T24 - Zuhal Olcay’ın adı telaffuz edildiğinde insanda önce bir saygı ifadesi yaratır, ardından da genellikle “Çok başarılı bir oyuncu, kadın vokal ama mesafeli, soğuk, ciddi” gibi sıfatlar birbiri ardına sıralanır. Bu başarılı oyuncunun kaçınılmaz sonudur. Ama biz bu hafta Zuhal Olcay’ın başka bir yüzüyle tanıştık.
Görünenin ardındaki Zuhal Olcay’ın ciddiyetle mizahı nasıl aynı potada erittiğine şahit olduk. Umut Yolcuları dizisinde emniyet amiri Zahide’yi canlandıran Zuhal Olcay setin adeta yaramaz çocuğu. Her sahnede disiplini elden bırakmıyor ama yönetmen Ümmü Burhan’ın “Kestik” komutuyla da bir espri patlatıyor. Haluk Piyes ve Sedef Avcı’ya yardımcı olurken de mütevazılığı elden bırakmıyor. Onlardan tecrübeli bir oyuncu gibi değil, arkadaşları gibi davranıyor. Zuhal Olcay, tanındığının aksine ciddi insanların yanında çok sıkılıyor. Yüzünden gülümseme hiç eksik olmuyor. En resmi ortamlarda ciddiyeti bozmaktan da fazlasıyla keyif alıyor.
* İki yıldır ekranlardan uzaksınız ve sizi ilk defa bir polis olarak izliyoruz. Umut Yolcuları’nda sizi ne heyecanlandırdı?
Birçok diziden teklif vardı ama en çok bu dizide sokak çocuklarının sorunlarına parmak basılmasından etkilendim. Sosyal sorumluk anlamında bir açığı kapatacağını düşünüp, çorbada tuzumun bulunmasını istediğim için bu diziyi seçtim. Çünkü eğer insansanız kimsesiz çocukların istismarını, yaşadıkları sıkıntıları göz ardı edemezsiniz.
* Türk izleyici profilinin daha çok entrika ve gözyaşı hikâyelerine ilgi duyduğu üzerine tezler ortaya atılır. Ama Umut Yolcuları kısa sürede sevildi. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?
Senaryosunda iyi bir sinema dili, başarılı bir yönetmeni ve doğru bir oyuncu kadrosu seyirciyle buluşmasını sağladı. Belki de seyircinin algısı değişti.
* Zuhal Olcay’ın bu dizide oynamasının başarısına ne kadar katkısı var?
Mutlaka isim olan oyuncuların payı var. Sadece benim değil, Haluk Piyes, Sedef Avcı ve Yetkin Dikinciler’in de sevenleri var. Bu birleşme iyi bir sonuç getirdi. Kendimi övmek ve bunu dillendirmek benim tarzım değil. Zaten ilk olarak da aklıma benim oynadığım gelmiyor. Gelse mi acaba? (Kahkaha atıyor.)
* Ekip arkadaşlarınızla çok çabuk kaynaştığınızı gördüm...
Genelde insanlarla çabuk kaynaşırım. Bu ekipte herkes o kadar uyumlu, nazik, zarif ve eğlenceli ki anlaşmamak mümkün değil. Ben aşırı ciddi ortamlardan çabuk sıkılırım. Dünyayı mı kurtarıyoruz? Sonuçta insanlara neşe verecek bir dizi yapıyoruz. O nedenle eğlenerek çalışmak daha verimli bir şey. Sette çok esprili genç arkadaşlar var, ben de onlardan eksik kalmıyorum.
* Zuhal Olcay hep ciddi kadın olarak tanınır ama siz aksine bundan hoşlanmadığınızı söylüyorsunuz...
Bu algı nasıl oluştu, bunun suçlusu kim bilmiyorum. Ama bana nasıl biri olduğumu söyleyenlere gerçeği hiç gizlemeden söylüyorum. Bana mizahın olmadığı ve gülümsenmeyen bir ortam çok saçma geliyor. Tabii ki yaşamı ciddiye alacağız ama kendimizle ve hayatla dalga geçmeyi de bileceğiz. Böyle olmayan bir yaşamın bende hiçbir anlamı yok. Bana “Ciddi” diyorlar ama aksine ben ciddi insanların yanında korkunç sıkılırım ve bunu belli de ederim. Çok mutluyum ki artık insanlar benim sanılanın aksine ciddi değil, komik, mizah duygusu yüksek biri olduğumu anlamaya başladı. Bu dünyadan göçüp gitmeden bun biraz olsun anlamaları beni çok mutlu ediyor.
"Uumudum uygar bir toplumda yaşamak"
*** Sizi hayatta en çok ne mutlu eder?
İyi mi, kötü mü bilmiyorum ve bunu tartışmam ama çalışmak. Çünkü çalışmayı çok seven ve bununla mutlu olan bir insanım. Yalnız bunu övünerek söylemiyorum. Var olduğum sürece bir şeyler yaratmak, üretmek, katkıda bulunmak çok güzel bir şey. Çalıştığım zaman daha düzenli yaşıyorum. İngilizler, “Eğer bir işinizin yapılmasını istiyorsanız vakti olmayan birine verin. Çünkü o mutlaka onu yapacaktır” der. Ben de çalıştığım zaman her şeye vakit ayırabiliyorum.
* İşkolik birisiniz yani...
Hayır, tam tersi işkolikleri sevmem. Çünkü onlar durup dünyaya ve insanlara bakmazlar. Hiçbir şeyi anlamlandırmaya da çalışmazlar. Onlar için varsa yoksa iş. Ben üreterek yaşamayı seviyorum.
* Siz de bir umut yolcusu musunuz?
İnsan umudunu kaybederse yaşayamaz. O nedenle insana inanmayı hiç bırakmamalıyız.
* Neye umut besliyorsunuz?
Ben gerçekten çok uygar bir toplumda yaşamayı umut ediyorum. Ülkemde artık çok daha üst düzey şeylerin tartışıldığı ve keyfekeder şeylerin dert edildiği günler istiyorum.
(Oya Doğan - Habertürk - 3 Ekim 2010)