STANİSLAW LEM
çev. Sevil Cerit İletişim Yayınları, 2000 232 s. (baskısı yok)
Stanislaw Lem, Dönüşüm Hastanesi'nde “deli” olan ve olmayana dair çizdiğimiz çizgileri dönüştürür. Savaş sırasında insanları katledenler mi delidir, yoksa savaş koşullarından dolayı sinirsel rahatsızlıklar geçiren, travmaları ile boğuşanlar mı? Birbirleri üzerinde sömürü iktidarı kuranlar mı delidir, yoksa emeklerinin sömürülmesi ile gerçeklik algılarını kaybetmiş emekçiler mi? Veya kendi akıllarının her şeyin ölçüsü olduğunu düşünenler mi? Dönüşüm Hastanesi'nin sakinleri, toplumsal koşulların tahayyül edilebileceği bir küçük evrendir.
Stanislaw Lem'in öykülerinde birey ve toplum ilişkisi, iktidar, sorumluluk, merhamet, vicdan, ahlâk gibi unsurların çözümlemeleri, rasyonel kabul edilenin erozyonunda neticelenir. İkinci Dünya Savaşı ertesinde 1948 yılında yayınlanan Dönüşüm Hastanesi, Lem'in söylemlerini idrak hususunda bize yardımcı olacak bir öyküdür. Bu öyküde, “akli dengenin sınırları” şeffaflaşır, toplumsal akıl sağlığından bağımsız düşünülemeyecek birey, aynayı kendine çevirir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Polonya'da geçen olay örgüsü, Alman işgali altındaki Polonyalıların akli panoramasını çizer. Dönüşüm Hastanesi adlı bir akıl hastanesinde vuku bulan olayların anlatısında, baş karakter Stefan, çalışma arkadaşları ve “deliler” vardır. Öyküde geçen hastanede, maddi güçlüklerden ve Nazilerden kurtulmak için, özgürlüklerini kaybetmemek için deli taklidi yaparak gelenler, doktorları yetenekleri, entelektüellikleri ile hayrete düşürenler, savaş dolayısıyla yaşadığı travmalar yüzünden ağır depresyon geçirenler vardır; burası savaş zamanın bir mikrokozmosudur. Stanislaw Lem, İkinci Dünya Savaşı'nda Polonya'daki toplama kamplarında tutulanlardan birisidir; Nazi hükmünün getirilerinin izolasyon, psikolojik stres, zamansallıkta kaos olduğunu ve de antagonist tavırların sonucunun, grup rasyonalitesinin erozyonu olduğunu dile getirir (Swirski, 2015, s. 82). Lem, yıllarca rüyalarında Naziler tarafından yaşatılan stresin izlerini taşıyacaktır...
Stanislaw Lem, Dönüşüm Hastanesi'nde “deli” olan ve olmayana dair çizdiğimiz çizgileri dönüştürür. Savaş sırasında insanları katledenler mi delidir, yoksa savaş koşullarından dolayı sinirsel rahatsızlıklar geçiren, travmaları ile boğuşanlar mı? Birbirleri üzerinde sömürü iktidarı kuranlar mı delidir, yoksa emeklerinin sömürülmesi ile gerçeklik algılarını kaybetmiş emekçiler mi? Veya kendi akıllarının her şeyin ölçüsü olduğunu düşünenler mi? Dönüşüm Hastanesi'nin sakinleri, toplumsal koşulların tahayyül edilebileceği bir küçük evrendir. Bu hastanede ahlâki olan ve olmayan sorgulanır; iktidarın kurguladığı normlar üzerinden belirlenen normaller, doktorlar tarafında felsefi tartışmalara dönüşür. Bu tartışmalar, “gerçekte” vuku bulanlarla birlikte havada asılı kalır; ağırlığı olan kötücül eylemlerdir ve bu eylemlerin dönüştürdükleri, tartışmaya yer vermeyecek kadar 'orada'dır, alenidir. Lem'in İnsanın Bir Dakikası'nda da belirttiği üzere, totaliter hakimiyet ile, bireylerin kaderleri tek tek gaz parçacıklarının izledikleri yol kadar bilinemez niteliktedir; bu bilinmezlik, öngörülemeyen davranışlarla ve psikozlarla kendini dışa vurur (Lem, 2000-b, s. 41).
