Dünya

Yunanistan 6-7 Eylül 1955 olaylarını anacak...

Ta Nea gazetesi 6-7 Eylül olaylarının 55. yılında okurlarına Türk yapımı Güz Sancısı filminin DVD'sini dağıttı

05 Eylül 2010 03:00

T24 - Ta Nea gazetesi 6-7 Eylül olaylarının 55. yılında okurlarına Türk yapımı Güz Sancısı filminin DVD'sini dağıttı. Yönetmen Giritlioğlu 'Maalesef Yunan sinemasında benzer örnekler yok' dedi. Ünlü Yunan yazar ve senarist Petros Markaris, 6-7 Eylül 1955 tarihinde Heybeliada'da yaşadıklarını gazeteye anlattı.


Yunanistan’ın en yüksek tirajlı gazetesi Ta Nea, 6-7 Eylül 1955 olaylarının 55. yılı münüsebetiyle promosyon olarak yönetmenliğini Tomris Giritlioğlu’nun yaptığı ‘Güz Sancısı’ filminin DVD’sini dağıttı. Giritlioğlu “İki halkın yaralarının kapanması için biz sinamacılar daha çok çalışmalıyız. Bunun için Türk sinemasında bugüne kadar ikisi benim dört film çevrildi. Maalesef Yunan sinemasında benzer örnekleri göremiyoruz. Sanatçı duyarlılığımla Yunan meslektaşlardan da benzer işler bekliyorum” dedi.


Ta Nea gazetesi, dört sayfa ayırdığı 6-7 Eylül olayları için Yunanistan’da polisiye romanlarının bir numaralı yazarı, kitapları Türkiye’de de yayınlanan (Gece Bülteni, Che İntihar Etti, Alan Savunması) ve aynı zamanda senarist Petros Markaris’in anılarına yer verdi.




Heybelida’da o gece


O dönemde 18 yaşında olan ve yaz tatili için Heybeliada bulunan Markaris şunları söyledi:

“Heybeliada’da Deniz Okulu’nun Komutanı, göstericilerin adaya çıkmasını engellemesi için polis şefini ikna etti. Göstericiler adaya geldiklerinde polis şefi tabancasını çekip engel oldu. Ertesi gün Beyoğlu’na, Fener’e, Kurtuluş’a gittiğimde tam bir felaketle karşılaştım. Nerede Rum yaşıyorsa o semtin okulu, kilisesi tahrip edilmişti. Beyoğlu’nda dükkânların kırılan camlarından ve sokağa fırlatılan kumaşlardan yürümek imkânsızdı.”




Komşuları gizlediler


Markaris, “Olaylarda Türklerin tümünün yeraldığını ve desteklediğini söylemek yanlıştır. Rum komuşlarına yardım eden, onları koruyan gizleyen Türkler de vardı” diyerek sürdürdüğü anılarında, birkaç gün sonra öğrencisi olduğu Avusturya Lisesi’ne gittiğinde bir kesim öğrencinin “Şikâyetleriniz Yunanistan’a anlatın” ancak bir kesimin de “Biz yapılanlarla mutabık değiliz” dediklerini hatırlıyor.




‘Petro özür dilerim’


Markaris, edebiyat öğrenmeninin kendisine “Petro bilmeni isterim. Halkım adına utanıyorum, senden özür diliyorum” dediğini hiçbir zaman unutmadı. “O zaman 27 yaşında olan edebiyat öğretmenimin söylediklerini, 50 yıl sonra Türkiye de resmen söyledi” dedi.


Yazar, 6-7 Eylül olayları öncesinde Kıbrıs ile Yunanistan’ın ‘enosis’ talebi yüzünden ortamın İstanbul’da 1952 yılından beri gergin olduğunu belirtti.


“Enosis lafı Türklerin kulağına küfür gibi eliyordu. İstanbullu Rumlar bu işin günah keçisi olacaklarını hissediyorlardı. İstanbul’da ‘Vatandaş Türkçe konuş’ sloganı yayılıyordu” diye konuştu.




‘Şeytan İnönü’


Markaris anılarını şöyle sürdürdü: “6-7 Eylül olaylarını Adnan Menderis’in sırtına yüklediler. Ancak yıllar sonra durmun pek öyle olmadığı anlaşılıyor. 2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla İstanbul’da ticareti elinde bulunduran Rum, Ermeni ve Yahudi azınlıkları korku içinde yaşıyorlardı. Bu azınlıkları ‘sıfırlamak’ isteyen şeytani biri vardı. O İsmet İnönü idi.


Cumhurbaşkanı olan İnönü, Almanlara derin hayranlık duyuyordu. Nazilerin Yahudileri yaptığını o da azınlıklara yapmak istedi. Bu çerçevede de 1941’de ‘20. kura ihtiyatları’ ve 1942’de varlık vergisi çıkarıldı.


Almanlar Stalingrad’da yenilince, müttefiklerin galibiyeti üzerine İnönü bu tedbirleri gevşetmek zorunda kaldı. Azınlıklar kendini toparladı. Azınlıklar aslında 6-7 Eylül 1955’den sonra bile kendini toparladı ama nihai derbeyi yine İnönü’nün Başbakan olduğu 1960’yı yıllarda yediler.


Menderes liberal ekonomi yanlısıydı ve azınlıklara insiyatif üstlenmelerine izin verdi. İstanbullu Rumların ‘kurtarıcı’ saydıkları aynı Başbakan Adnan Menderes beş yıl sonra o insanları ayaktakımının insafına terk etti.


Menderes 6-7 Eylül olayları için önceden haberdar mıydı? Yoksa gizli servislerin işi miydi? Bu sorulara hâlânet bir cevap verilemiyor. İstanbullu Rumlar başlarına gelenler için Yunanistan ve Kıbrıs’ı eşsorumlu saydılar. O olayları yaşayan nesil bu nedenle Kıbrıslı Rumlara hiç sempati duymaz.”