Doyurucu felsefe, leziz polisiye: Antika Titanik

Antika Titanik

Antika Titanik

MURAT MENTEŞ

April Yayıncılık

Murat Menteş’in Titanik’i, bildiğimiz Titanik’e hiç benzemiyor. Bugüne kadar filmlere, romanlara konu edilen tüm Titanik’lerden de farklı Antika Titanik. Yazar, “Antika” kelimesini “sıra dışı, enteresan, acayip” anlamında, yani deyimsel mânâsıyla kullanıyor. Ve bu gemi gerçekten “antika.”

ADALET ÇAVDAR

Titanik, modern dünyanın en güçlü ikonlarından biri. Gelmiş geçmiş en meşhur deniz taşıtı. Hakkında bugüne kadar pek çok roman yazıldı. Belgeseller, sinema filmleri çekildi. Neden, nasıl battığı konusunda incelemeler, yorumlar yapıldı.

Avustralyalı milyarder Clive Palmer, Titanik’in replikasını inşa ettireceğini ilan etti. 1912 yılında suya inen orijinal Titanik’in kopyası olan Titanik 2’nin 2018 yılında suya ineceği bildirildi, ancak henüz beklenen olmadı.

Romandaki felsefî unsurlar

Murat Menteş’in dördüncü romanı Antika Titanik, Eylül ayında yayımlandı. Romanda olaylar 2019’da sefere çıkan, yeni bir Titanik’te geçiyor. Antika Titanik, “felsefî polisiye” olarak sunuldu. Hakikaten de öyle.

Çünkü, roman, okura herhangi bir görüşü empoze etmeye, sevdirmeye çalışmıyor. İkincisi, romanda, yaşayan bir adamın katili aranıyor. Kurban hayatta ve sağlıklıysa, gene de cinayet işlenmiş sayılır mı? Üstelik, öldürüldüğü söylenen kimse, hafızasını kaybetmiş, hiçbir şey hatırlamıyor, dahası olup biteni umursamıyorsa? Romanın temeline yerleşen bir başka felsefi husus şu: Bir ilişki hem aldatma hem de kavuşma anlamına gelebilir mi? Bir nevi Russell Paradoksu (Bir şey ne değilse odur, ne ise o değildir), Antika Titanik’in merkezine yerleşiyor.

Elbette, felsefe kültürü de var romanda. Zira başkarakter bir felsefe profesörü. Ockham’ın Usturası’ndan bahsettiği gibi, “Hegel’in Testeresi” adlı yepyeni bir felsefi ilke önerecek kadar ileri gidiyor!

Polisiyenin ve felsefenin ortak konusu: Ölüm

Menteş, bir cinayet romanı yazmış. Konuyu lüzumundan fazla anlatıp, okuyucuların romandan alacağı tadı bozmak istemiyorum. Fakat romanda birçok cinayet işleniyor. Bu anlamda, felsefenin temel konularından olan ölüm ile polisiyenin temel motiflerinden olan cinayet bir arada ele alınıyor.

Şiddet ve edebî lezzet

“Turistik Meydan Savaşı” adlı ölümle açılıyor roman. Burada, Titanik’teki tümü yaşlı yolcuların, birbirlerini ilkel silahlarla öldürmelerine şahit oluyoruz. Menteş, bu cinnet hâlini hızla ve hazla okunan bir şiir gibi anlatmış. İlk üç romanında da yaptığı gibi, şiddet sahnelerini sanatsal benzetmeler ve esprilerle çerçevelemiş. Böylece bir yandan olayın dehşetini yaşıyor, bir yandan da edebî sağanağın tadını çıkarıyorsunuz.

Onlar aforizma değil, hikâyenin parçası

Antika Titanik’in ana karakteri, İstanbullu bir felsefe profesörü olan Refik Risk. Buna karşılık, yazar, başlangıçta karşımıza Marco Montes adlı genç bir İtalyan’ı çıkarıyor. Marco, hafızasını kaybetmiş bir hâlde uyanır. Titanik’tedir. Onunla birlikte biz de, bu yeni Titanik’te neler olduğunu anlamaya çalışırız.

