M. K. PERKER
Karakarga Yayınları
Yılların sebatlı detaycılığının oluşturduğu rahat ve ustaca salınımlarla kurulan anlatılar var bu kitapta. Büyüklere çocukça hazlar vaat eden, çizgi karakteristikleri ile iki sayfalık alanlarda birbirinden ilginç dünyalar kuran anlatılar.
Görsellikle hikâye etme sanatında ekolleşen bir isim M. K. Perker. Nasıl bir anlatının içinde olursa olsun geniş üslup skalasından damıttığı formları anlatılana en uygun biçimde kullanıyor. Stilistik adaptasyon, çalışkanlık ve özen Perker ekolünün sacayaklarını oluşturmakta. Dünya standartlarındaki çizim kalitesinin getirdiği beynelmilel başarıların ötesinde bir süredir Perker’in yeni bir dönemi sürdüğünden bahsetmek mümkün.
Perker çizgi romancılığının çizim maestroluğundan hikâye anlatıcılığına doğru ibre kaydırışını izleyen okurlar, zaman içerisinde merkeze daha olgun ve kendine güvenli bir ifadenin yerleşmesine şâhit oldular. Bu eserle ilk perdesi aralanan yeni dönemde ise M. K. Perker Kara Karga Yayınlarının temelini atarak ortak imtiyaz sahibi ve genel yayın yönetmeni rolüne odaklanıyor.
Sanatçının çizerlik ve yayıncılık geçmişi yeni bir senteze ulaşırken, bu oluşumun ilk verimi de rengârenk öykülerle muştulanıyor. Yılların sebatlı detaycılığının oluşturduğu rahat ve ustaca salınımlarla kurulan anlatılar var bu kitapta. Büyüklere çocukça hazlar vaat eden, çizgi karakteristikleri ile iki sayfalık alanlarda birbirinden ilginç dünyalar kuran anlatılar.
Okur “Düello,” “Aziz,” “Kağıttan Kahramanlar” ve “Karma Bulma Dünyası” gibi 12 karelik formatın sınırlarını aşan kimi çizgi öykülere rastladığında ise büyüklere anlatılan masalların nasıl sinema filmlerine dönüşmek istedikleri çekiyor dikkatini. Muhakkak ki Perker’in herhangi bir çizgi bantına dokunan gözler hemencecik bu temel sinematografik dokuyu farkedeceklerdir. Perker’in kareleri kâğıtta film deneyimi elde edilmesini sağlamaktalar.
Çizgi romancılığın binbir yöne genişleyen modern evreninde, Perker her yöne ilerleyebilecek sayılı kalemlerden olsa da, onun kalbî sadâkati; sinema sanatına, caz müziğe, 1950’lere ve İstanbul-New York hattında dolanan birtakım hayaletleredir. Ari’nin söylediği gibi “Hayalet değil midirler ilham perileri de?”
Böylece sihirbaz Mişa’nın öğüdüne uygun biçimde kostümünü giyer Perker ve tüm bu nostaljik kesitlerden renkli kara filmler döker sayfalara. Kalem kuvvetiyle alternatif gerçeklikler meydana getirmiş nice öncünün arasında çizgi roman sevdâsıyla renklenen sepya bir dünya kurar kendisine.
Bir Kasım sabahı, kravatlı yalnız adam, Beylerbeyi sokaklarında “Let’s Get Lost”un melodisine kapılmışcasına dolanmakta ve ansızın çocukluğuyla karşılaşmaktadır. Orada, İstanbul’un hoyrat gölgelerinin ulaşamadığı bir ârafta suçlar bile nâzikâne ve âhenkli gözükmektedirler. Sövgülü erkek çocuğu şakalaşmaları yâhut yoksulluğun mahalleliyi ortak kılan zorlukları bile güzelleşmiştir çünkü geçmişte bugünde olmayan bir hisli dokunuş vardır, e bu da tüm bir siyah beyazı güncelin kolormatiğinden daha mânâlı kılmaya yeter.
Bittabi Perker böyle düşünmemektedir. Böyle düşünüyormuş gibi yapmaktadır yalnızca. O bir çağsama klişesine saplanmaz, klişelere dayanarak modern duyarlılıklar ortaya çıkarır, çünkü sonuçta şu unutulmuş gerçeğin ayırdındadır, kimi olaylar “klişe kelimesi bile daha ziyade matbuatta kullanılmaktayken” yaşanmaktadırlar.
Perker’in geçmiş zamana bağlı duygusal gerçekliği ile çizerlik üzerinden irtibatı asla kesmediği anlatı evriminden damıttıkları küçük muhârebelere sürüklenirler. Sanattaki yenilikler hayranlık uyandırır Perker’de, edebiyat, sinema ve resmetme yaklaşımları teknik ve teknolojik gelişmeleriyle asla dışlanmaz, neşeyle temâşâ edilirler, içerik mevzûunda ise ne anlatılırsa anlatılsın evrenselliklerin dolaştığı bir İstanbul Beyefendileri coğrafyasından görüntüler yansıtmakta kullanılırlar. Bu yönden Mad Men dizisinin yaratıcısı Matthew Weiner’in eseri için kullandığı “geçmişte geçen bir bilimkurgu” tanımını Perker’in yaklaşımı bağlamında alıntılamak hiç de yanlış olmaz, üstelik Perker’in onlarca defterinde nice alıntılar saklıdır ve o, alıntıları da yaratıcılığına açılan kapılar olarak değerlendirmektedir.
Kitabın arka kapağında insanları kuklalar misali oynatan karanlık şahsiyetin altına yerleşen övgü dolu satırlar M. K. Perker’in nasıl sinsi, nasıl iki yüzlü ve nasıl zâlim olduğunu gizlemeye yetecekmiş gibi görünebilir. Ama has okurları gerçeği bilmektedirler. Perker bu muammâlı kuklacı gibi, hem karakterlerini, hem okurlarını hem de anılarını şekilden şekle sokarak bizlerle oyunlar oynarken bir parça olsun üzülmemektedir.
Evet, içli bir baba ve yüce gönüllü bir çizgi ustası olabilir ama esâsında o, zihninde Tahir Cemal’lerin, Arnavut Bahri’lerin, Ali Muhittin’lerin, Ayı Orhan’ların dolandığı bir saplantı ve acımasızlık uzmanıdır. M. K. Perker harflerinden oluşan bu karakterin öyküleri albenili oldukları kadar suçun koyu balçığına da bulanmışlardır. Ve bu nedenle eğlendirici oldukları ölçüde ibretlidirler de.