“Akıl hastaneleri her zaman çağın ruhunu damıtır. Sapıklık, anormallik ve tuhaflık, normal bir toplumda o kadar dağınıktır ki, onları doğru dürüst incelemek zordur. Ancak burada, bir araya toplandıkları için, yaşadığımız zamanın gerçek yüzünü gösterir” (Lem, 2000, s. 221).
Dönüşüm Hastanesi'nde tedavi gören hastaların Naziler tarafından öldürülmesi ile, “delilik” teşhisinin ne kadar politik olduğu, hastalıklı bir toplumda yaşamaya uyum sağlayamayanların yok edilmeleri üzerinden anlatılır. Sosyal mühendislik, baskı ve şiddet unsurları ile bezenmiştir. “Akli dengesi bozuk” insanların öldürülmesi, kendi akli var oluşunu ispatlamaya çalışan, “onlardan” olmadıklarını kanıtlamak için bir yok etme uğraşına tutulmuşların “işi”dir. Bu durum, kendini ve yaşadığı toplumu idrak yeteneğinden yoksun olmanın ve bu yoksunluğun yıkıcılığının göstergesidir. Yıkım, gerçeklik algılarını dönüştüren bir eylemdir; yıkıma maruz kalanların muhatap bulamadıkları sorgulama süreçleri, genellikle bir süre sonra monoloğa dönüşür ve yıkım, içeriye davet edilir. Bu davet ile birlikte, yaşamak uğraşından adım adım vazgeçilir... Kişi ya eylemsizliğe ya da mekanikleşmiş, duygudan arınmış eylemlere evrilir.
Stanislaw Lem'e göre, her şey birbiri ile etkileşim halindedir ve her eylem, birbiri üzerinde ağırlık oluşturacak kudrettedir. Dolayısıyla toplumsal yıkımın bireydeki yansısı, yine yıkım olacaktır. Bu etkileşim halini Lem, Sekulowski adlı bir şair-karakterin söylemleri üzerinden aktarır;
“Unutma ki, her şeyin içinde her şey vardır. En uzaktaki yıldız, bir kadehin kenarında yüzer. Bu sabahın çiyinde, dün gecenin sisi vardır. Her şey birbiriyle evrensel anlamda bağlantılıdır. Hiç bir şey, başkalarının gücünden kaçamaz. En çok da insanoğlu, düşünen nesne.” (Lem, 2000, s. 141).
Lem'in işaret ettiği durumlar ve bu durumlardan kurguladığı olaylar ve anlatılar, bunca felaketi yaşadığımız post-truth sömürü çağında çokça anlaşılır ve üzerinde tartışmaya müsait bir haldedir. Artık delilik sıradanlaşmıştır. İnsanın Bir Dakikası öyküsünde Lem'in kaleme aldığı şekliyle anlatacak olursak; dünyamız cennet ile cehennem arasında bir yerde değildir, cehenneme daha yakın durmaktadır (Lem, 2000-b, s. 45). Eylemlerimizin sorumluluğu üzerine düşünmek ve bir diğeri ile olan ilişkiselliğimizi yapıbozuma uğratmak kurtarıcı olacaktır. İçinde nefes aldığımız bu yer, açık bir Dönüşüm Hastanesi'dir.
•
Kaynakça
Peter Swirski (2015) Stanislaw Lem: Philosopher of the Future, Liverpool University Press.
Stanislaw Lem , (2000-a), Dönüşüm Hastanesi, çev. Sevil Cerit, İletişim Yayınları
Stanislaw Lem (2000-b) İnsanın Bir Dakikası, çev. Saliha Nilüfer, İletişim Yayınları