Marco, Mısırlı bir şarkıcı olan Şifa Şavk’a âşık olur. Gelgelelim, Şifa, Refik Risk’i sevmektedir. Refik, Marco’nun nazarında bir baş belasıdır.

Menteş’in Titanik’i, edebî sanatlarla bezeli, şairane üslûbunu yansıtmakla birlikte, hayli sürükleyici. Kahkahalar attıran esprilerin yanı sıra, aforizma niteliğinde birçok “kallavi” cümle de mevcut. Fakat kimilerinin zannettiği gibi, yazar, metni aforizmalarla doldurmaya çalışmış değil. Olayları ve durumları anlatırken, düşünsel bir sağlamlığı temin etmek üzere hareket etmiş. Antika Titanik’in felsefî tadı, tam da hikâyeyle bütünleşen bu derinlikli sözlerde yansıyor bence.

“İkinci kez okurum ben bunu”

Antika Titanik hızlı başlıyor ve son sayfasına kadar da merakla okunuyor. Bunda, Menteş’in Türkçeye hâkimiyetinin payı büyük. Anlatımı gayet ekonomik. Gereksiz cümle kurmuyor. Fazladan kelime kullanmıyor. Eklerden bile tasarruf ediyor. Bu sayede, okuru yormayan, aksine okurla sıkı bir iş birliği yapan bir metin ortaya çıkıyor. Birçokları gibi ben de, romanın çok hızlı akmasından, bu akışın sağladığı konfordan memnun kaldım. Aynı zamanda “Çarpıcı ve artistik cümleleri kaçırıyorum” duygusuna kapıldım. Bu nedenle, Antika Titanik’i daha bitirmeden, kitabı bir kez daha okumaya niyetlendim.

Modern zamanlarda yaşlılığın dezavantajları

Romanda, gençlik–yaşlılık konusu da işleniyor. Yaşlanmak istemiyoruz. Ölmeyi hiç istemiyoruz. Fakat yaşlanıyor ve ölüyoruz. Romanda belirtildiğine göre, 20’nci yüzyılın başından itibaren, fotoğrafın, sinemanın, videonun yaygınlaşması, gençlik ve yaşlılık arasındaki trajik uçurumun başımızı döndürmesine sebep oldu. Yani 18’inci yüzyılda yaşlı olmanın bazı avantajları vardı, günümüzde ihtiyarlığın trajik yönü epey ağır basıyor. Antika Titanik, hepimizi yakından ilgilendiren bu trajediyi de kurcalıyor.

Bambaşka bir Titanik

Marco Montes, Şifa Şavk’a âşık oluyor. Kısa sürede, Jojo adlı sarışın bir kadınla nişanlı olduğunu öğreniyor. Jojo hamiledir. Üstelik, geminin sahibi olan mafya babası Igor Jaguar’ın kızıdır. Marco, Titanik’te mahsur kalmıştır. Marco’ya yardım etmeye çalışan Owen Wow, Marco’dan öpücük isteyen Ferrari Bravo, Marco’yu tehdit eden Apo Calypso ve Marco’nun huylandığı Dr. Akula, gemideki belli başlı kişiler.

Murat Menteş’in Titanik’i, bildiğimiz Titanik’e hiç benzemiyor. Bugüne kadar filmlere, romanlara konu edilen tüm Titanik’lerden de farklı Antika Titanik. Yazar, “Antika” kelimesini “sıra dışı, enteresan, acayip” anlamında yani deyimsel manasıyla kullanıyor. Ve bu gemi gerçekten “antika.”

