe kendisi için olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyor. Ulus Baker ise Ethica’nın hem sokaktaki sıradan insanı hem konunun uzmanını aynı anda yakalayabilen bir yapısı olduğunu anlatırken, onun sadece bu özel yapısıyla bile farklı bir yapıt olduğunu belirtiyordu.
Ethica’nın okuyan zihinleri sükûnete davet eden yatıştırıcı etkisi yapıtın tüm evreni serinkanlı bir şekilde anlama çabasından kaynaklanmakta. Aslında kitabın esas mottosu belki de dengedir. Nietzsche’nin amor fati’si[1] gibi, insan bu dengeyi sadece kabul etmemeli, aynı zamanda bu dengeden hayatın anlamını yakalama motivasyonunu çıkarabilmelidir. Ethica son kertede bilgi peşinde değil, mutluluk peşinde koşan bir kitap. Bu yüzden bilginin değil, neşenin kapılarını aralama derdinde. Ancak ziyadesiyle serinkanlı bir neşenin…
Spinoza geometrik bir kesinlikle bunun formülünü sunma iddiasında ve sırf bu görkemli iddia için bile takdiri hak ediyor. Cüret ve iddianın romantik kelimeler olduğunun farkındayım. Bütün eserler her şeyden önce belirli bir iddiayla yazılır. Ancak çok azı iddiası ya da cüreti doğrultusunda bir sonuç ortaya koyabilir. Spinoza’nın değeri ve biricikliği kendinden önce ve belki sonra da hiçbir filozofun ya da yazarın yapamadığı bir şeyi başarmasında. Doğanın aklıyla (ki buradaki akıl düzenleyen veya müdahale eden mühendis bir akıl değil) insanların sonsuz tutkusunu birleştirmesinde. Decartes’ın düalist akılcılığını, maddi ve manevi dünya ayrımını ortadan kaldırmasında. Flamancayı, Portekizceyi ve İspanyolcayı akıcı konuşan, İtalyanca, Almanca ve Fransızcanın yanı sıra Aramice, Grekçe ve Latinceyi de okuyabilen Spinoza için akıl evrensel yaşamın merkezinde yer almaktadır.
Arkasında dramatik eserler bırakmayan Spinoza’nın aslında son derece dramatik bir hayatı olmuştur. 17. yüzyıl Avrupası’nda, bilimsel aydınlığın ve dogmatik karanlığın tam ortasına doğmuştur. Çok küçük yaşta katı bir dinî eğitimden geçmiş, İbranice okumaya başlamış, Yahudi şeriatını ve Talmud[2] tartışmalarını öğrenmiştir. Ergenliğinden itibaren sorduğu felsefi sorularla Yahudi bilginlerini çözümsüz bırakırken, daha o zamanlardan kuşkuları üzerine çekmiştir. Bu çocuğa dikkat edilmelidir!
Spinoza’nın hayatını asıl değiştiren olay, 19 yaşındayken tanıdığı eski rahip Franciscus Van den Enden ve ondan aldığı Latince ve klasik kültür dersleridir, ki bu derslerde antik tiyatro metinlerini de yorumlamışlardır. Şehrin zenginlerinin çocuklarına özel dersler veren Van den Enden’in Latincenin yanında öğrencilerine başka şeyler de anlattığı sonradan anlaşılacak ve genç dimağlara ateizmin ilk tohumlarını serpmekle suçlanacaktır. Van den Enden kısa sürede Amsterdam’dan ayrılmak zorunda kalır. Fransa’da bir okul açar ama çok geçmeden adı siyasi bir komploya karıştığından Bastille’de asılır. Bu özgür ve cesur adam Spinoza’nın en temel akıl hocası olmuştur. Spinoza teorinin yanında belki de en az onun kadar önemli bir şey daha öğrenmiştir hocasından, o da bazı durumlarda gerçek cesaretin gizlenmesini bilmek olduğudur. Aklın itidalle korunması gerektiğidir.
Spinoza bugün bile eksantrik Tanrı anlayışıyla çokça tartışılan bir filozof. Kimine göre panteist, kimine göre farklı bakış açısına sahip bir dindar, kimine göre düpedüz ateisttir. Spinoza’ya göre cehalet ve batıl inanç, metafizik bir sorunsal olarak ele alınması gereken Tanrı’ya insani özellikler vererek onu dar bir çerçeveye sıkıştırıyor, ödül ve ceza dağıtan bir yargıca indirgiyordur. Esasında kutsal kitap simgesel ve mecazidir. Bu görüşleri genç Spinoza’nın başını çokça ağrıtacaktır. Onun uzlaşmaz tavrı ve uzatılan her türlü ruhani eli kibarca reddetmesi sonucunda Yahudi cemaati genç filozofu henüz 24 yaşındayken aforoz eder. Ziyadesiyle sert bir metin yayınlayarak.
