DİĞER
"O sessiz o huzurlu hayali bahar ülkesinin yeryüzüne açılan kapısında özel bir işareti, bir hatırası olsun isteyenler, taşa yazılacak son bir cümleyi hayal edenler vardır. Son bir bilgelik ya da kendilik imgesi. Mermere ne yazılsa kalıcı olabilir? Bir iki sözcükle bütün bir yaşamın özünü yoğunlaştırmak isteyen, içten içe dalgalanan bir söz."
Nâzım Hikmet, 3 Haziran 1963’te aramızdan ayrılmıştı. Yıllar boyu düzmece davalar ile sayısız gözaltılar, yıllar süren hapislik ve sürgünlerle geçen hayatında rahat yüzü görmemiş olan Nâzım Hikmet’i, ölüm yıldönümünde dergi sayfalarında kalmış bir kitap tanıtımı yazısı ile anıyoruz.
"Sadece Ahmet Haşim’i değil, daha pek çoklarını etkileyen o müthiş ritmin yerinde yeller esiyor son iki kitapta. Dizeler gene kırılıyor kırılmasına ama bir süre sonra sanki dizeleri kırmaktan yorulmuş gibi, iki boşluk bırakarak idare etmeye çalışıyor durumu Nâzım Hikmet. Nedense, ses öbeklenmelerinden, iç kafiyelerden, büyük bir başarıyla kullandığı aliterasyonlardan uzak bir görünüm sergiliyor artık."
Lütfi Özkök fotoğraf çekimi bitip ayrılırken, Beckett, Godot’yu Beklerken’i imzalayarak takdim eder; kitabın arasına da telefon rehberinde olmayan telefon numaralarını yazdığı kâğıdı koyar ve gene beklediğini belirtir
1935'ten iki dergi yazısıyla edebiyatımızın iki ünlü çiftinin ilişkilerine tanıklık ediyoruz: Suat Derviş-Nizamettin Nazif ve Mahmut Yesari-Cahit Uçuk evlilikleri birlikte üretme pratikleri açısından da anlatılmaya değer
Haluk Oral: Nâzım Hikmet, bir aile yaşantısı kurmaya çalışan ama ideolojisinden dolayı kanunların da pek izin vermediği bir hasretin peşinde koşan bir adam. Bütün ömrü boyunca da bu şefkati aradı...
Tuncay Birkan: Muharrirlerimiz esasen “kadın ve vatan aşkı” dairesine sıkışmış, hep küçük meselelerle uğraşan bir edebiyattan büyük, Fazıl Ahmet’in deyişiyle “engin” meseleleri olan bir edebiyata geçmeyi bekliyorlar
Nâzım Hikmet, çeviri işinden genel olarak hoşlanmamakla ve bu işi ailesinin geçimini temin etmek için yaptığı işlerden biri olarak görmekle beraber, şimdi mutludur. Harb ve Sulh'un ilk edebî çevirisi olduğunu düşünür...
Andrey Platonov, çoğunlukla metaforlar, imgelerle örülü bir metin sunuyor okura. Devrimin ilk yıllarındaki büyük altüst oluşu, yeni bir toplumun kuruluşu sırasındaki insanlık hâllerini, basit insanın şaşkınlık uyandıran akıl yürütmesini...
Telli Kavak şiiri Aydın Gün'ün mü yoksa Nâzım Hikmet'in Memleketimden İnsan Manzaraları'nın kayıp olduğu söylenen parçalarından birisi mi?
Nâzım Hikmet, Kemal Tahir'e Bursa'dan yazdığı bir mektupta şöyle der: Sana bir şey söyleyeyim mi Kemal, ben tercüme yapmayı sevmiyorum, adeta ağrıma gidiyor bu iş
Nâzım Hikmet söz konusuysa “tam”lığa ulaşmak olanaklı mı? Zor ama şu an bütün yapıtlarını basan yayınevinin çabası da bildiğimiz kadarıyla bu yönde...
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık