Puşkin’in ağzından Anadolu ve Osmanlı-Rus savaşı

Erzurum-Yolculuğu

Erzurum Yolculuğu

ALEKSANDR PUŞKİN

çev. Ataol Behramoğlu Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2020 10. baskı 94 s.

 

"1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nın acılarını, Doğu Anadolu’nun 1800’lerin başındaki manzarasını bir seyahat kitabının sınırlarını aşarak anlatan Puşkin’in Erzurum Yolculuğu isimli kitabı, Puşkin Nişanı sahibi Ataol Behramoğlu tarafından çevrilmiş."

AHMET EKEN

Modern Rus edebiyatının kurucusu, Rusya’nın ulusal şairi, Rus edebiyatında “gerçekçilik akımını” başlatan isim olarak tanınan şair, yazar Aleksandr Puşkin, 1799 ile 1837 yılları arasında yaşamıştır. Henüz çocuk yaşta şiir yazmaya başlayan Puşkin’in ilk şiiri 1814’de yayınlanır. 1817’de eğitimini tamamladıktan sonra yazmaya başladığı özgürlükçü şiirleri Çar I. Aleksandr tarafından yasaklanır. Ancak halk Puşkin’in şiirini beğenir ve yaygınlaştırır. Çar tarafından sürgüne yollanan Puşkin’in 1824’te sürgünden sonra yurtdışına çıkışı da yasaklanır. Rus ve dünya edebiyatına çok sayıda eser bırakan Puşkin, 29 Ocak 1837’de, St. Petersburg’da katıldığı bir düelloda yaşamını yitirir.

Çocukluğundan beri yolculuk yapma, başka ülkeleri görme hayali kuran Puşkin, 1828’de izinsiz olarak Kafkasya’ya, sürgündeki asker arkadaşlarını görmeye gider. Arkadaşlarının katılacağı Osmanlı-Rus Savaşı’na tanık olmak için sivil olarak, orduyla birlikte Kafkasya, Ermenistan ve Erzurum’a doğru yola çıkar. Yol boyunca aldığı notlardan bir bölümünü yayınlar ve çok eleştiri alır. Bunun üzerine notların hepsini yayınlamaya karar verir ve kısmen 1830’da yayınlanmış notlarını gözden geçirerek 1836’da, Sovremennik dergisinde, 1829 Seferi Sırasında Erzurum Yolculuğu ismiyle yayınlar.

Ayvazovski, Puşkin'in denize vedası, 1877.

Puşkin’in bu eseri yine eleştirilerle karşılanır. Rusya’nın zaferini “kutsamaması” hiç hoş karşılanmaz. Eser yayınlandıktan sonra zaman içinde yapılan bir başka önemli eleştiri, Puşkin’in Çerkesleri Hıristiyanlığa tekrar kazandırmak için “misyonerliğin” devreye girmesini önermesi olur. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nın acılarını, Doğu Anadolu’nun 1800’lerin başındaki manzarasını bir seyahat kitabının sınırlarını aşarak anlatan Puşkin’in Erzurum Yolculuğu isimli kitabı, Puşkin Nişanı sahibi Ataol Behramoğlu tarafından çevrilmiş. Kitap, önce Türkçeye çevrilmemiş bölümleri ve Behramoğlu’nun notlarıyla yayınlanmış.

1828 yılında Türk-Rus ilişkileri bir kez daha bozulmuş, gerginlik Rusya’nın savaş ilan etmesiyle yeni bir aşamaya gelmiş, Rus orduları Tuna’dan ve Kafkasya’dan taarruza geçmiştir. İki yıl önce Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmış ama modern, düzenli bir ordu kurma projesini tamamlayamamış Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde yeterli kadar askerî güç yoktur. Bu nedenle Rus orduları 1829’a gelindiğinde batıda Balkanlar’ı aşarak Edirne’ye, doğuda ise Erzurum’a kadar gelirler. Ve Osmanlı İmparatorluğu aleyhine ağır hükümler içeren bir antlaşmayla, aynı yılın eylül ayında savaş biter.

Yazdığı roman, öykü ve şiirlerle Rus edebiyatının yeni bir dönemini başlatan, Çarlık monarşisi karşısındaki duruşuyla ardından gelen pek çok Rus aydınına örnek olan Aleksandr Puşkin, savaşın doğu cephesinde hiçbir resmî sıfatı olmadan bulunur. Puşkin notların bir kısmını yayınlar. Ama seferde bulunup Rus ordusunun başarısını gördüğü halde şoven nutuklar atmaması resmî makamlarca ve edebiyat çevrelerinceeleştirilir. O da bu eleştirilere cevap olarak, bir önsözle yolculuk notlarının tamamını “gün ışığına çıkarmaya karar verir”.

