Boşluklara-Doğru

Boşluklara Doğru İlerleyelim

DİDEM GÜLÇİN ERDEM

Edebi Şeyler Yayıncılık 2019 72 s.

"Didem Gülçin Erdem günümüzde yeni şeyler denemeye çalışan şairlerden biri. İlk kitabıyla günümüzde eleştirilen lirik şiirin kapısını aralayan, fakat sonradan bundan vazgeçen şairlerden.  Mart 2019’da Edebi Şeyler etiketiyle okurla buluşan Boşluklara Doğru İlerleyelim Erdem’in üçüncü kitabı. Erdem bu kitabıyla 2019 Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü aldı."

BEKİR DADIR

Şiirin tanımlanması her zaman çok zor olmuştur. Edebi türlerin neredeyse hepsi tanımlanabilirlik açısından kolayken, şiir bunun hep dışındadır. Her dönem kendi içinde bir tanımlamaya, açıklamaya gitmeye çalışılmış, ancak ardından gelen dönem ise bu açıklamayı yerle bir edip başka bir açıklamaya girişmiştir. Tanzimat, Fecr-i Ati, Servet-i Fünun, Toplumcu Gerçekçilik, Mavi akımları bunlardan sadece birkaçı örneğin.

Günümüzde de farklı fraksiyonlarda şiir bilinci söz konusu. Deneysel şiir anlayışı örneğin, ya da somut şiir anlayışı. Bu iki tür zamanla kendi dergilerini ve hatta kendi dijital platformlarını da yaratmıştır. Bu iki kutup gibi görünen fakat içlerinde birbirleriyle sarmal bir döngüde hareket eden anlayışların tam olarak karşı olduğu –karşı olmak ne kadar doğru bir kullanım olur, emin değilim– lirik şiir var. Lirik şiirin son birkaç yıldır ötelenen, hor görülen, ciddiye alınmayan bir konumda olduğunu söylersem abartmış olmam sanırım. Lirik şiirlerin vıcık vıcık bir sesi olduğu, aynı duygular ve aynı öfkeler üzerinden kuruldukları, benzer imgelerle dönüp durdukları, artık çok eskide kaldığı düşünceleri yaygınlaşmaya başladı.

Bu eleştirilere hak vermemek elde değil. Günümüz artık bu eleştirilen şiiri kaldıran bir dönem değil. Özellikle ’80’ler şiirinin günümüzde varlığını sürdürmesi; ’80’lerin iyi işlere, iyi şiirlere imza atan şairlerinin bir kısmının halen yazması, dergilerde yer alması; aynı şiirleri, hiçbir değişime girmeden yazmaları; günümüzde yeni bir şeyler deneyen şairlerin ve bu şairlerin şiirleri üzerine düşünen, yazan, eleştiren kişilerin hedefinde olması çok normal.

Didem Gülçin Erdem de günümüzde yeni şeyler denemeye çalışan şairlerden biri. İlk kitabıyla günümüzde eleştirilen lirik şiirin kapısını aralayan, fakat sonradan bundan vazgeçen şairlerden. Girişte anlatmaya çalıştığım karmaşıklığın ortasında yer alıyor Erdem. Mart 2019’da Edebi Şeyler etiketiyle okurla buluşan Boşluklara Doğru İlerleyelim Erdem’in üçüncü kitabı. Erdem bu kitabıyla 2019 Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü aldı.

Kitabın ilk şiiri az önce bahsettiğim deneysel şiire yaklaşıyor gibi görünse de, ’80’lerin lirik şiirinden ayrı bir lirik dili mevcut Erdem’in. İlhan Berk’in dilini bazı şiirlerinde anımsatsa da, düzyazı şiir tekniğini kullanmaya çalışan Erdem’in kendine has bir dili ve anlatımı var.

“Susmanın bir inanış biçimi olmasına şaşmamalı. Ben, büyük bir A harfiyim. Büyük A harfi, benim. Şahsım binlerce yıldır öylece duruyor. Ahmet Abi’ye göre bu bir bağırma biçimi. (Neziha da bağırır mıydı?) Bu ki içimin kamburu kendimden nereye gideyim. Virgül sözün kamburudur, göz eşyanın. Ben düzümün olmazında bir büyük lekeyim. Sıkıntıdan tırnaklarım kenar tutuyor. İlkeller için kal diye bir yer adı benim. Taşlarla ilgili kararım kesin: Etrafına dikeceğim.” (s. 12)

Lirik şiirin hep benzer imgeler etrafında dönüp durmakla eleştirildiğini söylemiştim az önce. İmgenin üç türlüsü olduğu söylenir hep; somuttan soyuta, soyuttan somuta, somuttan somuta. Erdem’in şiirinde daha çok somuttan somuta bir imge kurgusu mevcut. Ancak bu kurgu Toplumcu Gerçekçi şiir anlayışının da yanında değil. Bilindiği gibi, bu imge kullanımı Garip ve Toplumcu Gerçekçi şiir anlayışıyla yazılmış şiirlerde sık sık görülür. Birkaç örnek vermekte yarar var Boşluklara Doğru İlerleyelim’den:

“üç kez çevrem dönüp beni dünyaladılar” (s. 41)

“bir deliğim olduğunu sen gizlenince öğrendim” (s. 48)

“Didem üşüyen bir canlıdır ey kendim” (s. 49)

“atını bağlayıp kalmanı bilirim / zaten atlar da vaktinde gitmek kökündendir” (s. 50)

Son dönemde çıkan şiir kitaplarına şöyle bir göz attığımızda varoluş şiirlerinin öne çıktığını göreceğiz. Özellikle pandemide eve kapanan şair, eve kapanırken kendine de kapanmış durumda. Evine, odasına, kendine dönen şairin şiirleri de haliyle varoluşu, evi ve kendini sorgulamasına sebebiyet vermiş. Bu şiirlerin birçoğunda ne yazık ki varoluş hep yalnızlık, kalabalıklar içindeki yalnızlık üzerinden kurgulanmış. Didem Gülçin Erdem’de ise bu durum bundan biraz farklı. Kitap 2019 yılında çıkmış, yani pandemiden önce, evet. Ancak son on yılda yazılan şiirlerdeki varoluş sorgulamaları ve sıkıntıları benzer ilerlerken, Boşluklara Doğru İlerleyelim bundan biraz daha farklı. Erdem şiirlerinde kendini arama evresinde. Kendini bir şeylere benzetme, bir şeyler olma ve bunun ihtimalleriyle cebelleşme halinde. Yine birkaç örnek vermekte yarar var:

“kalmaktan yetişkin oluyorum, beklemekten herkes / boşlukları üst üste koyunca yeryüzü ve tanrılar” (s. 41)

“bu bir film olsa uzaklara bakar dururdum / uzaklara bakan esas kadın ben olurdum” (s. 42)

“benden yapılmış sevinç güzel olur deneyin” (s. 43)

“tüm bunlar kendimin kimsesiyim diye oldu / sıkıntı insanın taşrasıdır beş aydır böyle / anlamak zorunda değiliz bilelim yeter” (s. 51)

“işte ben her akşam kendim değilim diye seviniyorum / olmadığım şeyleri bulup çiçekli şapkalar gibi / bu kadar ortada olmama katlanamıyorum” (s. 58)

“öyle inandım ki dağ olmadığıma” (s. 69)

Erdem’in uzuvlarla, organlarla kurduğu bağ da takdire şayan. Yine son dönemde şiirimizde görülen ve hiç bitmeyen bir imge de hiç kuşku yok ki insan uzuvlarının, organlarının şiirimize girmesi. Her dönem için farklı sözcüklerin şiirimize girdiğini görüyoruz. Biraz eskiye bakınca bu “eşik” olabiliyor, “pencere” olabiliyor. Daha da eskiye gittiğimiz zaman ise “gönül” kelimesi ve buna benzer kelimeler sık sık kullanılmıştır şiirimizde. Tabii bunların yanında aslında hiç bahsini açmaya bile gerek duyulmayan sözcükler de vardır: Özgürlük, zafer, kazanmak, isyan, vb. Erdem’in sıkça başvurduğu sözcüklere göz atacak olursak, “ben, kendim, kök, konuşmak, susmak, olmak, şey, kalmak, gitmek, bakmak, ağız, karın, bacak, alın, burun, sevinç” sözcüklerini sıkça kullandığını görebiliriz. Bu sözcükleri de bir potada erittiğimizde Erdem’in olmak ve olmamak arasında gittiğini, gittiği yoldan memnun olduğunu ve bunu da bize açık açık verdiği görülecektir.

Dönem dönem şiirlerdeki sözcüklerin değişimi yine dönemin kendisiyle bağlantılıdır. Yani “isyan” sözcüğünün çok sık kullanıldığı dönem insanın isyan isteğiyle eşdeğerdir. Bu dönemde ise insan uzuvlarıyla ve insanın kendiyle, varoluşuyla olan kavgası haliyle bu tür sözcüklerin şiirimize girmesine olanak sağlamıştır.

Didem Gülçin Erdem için varoluş şairi ya da varoluş şiiri yazmıştır diyerek kesin bir yargıya ulaşamam. Ancak şiirlerinin sıkı sıkıya varoluşu imlediğini söyleyebilirim.

Şiirlerde dize kurulumları da dikkat çekici. Klasikleşen dize kurulumundan biraz farklı yollara girdiği görülüyor. Kimi zaman dizeyi havada bırakması, kimi zaman dizenin alt dizeye bağlanmaması ve şiirin ilerleyen dizelerinde bağlantısını bulması gibi.

“ben senden bir şey yaptım bu olmaz dediler / senden bir adam yaptım ata binelim mi dedi / baban çok bağırdı, ben biraz sessizlik oldu adam / senden ne güzel sessizlik demedim. gerçeğe hû!”

Kendiyle, kendini oldurmaya çalıştığı bütün şeylerle, vardığı mekânla, savaştığı zamanla, baştan aşağı öfkeyle iyi bir kitap Boşluklara Doğru İlerleyelim.