Derin soruların romanı

K24_BirBaskaDunyada_Kapak

Bir Başka Dünyada

İLKER AKSOY

Kafka Kitap

Beni neden sevmedin? Seni çok sevdim, bu sevgi sana neden yetmedi? Bu soruların cevaplarını arıyor Rıfkı Bey, sonrası boşluk...

ADALET ÇAVDAR

Ölümden Beter Yaşamlar romanı 2015 yılında yayınlandıktan sonra gözden kaybolan İlker Aksoy, Kasım ayında yerli yazarların kitaplarını da yayınlamaya başlayan Kafka Kitap’ın ilk yazarlarından oldu. Dört yıl aradan sonra yeni romanı Başka Bir Dünyada ile bir kez daha okurlarıyla buluştu. 

İlk romanında kent hayatından bahseden yazar, ikinci romanında hayata bir de taşradan bakıyor. Ölümden Beter Yaşamlar sınıfsal farklılıkları, mavi-beyaz yaka işçi ayrımını, insanların yaşama uğraşında altında kaldıkları, mücadele etmek zorunda oldukları hâlleri anlatıyordu. Başka Bir Dünyada ise taşrada neyin-kimin görünmez olduğunu, görünürlüğün beraberinde getirdiği bedeli ve ödülü tasvir ediyor. 

Romanın üç kahramanı Haluk, Ezgi ve Rıfkı Bey, olup bitenlere üç ayrı perspektiften bakmamızı mümkün kılıyor. Haluk, kentten kendi küçük kasabasına dönen ve bir barda çalışan bir genç. Ezgi, Haluk’un döndüğü küçük kasabada doktor. Ne varlıkla ne yoklukla mücadele edebilen avukat Rıfkı Bey ise hem bu dünyayla hem öbür dünyayla meşgul. Başka Bir Dünyada’danın temel sorularından biri öte dünyada yaşam var mı, varsa nasıl? Yine ilk romanında kullandığı ironik dil ve kara mizah üslubuyla anlatıyor olanları İlker Aksoy. 

Haluk, kendi kasabasında sıkılıyor. Kahvede arkadaşlarıyla kâğıt oynamaktan kaçmak için de çareyi kütüphaneden aldığı kitaplara sığınmakta buluyor. Kütüphanedeki kitapların üzerindeki Avukat Rıfkı Günışık damgası ilgisini çekiyor ve dayanamayıp izini sürüyor. Hikâye burada küçük bir dedektiflik hikâyesine dönüşüveriyor. Kasabanın yaşlılarıyla Rıfkı Bey’i konuşuyor Haluk. Herkesin Rıfkı Bey’i başka elbette. 

Roman dört bölümden oluşuyor. Her bölümde asıl kahramanın kim olduğu biraz daha flulaşıyor ve her bölüm aslında bizi farklı sonlara hazırlıyor. Romanın ikinci bölümünde kasabanın çocukları okudukları Jules Verne kitabının etkisiyle bir maceraya atılıyorlar. Kasabanın geçilmez, aşılmaz, gidilmez denen neresi varsa oralara gidiyorlar, koşuyorlar, kendilerince savaşıyorlar. Kendi hikâyelerinin korku dolu sonuna doğru hızla ilerliyorlar. Rıfkı Günışık yarı canlı yarı ölü bir sûrette karşılarına çıkıyor. Çocukların korkularını yetişkinler büyütüyor. Hayal ve korku kulaktan kulağa yayılıyor. 

Haluk, Rıfkı Günışık’ın izini sürerken kasabanın doktoru Ezgi ile karşılaşıyor. Kütüphanede Ezgi ile aynı kitapları okuduklarını farkediyorlar. Bir süre sonra birbirlerine âşık olup, Rıfkı Bey’i beraber aramaya koyuluyorlar. Rıfkı Bey ne gençliğinde, ne orta yaşlarında hiç kimse tarafından görülmemiş, fark edilmemiş biri. Ama adını duyan herkes, onun “acayip bir adam” olduğunu söylüyor. Karısını çok sevmiş ama hiç sevilmemiş. Sanata düşkünlüğü ile inceldikçe incelmiş, aklının sınırlarıyla kendince oynamış. Neyi tutsa elinde kalmış. Bir yerden sonra sırra kadem basmış. 