Puşkin’in Erzurum Yolculuğu sırasında aldığı notlardan: Solda, Kazak ve Çerkes tiplemeleri, nehir üzerinde nöbetçi karakollu höyük desenleri… Sağda: At sırtında pelerinli otoportre…

Puşkin 1829 yılında Kafkasya kaplıcalarına gitmiştir ve bu kadar yakınken, orada görevli kardeşini ve bazı yakın dostlarını görmek üzere Tiflis’e uğramak ister. Kente gittiğinde kimseyi bulamaz, çünkü ordu sefere çıkmıştır. O da savaşı ve az bilinen bir ülkeyi görme isteğiyle gerekli izinleri alır ve askerlerle birlikte bölgeye hareket eder. Dönemin Kafkasyası huzursuz bir yerdir, Çarlık yönetimine karşı başkaldıranlar devam etmekte, bu nedenle yolculuklar muhafız birlikleriyle yapılmaktadır:

Askerî Gürcü yolu Yekaterinagrad’dan başlıyor. Büyük posta yolu burada sona eriyor. Atlar Vladikafkas’a kadar kiralanıyor. Koruyucu olarak bir Kazak muhafız birliği, bir yaya birliği, bir de top veriyorlar. Posta haftada iki kez kalkıyor ve yolcular da ona katılıyor…

Harekât günü önde top ve yaya askerler olmak üzere yola çıkarlar ve arabalardan, yayalardan, sürücülerden oluşan kafile yavaş yavaş ilerlemeye başlar. Bu düzensiz kalabalık başlarda Puşkin’in hoşuna gider ama bir süre sonra çok yavaş ilerlemeleri canını sıkar. Çevreyi seyrederek avunmaya çalışır, manzara güzeldir. Yalçın dağlar, tepelerde yayılan, “uzaktan böcekler gibi görünen sürüler”, bir zamanlar buralarda insanların yaşadığını gösteren yıkık yapılar, terk edilmiş mezarlıkların tasvirli mezar taşları yazara değişik duygular yaşatır. Gürcistan’a varmadan geçtikleri bölge Çerkeslerin yaşadığı bölgedir. Burada Çerkeslerin onlardan nefret ettiğini görür, şunları yazar notlarında:

“Geniş otlaklarından sürüp çıkarmışız onları. Köyleri yıkılıp yakılmış, koca koca aşiretler yok edilmiş. Onlar da gitgide dağların derinliklerine çekiliyor, oradan baskınlar yapıyorlar.”

Puşkin “hiçbir şekilde yola gelemeyecek” bu asi milleti hizaya getirmek için, onların Türkiye ile yaptıkları ticaretin engellenmesini ve böylece Rusya’ya yakınlaşmak mecburiyetinde bırakılmalarını öneriyor ve devam ediyor:

“Zenginlik karşısında gözleri kamaşır da, yola gelirler bakarsınız. Semaver de önemli bir yenilik olurdu onlar için.”

Bir başka önerisi ise daha etkili eğitim, yani İncil’in öğütlenmesi. Çerkeslerin Müslümanlığı yakın zamanlarda kabul ettiklerini hatırlatıp, bölgeye misyonerlerin gönderilmesini öneriyor Puşkin!

Gürcistan yolunda yoksul Oset’in köylülerini, coşkun Terek Nehri’ni, yol yapan Türk tutsakları ve yalçın dağları gören, engelli yollarda, dar geçitlerde zorluklar yaşayan Puşkin sonunda Tiflis’e ulaşır. Burası kalabalık bir kenttir. Asya yapısı evleri, çarşısı, dar, eğri büğrü sokakları, sokaklarda dolaşan yüklü eşekleri ve yolları tıkayan öküz arabalarıyla kendine has bir havası vardır. İranlılardan oluşan sakinleri içindeki genç Rus memurları hemen fark edilmektedir. Hamama giden Puşkin buraları beğenir: “Ömrüm boyunca ne Rusya’da ne de Türkiye’de Tiflis hamamlarından daha güzeline rastlamadım.”

Burada elinden geldiğince Gürcü törelerini, çok beğendiğini söylediği türkülerini öğrenmeye çalışan yazar, halaylarından sonra kentin şaraplarını da çok beğenir. Ayrıca halkın içkiye dayanıklılığı da takdire şayandır.

Gerekli izni aldıktan sonra seferdeki Rus ordusuyla buluşmak için hemen Kars’a hareket eden Puşkin, eski Ermenistan’ı geçerek Türk-Rus sınırı Arpaçay’a gelir. Arpaçay çok önemlidir. Yazdıklarını okuyalım:

Ömrümde ilk kez yabancı bir ülkeye giriyorum. Sınır, içimde gizemli duygular uyandırdı hep. Yolculuk, çocukluğumdan beri beni en çok saran hayaldi. Sonraları uzun süre oradan oraya gezmiş (…) fakat engin Rusya’nın sınırlarını hiç aşmamıştım.