Bilgi deposu

Hafızasını kaybetmiş Marco’nun zihninde birçok sayısal veri var. Nedenini romanın ilerleyen bölümlerinde öğreniyoruz... Menteş, büyük bir kurgu ustası. Okura sordurduğu tüm soruların cevaplarını veriyor. Kitap, bu yönüyle de hayranlık uyandırıcı. Bu sayısal veriler, aynı zamanda ansiklopedik bilgi niteliği taşıyor. Ayrıca, yazar, hikâyeyi felsefe, psikoloji, tarih, zooloji, antropoloji, resim, edebiyat, müzik... gibi birçok disipline ait bilgiler eşliğinde anlatıyor. Böylece, Antika Titanik, şaşırtıcı hikâyesiyle okuru eğlendirirken, bilgilendiriyor da.

Yeni aşk, yeni mektuplar

Aşk... Antika Titanik’teki aşka imrenmemek neredeyse imkânsız. Refik Risk’in Şifa Şavk’a yazdığı mektuplar gerek edebî bakımdan gerekse içerdiği duygusal yoğunluk ve ironi bakımından son derece çarpıcı. Menteş’in Korkma Ben Varım romanındaki mektuplar da harikaydı doğrusu. Fakat bu defa yazar, Refik Risk’e özgü alaycılığı da aşkın içinde eritmiş ve ortaya cidden etkileyici metinler çıkmış:

Okurun hizmetinde

Murat Menteş’in Antika Titanik’i yazması beş yıl sürdü. Okurları, bu kadar bekletilmekten haklı olarak şikâyetçi. Buna karşılık, romanı okuyunca, yazarın işinin neden bu kadar uzun sürdüğünü anlıyorsunuz. Çok özenli bir roman Antika Titanik. Komplike bir hikâyeyi, inandırıcı, bilgilendirici, eğlendirici kılmak ve edebî doyuruculukla sunmak… Demek istediğim, romanın bu kadar kolay okunur olması, yazarın tüm zorluğu üstlenmesinden kaynaklanıyor bana göre. Bir söyleşisinde “Okur kraliçedir/ kraldır” diyordu Menteş. Açıkçası, edebiyatımızda, onun kadar kendini okurun hizmetine adamış bir başka yazar bulmanın güç olduğu kanaatindeyim.

“Yazmak, kendini aşmaya çalışmaktır”

Antika Titanik’i okumaya başladığımda, kendi üslubunu kurmuş bir yazar olan Menteş’in, bazı bakımlardan ister istemez tekrara düşebileceğini düşünüyordum. Gerek konu, gerek anlatım ve gerekse olay örgüsü itibariyle, Menteş’i bir kez daha kendini aşmaya yönelmiş buldum. “Yazmak, insanın kendini aşmaya çalışmasıdır” diyordu zaten. Bu anlamda Murat Menteş’in çağdaşlarını en çok etkileyen yazarlardan biri olmasına şaşmamak gerek.

Tarontinovari mi? Ne ilgisi var?

Antika Titanik’in “Tarantinovari” bir anlatı olduğu görüşüne de kuşkuyla bakıyorum. Romanın bir yerinde Owen Wow, Marco’ya “Gencebay şarkıları çalınan bir Tarantino filmindesin, haberin yok” minvalinde bir söz söylese de, Menteş’in romanının sinema filmleriyle kıyaslanmasının yazara yapılan bir haksızlık olduğu fikrindeyim. Neden onu Jonathan Lethem, J. Safran Foer, Palahniuk, Dave Eggers veya David Foster Wallace ile değil de Tarantino’yla kıyaslayalım? Tarantino’yu Elmore Leonard’la kıyaslıyor muyuz? Veya Spielberg’ü, J.R.R. Tolkien’le? Benim anladığım, Menteş, edebiyatını, evrensel ölçüleri esas alarak inşa ediyor. Bunu yaparken de “Yabancıların Türk yazarlardan beklediği konular”da yazmaya tenezzül etmiyor. Bu tutumun değerli yönünü anlamamız Menteş’in edebiyatını daha iyi anlamamızın ve bu yolla değerlendirmemizin de yolunu açacak gibi düşünüyorum.