Bir kuyunun dibinde uyuyan yarı ölü yarı canlı Rıfkı Bey’i kasabanın çocukları uyandırınca bütün hikâyeler birbirine bağlanıyor. Kasabada bir hayalet, Rıfkı Bey, dilediğine görünüp, onunla iletişime geçiyor; dilediğiyle hiç yüz göz olmadan kasabada yaşamaya devam ediyor. Ara sıra kasabalıyı korkutuyor. Sanata ve insanlara olan inancı git gide sarsılıyor. İnceliğinden geriye, hoyratlık ve yok etme arzusu kalıyor. 

Pek çok klasik esere göndermeler yapan Başka Bir Dünyada’nın kurgu ağı kurnazca. Romanın sonunda İlker Aksoy okurunu şaşırtıyor ve hatta ilk romanından Diler’i getiriyor. Metinlerarası yolculuğunu hem bir önceki romanı hem de Bilge Karasu, Günter Grass, Agatha Christie ile yapıyor. 

İlker Aksoy romanıyla aslında klasik sorulara cevap arıyor. Yazının başında da bahsettiğim, "ölümden sonra ne var" sorusu bunların başında geliyormuş gibi görünüyor. Ama aslında bu soruya cevap arayan çeşitli disiplinlerin ne işe yaradığını araştırıyor Aksoy. İster istemez Rıfkı Bey’i arayan okurun zihninde bir yandan da, sanat nedir, edebiyat nedir, kimin içindir, yazana-okuyana-seyredene ne verir, iyilik ve kötülük arasındaki ince çizgide nasıl yürünür, insan neden sevilir-sevilmez, sevmek neden yetmez gibi sorular sıralanıyor… Kestirmeden varılmış karizmatik cevaplara yüz vermiyor Aksoy. Soruları uyandırmakla yetiniyor.

İnsanın bütün çabalarına rağmen elde edemediği sevgi onun hayatla olan ilişkisini gözden geçirmesine neden olur mu? Rıfkı Bey ile eşinin arasında yaşanan temel meselelerden biri bu. Beni neden sevmedin? Seni çok sevdim, bu sevgi sana neden yetmedi? Bu soruların cevaplarını arıyor Rıfkı Bey, sonrası boşluk. Cevabını aradığı bir başka soru ise insanlığa ne olduğu? O komşusu açken tok yatamayan, barış isteyen, öldürmenin affedilmez bir suç ve günah olduğunu bilen, doğanın güzelliğine zarar vermek istemeyen insanlar nereye gittiler? Sahi hiç yaşadılar mı? Bütün bu çirkin çıkar dünyası nasıl ortaya çıktı? Belki de aslında hep böyleydi. Peki ama biz bunu nasıl farketmedik? Bu soruların herkes için çeşitli cevapları var elbette. O cevaplar bir şekilde iktidar kavramına uğruyor. Oradan çıkılacak yollar ise sonsuz.

Başka Bir Dünyada başka bir tanımla bir hayalet romanı. Kimin ölü, kimin canlı olduğu anlatının içerisinde belli olsa da, hikâyeyi kimin anlattığı asla belli değil. Karakterlerin bu uçuculuğu romanın kurgusunu hafifletirken soruları derinleştiriyor. Haluk’un Rıfkı Günışık’la arasındaki ilişki kendimizce idealize ettiğimiz insanları çıkardığımız mertebeleri işaret ediyor. Ezgi güzelliğin ve aşkın simgelerini getiriyor akla. Peki hayat? Bu ideallerin ve simgelerin içinde ona ne oluyor?