Dünya-Topraklarında

Dünya Topraklarında

ZEYNEP KAHRAMAN FÜZÜN

Sahi Kitap Haziran 2021 128 s.

"Bir gün ilaçların yasaklandığını öğrenen kahraman, hasta ve cezalı olan arkadaşına nasıl kalıcı bir derman bulacağının yollarını aramaya koyulur. İrotlarla yönetilen dünyada phonlar iletişim aracı, taşıyıcılar ise ulaşım aracı olarak kullanılır. Gözlerdeki iris kimlik görevi görür. Artık para yerine puan, silah yerine exa vardır ve yaşanan hayat hayat olmaktan çıkmıştır."

FATMA NUR UYSAL PINAR

“İnsan zaman selinde kaybolmaya mahkûmdur,
ama aklı bu sonsuzlukta bir yıldız gibi parlayacaktır.”
Ahmet Hamdi Tanpınar

“Öğrencilerime…” ithafıyla başlayan Dünya Topraklarında, öykücü olarak tanıdığımız Zeynep Kahraman Füzün’ün ilk romanı. Haziran 2021’de Sahi Kitap’tan çıkan eser, yazarın Köz Yanılması adlı öykü kitabında yer alan “Yüzüncü Çip” öyküsü ekseninde kurgulanmış. Gerçek ile distopyanın, edebiyat ile bilimin iç içe geçtiği roman orijinal olay örgüsüyle dikkatleri üzerine çekiyor. Özellikle de son yıllarda değişen dünya düzeni göz önüne alınınca…

“Yer sallandı. Ben… Duvarlar köklerinden koparılan bir ağaç gibi çatırdadı. Ben… Tavan çöktü. Ben… Ortalık toz duman oldu. Ben öldüm.”

Pek çok kişi tarafından altı çizileceğe benzeyen bu satırlar bizi etkilemekle kalmıyor, derinden sarsıyor. İçimizi sızlatıp ruhumuzu koyu bir boşlukta kıvrandırıyor. Elimizi koyacak yer, adım atacak zemin bulamıyor, sadece yalpalıyoruz. Gönül duvarımıza çarpan “ben, ben, ben” nidaları kelimenin gücünü, sözün ezici üstünlüğünü gösteriyor.

“Hissettiklerimin ağırlığından belki de zaman uzadıkça uzuyor. Sarkarak ilerliyor, esneyerek çoğalıyor. Geçmek, bitip tükenmek bilmiyor. Uzadıkça bedenimin her kıyısını sarıp sarmalıyor. Zamanı kucağıma alıyorum, büyütüyorum, öldürüyorum.”

İlk sayfalarda bu cümlelerle muhatap olan okur kendisini nasıl bir kitabın beklediğini yahut neyle karşılaşacağını tahmin ediyor. Kitapta zaman kavramı üzerine çokça düşünüldüğü, zamanın ötesinde bir zamandan dem vurulduğu anlaşılıyor. “Zamandan bol ne var?” derken an’ın ansızın avucumuzda nasıl paramparça olduğunu anlayamıyoruz bile. Bütün bunların alt metinde işlendiği roman iki arkadaşın tanımlara sığmayan dostluğunu, başlarına gelen sıkıntılarla nasıl başa çıktıklarını, evrilen dünya düzeninde düşe kalka yol almaya çalıştıklarını anlatıyor. Heyecanı hiç düşmeyen roman zihinlerde canlandırdığı sahneler dolayısıyla film izliyormuş havası estiriyor. Sıra dışı kurgusuyla hiç bitmeyeceğini düşündüğümüz bir maceranın yamacına okuru yavaş yavaş sürüklüyor. Öykülerindeki akıcılığı romanına da sirayet eden Füzün, Dünya Topraklarında ile edebiyat dünyasında uzun soluklu olacağını bir kere daha kanıtlıyor.