“Spinoza’yı cemaatten çıkarıyor, dışlıyor ve lanetliyoruz… Onu gündüz ve gecede, uyuduğunda ve uyandığında, sokağa çıktığında ve evine döndüğünde lanetliyoruz… Tanrı’nın öfkesi ve kıskançlığı onun üstüne olsun…”
Sadece bununla da kalınmamış, onunla iletişime geçen herkes de lanetlenmiştir. Topyekûn bir yalnızlaştırma ve sosyal hayattan dışlama çabasıdır bu. Sadece yaşadığı sürece değil, onun ölümünden sonra bile çok az insan adının Spinoza’yla anılmasına cesaret edebilmiştir. Aforozdan sonra Spinoza aile evini bırakıp hocası Van den Enden’in evinde kalmaya başlar ve burada hocasının piyano çalan, akıllı ve şen şakrak kızı Clara-Maria’ya âşık olur. Ama ihtimal ona duygularını asla belli edememiştir. Clara-Maria’nın esasen Lüterci olan ama kendisiyle beraber olabilmek için Katolik olmayı kabul eden Hamburglu bir öğrenciyle evlenmesi Spinoza’nın dünyevi arzulardan tamamen kopmasına yol açar. Ona gerçek mutluluğu vaat eden ve onu asla terk etmeyecek tutkusuna tüm benliğiyle sarılmalıdır artık. Felsefe bundan sonraki tek arzusu olacaktır.
Descartes Felsefesinin İlkeleri kitabından sonra beş yıl boyunca üzerinde çalıştığı temel politik ve dini eseri Teolojik Politik İnceleme’yi bitirir. Dinî hurafeleri kıyasıya eleştirdiği ve teolojik metinlerin aklın yardımıyla okunması gerektiğini anlattığı kitabını isimsiz yayımlayabilir ancak. Bu süre zarfında da büyük eseri Ethica’yı yazmaya devam etmektedir. Aslında 1660 yılından itibaren Ethica’yı yazdığı tahmin edilmektedir.
Ethica’yı okuyacak okur bilmelidir ki, Spinoza’nın bütün ömrünü vakfettiği eseri dalgınlığı asla affetmeyen bir metindir. Sağlam bir mantık örüntüsüne sahip olan yapıt tanımlamalar, açıklamalar, önermeler, kanıtlamalar ve notlarla ilerler. Spinoza felsefenin zorlu metafizik konularını matematiğin şaşmaz kesinliğiyle ele alır ve böylece biz ölümlü okuyucuların karışık kafasını daha da karıştırır.
Ethica, tam adıyla söylersek, Geometrik Yöntemlerle Kanıtlanmış ve Beş Bölüme Ayrılmış Ahlak, Tanrı’dan doğaya, zihinden duygulara, akıldan özgürlüğe birçok felsefi konuya derinlemesine eğilmektedir. Eserin biçimsel yapısı geometrik bir metodoloji izlemektedir. Her ana bölüm aksiyomların ve açıklamaların takip ettiği bir yahut iki tanımla başladıktan sonra önermelerle devam eder. Her önermenin ardından bir yorumla tamamlanan ispat gelir. Spinoza’nın etiği son kertede bir dünya tasavvuruna dayanmaktadır. Duygulara değil akla, cezalandırıcı bir Tanrı’ya değil her şeyin özü olan bir varlığa, bedenin ve ruhun birliğine yaslanmaktadır. Spinoza Tanrı’yı tanımlarken bir yaratıcıdan bahsetmez, zira evren ezelidir ve Tanrı bu ezeli evrene içkindir. Dışarıda durup olaylara müdahale etmez, bizatihi tözdür o. Kitabın birinci bölümü dönemi için kabul edilemez bir Tanrı tasavvurunu işler. Spinoza etiği için gerekli olan metafiziği kendi Tanrı ya da diğer bir deyişle kozmos anlayışından çıkarmıştır. Zira her etiğin belli oranda bir metafiziğe ihtiyacı vardır.
Ethica dinî metinlerin ötelediği ve günahla özdeşleştirdiği bedene ve onun isteklerine en az ruh kadar değer verir. Eser teolojik bagajı güçlü olan ruh yerine daha çok zihin kavramını kullanmıştır. Beden de zihin (ruh) kadar Tanrısal’dır. Ruhu yüceltmek için bedeni hor gören çileci bir maneviyat Spinoza için kabul edilemez.
Spinoza Ethica’yı bitirdiğinde nasıl bir eser yazdığının farkındaydı. Elinde Eukleides’in klasik geometri kitabının üslubuyla yazılmış, var olan her şeyin kozmik senfoninin parçası olduğunu söyleyen bir felsefe kitabı vardı ve yayımlanması için son derece sabırsızdı. Ancak tam bu dönemlerde dostları tarafından uyarılacak, hakkında Tanrıtanımaz olduğuna dair çıkan söylentilerin iyice arttığını öğrenecekti. Dikkatli davranması gerekiyordu. Böylece Spinoza magnum opusunun yayımlanmasını süresiz olarak erteledi. Yayımlandığını da göremedi. Ethica yazarının ölümünden sonra Amsterdam’da yayımlanacaktı. Baruch Spinoza öldüğünde 45 yaşındaydı ve kısa ömrüne derinlikli eserler ve evrensel ilkeler sığdırmayı başarmıştı. 1970’li yıllara kadar yaygın bir ilgi görmeyen filozofun gerçek değeri son elli yılda anlaşıldı.
Spinoza her kıymetli şeyin zahmetli ve nadir olduğunu yazmıştı. Ethica belki de zahmetli ve nadir kitapların en başında gelenidir. Şezlong için değil de, ıssız ada için kitap arayanlara duyurulur.
•
[1] Friedrich Nietzsche’nin eserlerinde sıklıkla kullandığı bir terimdir. Türkçeye çevirmenler tarafından genellikle “kader sevgisi” olarak çevrilir. Hayatın en üst düzeyde olumlanması, Nietzsche’nin deyimiyle ‘evet’lenmesi anlamına gelir.
[2] Yahudi medeni kanunu, tören kuralları ve efsanelerini kapsayan dinî metinlerdir. İbranice lamad (öğrenmek) kökünden gelir.