GEORGI GASPODINOV
Çev.: Hasine Şen Karadeniz Metis Yayınları
Georgi Gospodinov, uygarlaştıkça gözümüzün önünden uzaklaştırdığımız, yeraltlarına, mekânlarda ise köşelere, en uzak “arka”lara ittiğimiz tuvaletlerden bir anlatı çıkarmayı deniyor...
Boşlukta savruluyor, Bulgar yazar Georgi Gospodinov’un yeni romanı, Doğal Roman. Uzay gemisi gibi havada süzülen bir plakla başlıyor bu kez. Sadece başlangıçlardan oluşan bir roman fikri, 17’nci sayfaya kadar gelip yeniden sıfırdan başlayan bir roman, sadece fiilerden oluşan bir roman… Doğal Roman, toplamında bir edebiyat/ estetik dersi gibi de bir bakıma. Roman içinde başka küçük romanlar iç içe büyümeye çalışıyorlar. Gospodinov, bir önceki romanı Hüznün Fiziği’nden farklı bir imgeyi koyuyor Doğal Roman’ın merkezine: Tuvalet! Tuvalet tarihi, klozetler, kokular; sinema tarihinden çeşitli filmleri (Ucuz Roman, Rezervuar Köpekleri vd.) dahi tuvalet sahneleriyle birbirine bağlıyor. Tuvalet kelimesinin kökenine, farklı dillerde vardığı yerlere de bakıyor, yazar. Bayağı bayağı bir tuvalet sosyolojisi yapıyor.
Roman boyunca okurun peşini bırakmayacak, sallanan bir koltuk var bir de. Hüznün Fiziği’ndeki yoğunlukta olmasa da, Yunan efsanelerine geri dönüyoruz zaman zaman. Ancak her hâlükârda tuvalete varıyoruz; Doğal Roman, bir tuvalet ansiklopedisi gibi. Hızlıca bir bigmac yiyip, hafif nemli otel odalarına da dönüyoruz.
Çok eski bir fotoğrafı anlatıyor gibi bir tavır takınıyor sonra da Gospodinov. 60’lı yılların Sofya’sında yürüyoruz: Elvis Presley, filtresiz “Güneş” sigaraları, ilk gramofon, ilk televizyon… Bir yerden sonra da bir tür koleksiyona dönüşüyor Doğal Roman. Her şeyi biriktirmek, biriktirme arzusunun kendisi, bu. Bir tür coğrafyalar toplamı. Eğer bu tadı seviyorsanız, Hüznün Fiziği’nde Doğal Roman’dan çok daha fazlasının mevcut olduğunu da söylemek gerek.
Sonra 70’lere. Bu kez de bir çocukluk envanteri çıkarıyor, Gospodinov. Kuyulu kâbuslar, köyde sonsuz yazlar, göller, kuğular, derinlerimizde kırılanlar. Alfa (beyaz tenli, heteroseksüel, güçlü, kaslı) erkek veya savunulmaya muhtaç, dramatik, güzel kadın karakterlerin başlarına çeşitli olayların geldiği, muhtelif engellerle çarpıştıkları geleneksel anlatı yapısına bizzat savaş açmak için yazılmış gibi Gospodinov’un romanları. “Bir roman nasıl yazılır” sorusuna verilen başıbozuk yanıtlar gibi. Anlatının akıp gitmesini sık sık kırıyor; bizim okur olduğumuzu, okuduğumuzun yazarın ellerinde şekillenen kurgu bir “ürün” olduğunun altını çiziyor bol bol.
Paralel anlatımlı bir aile romanı gibi başlayan Hüznün Fiziği’nde, yeraltındaki kiralık odalarının küçük pencereleri, ayaklara göre insan uydurma oyunları, viraj öncesi vızıltılarından araba tahmin etme oyunları derken Gospodinov, rotayı sık sık değiştiriyordu. Aslında Hüznün Fiziği’nin merkezi gibi duran Minotor efsanesinin altını eşelerken bir anda günümüze, tahripkâr bir bilgisayar virüsüne, oradan da bilgisayar oyunlarına atlıyordu. Gaustin’in, “Roman arî (katışıksız, katkısız) değildir” cümlesi, romanı açan cümlelerden biriydi sonuçta. Gospodinov, bu cümleyi iki romanında da cebinde taşıyor.
Doğal Roman’ı okurken aklımdan hep Yaşar Çabuklu’nun 2014 yılında yayımlanan deneme kitabı Kovulanın İzi geçti. Kovulanın İzi’nin “Artığın Kerameti” başlıklı ikinci kısmında Çabuklu, özellikle “Pislik ve Tuvalet” ile “Çöp ve Lağım” denemelerinde çağdaşlaştıkça gözümüzün önünden uzaklaştırdığımız, yeraltlarına, mekânlarda ise köşelere, en uzak “arka”lara ittiğimiz tuvaletlerden müthiş sosyo-psikolojik incelemelere varıyordu. Gospodinov da, tüm bunlardan farklı bir anlatı çıkarmayı deniyor, Doğal Roman’da. Aslen bir şair olduğunu, yola en baştan şiirle çıktığını bu romanında da belli ediyor, kalemi her fırsatta şiire, şiir gibi imgelere gidiyor. Sanki kendi dizelerini de serpiştiriyor romanın her yerine.