Zeynep Kahraman Füzün

Bir gün ilaçların yasaklandığını öğrenen kahraman, hasta ve cezalı olan arkadaşına nasıl kalıcı bir derman bulacağının yollarını aramaya koyulur. İrotlarla yönetilen dünyada phonlar iletişim aracı, taşıyıcılar ise ulaşım aracı olarak kullanılır. Gözlerdeki iris kimlik görevi görür. Artık para yerine puan, silah yerine exa vardır ve yaşanan hayat hayat olmaktan çıkmıştır. İnsan diğerlerinden uzaktır. Evlilikler bile yasaktır. Hijyeni ve güvenliği sağlamak için bu gibi önlemler alınırken, kahramanımız arkadaşının sağlığına kavuşması, hiç olmazsa ilaçla yaşam süresini uzatmak için çip geliştirme derdine düşer. Sonunda bulduğu çözümle, insanı insandan uzaklaştırsalar da yüreklerinden uzaklaştıramayacaklarını, gerçek sevginin emek ve fedakârlık demek olduğunu, ikiyi bir bilmedikten sonra, “Ona gelecek olan bana gelsin” demedikten sonra dünyanın yaşanır ve katlanılır bir yer olamayacağını sözün sihriyle, harflerin büyüsüyle hepimize sergiler. Ambulansların hasta bırakıp ölü çıkardığı, hastanelerin hasta yuttuğu bir dünyada insanların psikolojilerinin sağlam olduğu da düşünülemez. Bunca sıkıntının içinde güzel olan tek şey iki arkadaşın kardeşler arasında bile olmayan can bağıdır. Birbirleri için fedakârlık timsali olan kahramanların hayatı, otuz gün boyunca yaşadıkları macera öyle duru bir şekilde anlatılır ki, yazarın hayal dünyasının enginliği hakkında bizlere bilgi verir. Kısa bir roman bu, bir çırpıda okunabilir. Yazarın uzun uzadıya duygu betimlemeleri yapmak yerine olaylar aracılığıyla duyguyu okura iletmesi ince ve hoş bir detay.

Hayatlarının zor bir döneminde tanışan kahramanların hayatları zaten çetin ve çekilmezdir. Hislerini bile anlamayan irotların yönettiği dünyada mutlu olmak için bu dostluğun sarsılmazlığına ihtiyaçları vardır. Canları pahasına da olsa birbirleri için verdikleri mücadele okuru kimi zaman duygulandırır, kimi zaman dostluğun ölmediği gerçeğiyle yüzleştirir. Öyle ki, aralarında sert esen bir rüzgârı kesip atacak güç, engellere kafa tutacak direnç, birbirlerinin yerine ölmeyi seçecek kadar sağlam temelli dostluk bulunur.

İnsanların enselerinde hastalıklarını bildiren, tehlike ânında sinyal veren çiplerin takılı olması yaşamı kolaylaştırıyor gibi görünse de güçleştirir. Çoğu şeyin yasak olması, hastalıkların artması, alt üst olan dünya düzenini normale dönüştürecek bir dengenin olmaması insanları bunalımın koynuna atmıştır. Çaresizlik girdabında debelenenleri tasvir eden şu cümleler romanın dünyasına iyice yerleşmemizi sağlıyor:

“Yüzlerdeki hikâyeleri gördüm. Sürekli yenilenen acıların yüzlerde bıraktığı izler karanlıkta bile fark ediliyordu. Yeni acılarla değiştirmişlerdi eskiyen acılarını. Acıyı acı sürerek dindirmişlerdi. Acıyı acıyla gizlemişlerdi.”

Yazarın acı karşısında bile takındığı tarafsızlığı okurun zihin dünyasında dilediğince yol almasına sebep oluyor. Kahramanların dünyasında kaybolduğumuz, geçmişe uzandığımız, çocukluğumuzu, aile kavramını, kadın erkek ilişkilerini de sorguladığımız kitapta yazarın elinde sopasıyla tepemizde beklemediğine ikna oluyoruz. Büyülü bir dünyanın gökyüzüne elimizi uzatıyoruz.

Yazar son sayfalara doğru, “Belki de zaman kavramı sadece bir yanılsama. Geçmişin ve geleceğin hangisinin önce, hangisinin sonra yaşandığını nereden bilebiliriz? Sonsuza kadar sürecek ve aynı noktadan defalarca geçecek bir çizgiyle daire çizip duruyorsak eğer” cümleleriyle yine belleklerimizde kurgusal bir an algısı oluşturarak kitabı sonlandırıyor. Dünya Topraklarında çeviri eserlerden bazılarının birbirine benzeyen yapaylığından uzak, kendi topraklarımızın havasında. İnsana dair evrensel sorunların çözümünü dostluk ekseninde işleyen Füzün, enteresan bir yaşantıyı okuyucuya “Aa, bu kadarına da pes!” dedirtmeden, dozunda sunuyor.