ERKAN IRMAK
İletişim Yayınları
Eski Köye Yeni Roman, edebiyata ve köy romanlarına ilgi duyan okurların ıskalamaması gereken bir kitap.
Köy romanları önemlidir. Yalnızca edebiyatımızın uzunca bir süresine damga vurmuş olması yüzünden değil, ayrıca Cumhuriyet’in ilk yıllarından 80’lerin ortalarına dek köylü nüfusun ağırlıkta olduğu bir toplumu anlamamızı kolaylaştırması açısından da değerlidir. Ancak gariptir ki, bir dönem fırtınalar estirmiş olan köy romanları, aradan geçen yıllarda unutulmuş ve sanki hiç varolmamışçasına görmezden gelinmiş, akademik anlamda da uzak durulan kendine özgü bir türe dönüşmüştür. İşte Erkan Irmak, köy romanları üzerine yaptığı doktora çalışmasından yola çıkarak yazdığı Eski Köye Yeni Roman adlı kitabında -gerçekten harika bir kitap ismi!- yıllarca görmezden gelinen ve âdeta “yok sayılan” köy romanlarının kapsamlı bir incelemesini yapıyor.
Erkan Irmak, incelemesinde geniş bir köy romanı dizini çıkarmaktan çok, bu nevi şahsına münhasır roman türünün kökenlerini araştırma düşüncesiyle yola çıkmış gözüküyor. Bu riskli ama önemli bir tercih, çünkü akademik konfor alanını terk edip alışılmış kalıpların dışına çıkmak herkesin göze alabileceği bir şey değil. Ancak Erkan Irmak bu işin altından başarıyla kalkarak köy romanı için ezberci fikirleri kırıyor ve köy romanı türünü etraflıca tartışan bir kaynak ortaya çıkarıyor.
İşe köy romanı türüne dair bir tanımlama çabasıyla başlayan yazar, okura şu soruyu soruyor: Kendisine mekân olarak köyü seçen her roman “köy romanı” mıdır, yoksa bu türün kendine özgü ayırt edici özellikleri var mıdır? Türkiye’de köy romanı dendiği zaman köyde geçen her metni fazla düşünmeden köy romanı olarak adlandıran zihin tembelliğine karşı çıkan Irmak, köy romanının özgül ağırlığını ortaya koyuyor ve köy romanı için ayırt edici özellikleri gösteriyor. Köy romanına köken olarak köyde doğup büyümüş ve köy enstitülerinde yetişmiş yazarları örnek gösteren Irmak, bu şekilde Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal gibi köy enstitülü isimlerle Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Orhan Kemal gibi şehirli ya da şehirleşmiş isimleri köy romanları bağlamında birbirinden ayırıyor. Köy Enstitülü yazarların romanlarında köyü kendine özgü bir yapı olarak iç dinamiklerine uygun şekilde anlattıklarına dikkati çeken Irmak; Fakir Baykurt, Talip Apaydın gibi yazarların romanlarında mekân olarak seçilen köyün daha büyük bir hikâyenin örneklemi olarak değil, biricik oluşlarıyla öne çıktıklarını vurgularken, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Orhan Kemal gibi isimlerin romanlarında anlatılan köylerinse yazarların sol görüşlü mesajlarının iletilmesinde aracı olma amacıyla kullanıldığını belirtiyor. Kurduğu yaratıcı “roman ve patates” analojisiyle romanın da tıpkı patates gibi önceden bilinmeyen, ancak “keşfedildikten” sonra vazgeçilmez hâle gelen durumuna dikkat çeken Irmak, patatesin bütün dünya mutfaklarında ihtiyaç duyulduğu anda yemeğe katkı sunması gibi, romanın da yazarların ihtiyaç duydukları şekle bürünebilme özelliğini vurguluyor.
Erkan Irmak, çalışmasında köy romanlarının öncüsü olan köy notlarının 50’li yılların Türkiye’sinde yarattığı etkiyi ve siyasî odağın değiştiği dönemde herkesin kendi ideolojisine göre kullanıp daha sonra unutuverdiği Mahmut Makal’ın Bizim Köy’ünden yola çıkarak, köy romanları fikrinin hangi özellikler etrafında çerçevelendirilebileceğini ustalıkla tartışıyor. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında bir devlet politikası hâline gelen “köycü söyle”, yıllarca yok sayılmış Anadolu köylüsünü yüceltip değer vermeyi amaçlarken bu siyaset genellikle bir söylemin ötesine geçmemiş, “Köylü milletin efendisidir” sözünün köylü nüfusun yaşamında gözle görülür bir etkisi olmamıştı. Yeni rejimin ideolojisi kentlerde kendisini göstermeyi başarmış olsa bile, köylerde eski yaşayış hiç değişmeden devam etmiş ve Kemalist ideoloji köylerde yaşam alanı bulamamıştı. Hem köylü nüfusu resmî ideolojiye bağlayabilmek, hem de yolların ve altyapının henüz köyleri kentlere bağlamadığı o günlerde devletin köylerin içinde varlığını hissettirebilmesini sağlayabilmek için Kemalist ideolojiye bağlı öğretmenler yetiştirmek amacıyla Köy Enstitüleri kurulmuş, bu enstitülerde yetişen köy çocukları mezun olduktan sonra tekrar köylerine dönmüş ve köylerini aydınlatma misyonunu üstlenmişlerdi. Bu enstitülerde okuyan çocuklardan biri olan Mahmut Makal da, köyüne döndükten sonra yazdığı köy notlarından oluşan Bizim Köy ile köy romanlarının öncüsü olmuş, türün âdeta şeklini çizmiş ve gideceği yönü belirlemiştir. Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü romanıyla birlikte artık köy romanlarının tam anlamıyla zirveye ulaştığını belirten Irmak, 60’lardan itibaren köy romanlarının tıkanışını ve sonunun gelişini de köy romanlarına başarıyı getiren etkenlerle aynı kökende buluyor; daha önce ele alınmamış bir konu olan köyü kendisine merkez seçerek dikkatleri üzerine çeken köy romanlarının, köyün rutin hayatının farklı gerilimler yaratamaması sebebiyle birbirinin tekrarı romanların yazılmaya başlanması yüzünden tıkandığını, bu tıkanıklıktan kurtulmak için yeni arayışlara yönelince de şehirli romancılar kadar başarılı olamadıkları için edebiyat sahnesinden yavaş yavaş çekildiklerini tespit ediyor. Artık unutulmaya yüz tutmuş bir metin olan ve Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Orhan Kemal ve Kemal Tahir gibi önemli romancıları bir araya getiren Beş Romancı Tartışıyor kitabından yola çıkan yazar, köy romancılarının “âdeta köy romanı yazmaya mahkûm” yolculuklarını gözler önüne seriyor.
Erkan Irmak, uzun bir çalışma sonucu gerçekten fark yaratan bir eser ortaya koymuş. Yıllardır görmezden gelinen köy romanlarının ne olup ne olmadığını başarıyla anlatan bu çalışmasının, zaman içinde edebiyat araştırmacılarının her daim elinin altında bulunduracağı kaynak metinlerden biri olacağını düşünüyorum. Eski Köye Yeni Roman, edebiyata ve köy romanlarına ilgi duyan okurların ıskalamaması gereken bir kitap.