Çar’dan izin alamadığı için hiçbir yabancı ülkeye gidemeyen Puşkin’in bu özlemi burada da bitmeyecektir. Sınır kabul edilen nehri geçince bir anda kıyının Rus ordusu tarafından kontrol edildiğini görür ve hâlâ Rusya’da olduğunu anlar.

1828’de Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Kars, January Suchodolski, 1939.

Sınırdan bir Türk rehber eşliğinde Kars’a doğru yola çıkan Puşkin yolda bir Rus subayına rastlar, ordunun Kars’tan ayrıldığını öğrenir ve yola devam edip etmeme konusunda bir kararsızlık yaşar. Ancak geveze rehberiyle ilerlemeye devam ederler ve bir süre sonra Kars görünür. Kontrol noktasından geçtikten sonra kente girerler ve ücretini ödeyerek bir Ermeni ailesinin yanında geceyi geçirirler. Bir gün önce Kars’tan ayrılan ordusu 25 verst (1,06 km) ötede konaklamıştır. Ertesi gün Kars’tan misafir olduğu evin oğluyla ayrılan Puşkin, Kars kenti hakkında pek bir bilgi vermez, ancak ordugâha giderken bomboş köyler gördüğünü yazar.

1829’da Erzurum Kalesi’nin Rus ordusuna teslim edilişi, January Suchodolski, 1934.

Kars’ı kolayca teslim alan Rus ordusunun yeni hedefi Erzurum’dur. Yazar onlara katılır ve burada Kafkasya’ya sürgün edilmiş bazı Dekabrist subaylarla karşılaşır. Çadırda uyumak, top atışıyla uyanmak, Asya şaşlığı (şiş kebabı) yemek, arkadaşlarıyla soğutulmuş İngiliz birası ve şampanya içmek hoşuna gider. Bir ara Yezidilerle karşılaşırlar. Puşkin, başkanlarından söylendiği gibi şeytana tapmadıklarını öğrenince sevinir!

Zaman zaman Osmanlı askerleri Rus ordusunun ilerleyişini durdurmaya çalışsalar da başaramazlar. Erzurum önlerinde yapılan savaş da aynı şekilde sonuçlanır. Puşkin dokunaklı sahnelere şahit olur. Bunlardan birini şöyle anlatır: “Bizim Tatar beylerinden biri ağır yaralı olarak bir ağacın dibinde yatıyordu (…) bir molla diz çökmüş, dua ediyordu. Can çekişen bey son derece sakindi.” Ölen beyin yakınlarında toplanmış tutsaklar ise onu hekim zannederek yanlarına çağırırlar. Bu sırada yarasına kanlı bir paçavra bastıran bir Türk görür. “Askerler, belki de acıyarak, işini bir an önce bitirmek için yatan Türk’e yaklaşırlar.” Bu kadarına dayanılmaz diyen Puşkin duruma müdahale eder.

Savaş, Erzurum Valisi Salih Paşa’nın kenti Ruslara teslim etmesiyle son bulur. Puşkin kentle ilgili notlarına şu satırları yazar:

Erzurum, Asya Türkiyesi’nin en önemli kenti sayılıyor. Nüfusunun 10.000’i bulduğu söyleniyorsa da, sanırım bu abartılmış bir rakam. Evler taştan yapılmış, damlar çimle kaplı. Avrupa’yla Doğu arasındaki başlıca ticaret yolu buradan geçiyor. Fakat kentte çok az mal satılıyor.

Ayrıca iklimi sert, toprakları ormansız ama verimli, her yanından kaynaklar fışkıran, çeşmesi bol bu kente, henüz Sultan’ın (II. Mahmud) ön ayak olduğu yenilik hareketleri ulaşmamıştır. Osmanlı askerleri hâlâ renk renk doğu giysileri içerisindedirler…

Artık savaş bitmiş görünmektedir, Puşkin dönüş hazırlıklarına başlar. Ancak kentte veba görüldüğünü öğrenince hemen ordudan ayrılıp yollara düşmeye karar verir. Çünkü karantinadan korkmaktadır. Ama yine “merak duygusu” ağır basar ve ertesi gün vebalıları görmeye gider. Vebalılardan birini getirirler, iki Türk hastanın koluna girip önce onu soyar, sonra da elleriyle vücudunu yoklarlar. Puşkin, “Adam veba değil de nezleydi sanki. Bunu görünce Avrupalı ürkekliğimden utandım” diye yazar.

Eve dönme zamanı artık gelmiştir. Daha önce geçtiği yollardan önce Tiflis’e varan Puşkin, burada birkaç gün kaldıktan sonra evine doğru yola çıkar…

•