T24- Yazar Mehmet Y. Yılmaz, Ergenekon kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın İmamın Ordusu kitabına el koymak için yapılan baskınlar için "'İleri demokrasi' yolunda şaha kalkmış giden ülkemizde henüz yayımlanmamış bir kitabın da 'tutuklandığına' tanık olduk" dedi.
Yılmaz'ın Hürriyet gazetesindeki köşesinde yayımlanan (25 Mart 2011) yazısı şöyle:
Sonunda bir kitabı da tutukladılar!
Gazeteci Ahmet Şık’ın “yanmasına” neden olan “İmamın Ordusu” isimli kitap da önceki gece yayınevinde yapılan yedi saatlik bir aramadan sonra gözaltına alındı! Böylece Ahmet Şık’ı “yakan” kitabın kendisi de “yandı”!
“Yandı” dediysem sözün gelişi elbette. Yayınevi editörünün bilgisayarındaki kopyası polis tarafından silindi, “kâğıda alınmış çıktısı” ise derdest edilip götürüldü!
“İleri demokrasi” yolunda şaha kalkmış giden ülkemizde henüz yayımlanmamış bir kitabın da “tutuklandığına” tanık olduk.
Eskiden kitapları toplamak, yazarını hapse tıkmak için kitabın yayınlanması beklenirdi, artık beklenmiyor!
Yayınevini basıp, yayımlanmamış kitabın “çıktısını” tutuklayan ve bilgisayardaki kopyasını silen polisler, bunu Ergenekon Soruşturmasını yürüten özel yetkili savcının talimatıyla yaptıklarını belirtmişler.
Meğerse 12. Ağır Ceza Mahkemesi, savcının talebiyle kitap için “yayın durdurma ve yayın basma yasağı” koymuş.
Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın sadece savcının bildiği deliller ile tutuklanıp, hapse konulmaları yetmiyor, basılmış ya da basılması olası kitaplar da hedefe konuluyor.
Böylece yayınevlerinin “terör yuvası”, kitapların da “terör silahı” olarak değerlendirildiği bir döneme de girmiş oluyoruz.
Şimdi ben de düşünüyorum haliyle: Acaba, kafamın içinde yazmam için sıra bekleyen yazılar da tutuklanabilir mi? O yazılar için ben de tedbir olsun diye hapse tıkılabilir miyim?
Basın özgürlüğüne açık bir saldırı
Polis, Ahmet Şık’ın “İmamın Ordusu” kitabının peşinde dün de Radikal Gazetesi’ne geldi ve arkadaşımız Ertuğrul Mavioğlu’nun bilgisayarını araştırdı.
Bu, basın özgürlüğüne açık bir saldırıdır.
Bir gazeteci, dünyanın her demokratik ülkesinde bilgi toplar, aldığı bilgileri bilgisayarında ya da not defterlerinde tutar, yayımlamaya uygun hale geldiğini düşündüğünde de bunları yayımlar.
Bu kitap için mahkemenin koyduğu “yayını durdurma ve yayını basma yasağı”nın kapsamı böyle geniş tutulur ise o ülkede artık basın özgürlüğünden söz edebilme olanağı da kalmamış demektir.
Yayını durdurma ve yayını basma yasağı, ilgililere yapılacak bir tebligat ile halledilebilecek bir şeydir.
Mahkemenin kararı herkes tarafından artık bilindiğine göre, kitabın bilgisayarlardaki ya da dosyalardaki kopyalarının peşine düşmek gerekmez.
Çünkü böyle bir durumda suç, ancak kitabın yayımlanmasıyla oluşabilir.
“İleride böyle bir suç işlenebilir, ben en iyisi bütün kopyaları toplayayım, bilgisayarları temizleyeyim” düşüncesi, ancak faşist, otoriter rejimlerde söz konusu olabilir.
Öte yandan “İmamın Ordusu” isimli kitabın, Fethullah Hoca cemaatinde böylesine bir panik yarattığına göre işin içinde gerçekten de bir şeyler olmalı diye düşünmeden de edemiyorum.
Öyle görünüyor ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yakında Türkiye’deki basın özgürlüğü ihlallerinden başka hiçbir davaya bakamaz hale gelecek!