Yıldırım Türker - Radikal - 15 Ocak 2012
Senin kimliğini ellerinden geldiğince yok saydılar. Etnik, kültürel bir kimliğin yoktu. Sen, uzak akrabaydın, kıro kardeş. Fıkralarda, inşaat iskelelerinde, pazar yerlerinde dev küfelerin altında iyi duruyordun. Rutubetli apartman bodrumlarında hırçınca, adına küfür gibi eklenmiş efendi’yle çağrılmayı beklerken de iyiydin. Böcük gözlü bebeni sırtlanmış titiz eviçlerini köşe bucak temizler, dev halıları yüklenip balkonlardan silkerken de işittiğin azarlara rağmen, küflenmiş peynir, ekşimiş yemek, parçalanmış giysilerle ödüllendirilirdin. İyiydin. Güçlü kuvvetliydin. Hizmet için doğmuş dağlıydın. Dayanıklıydın. Oysa hızla kocardın, yaşına kimseler inanmazdı. Bir çırpıda dede, nine oluverirdin. Hayat çizgin farklıydı bizden. Orta yaşı gördüğün pek nadirdi. Açlık, rutubet, yılların yükü seni usulca yolcu ederdi, dinleneceğin tarafa. Dünyanın kılı kıpırdamazdı. Gülünçtün. Çirkindin. Kirliydin. Dağlıydın. Ahmaktın. Söyleneni anlamazdın. Konuştuğunsa anlaşılmazdı zaten. Uzaklardan gelmiştin. Şehirleri kirletmeye. Kendine benzetmeye. Oysa bu caddelerde hanımlar beyler seyrana çıkardı. Ah, her şey öyle incelikli, öyle zarif, öyle ‘istilinen’ yaşanırdı ki. Evropalıydık sen gelmeden.
İnanmazdım; doğruymuş. 12 Eylül’ün hemen sonrasıydı. Askerde hepimizi toplayıp senin dağ Türkü olduğunu anlatmıştı, ciddi suratlı bir komutan. Senin geçici adını da biz takmışız. Basit bir lakapmış. Karlı dağlarda kart kurt diye yürüyen kaba Türkler, ayak sesleriyle anılır olmuş meğer. Ataların onlarmış. Gözü dönmüş bir hırsla senin farklı bir dünyan, bir dilin, o dille örülü rüyaların olamayacağı öğretildi hepimize. Sanki soluk alabilmemiz, senin sen olmamana bağlıydı.
Yaşadığın yerlerde usta fotografçılar tarafından çekilmiş resimlerin hoşumuza giderdi oysa. Renk renk giysilerin, kat kat eteklerin, oyalı yazmaların, kınalı ellerin, kartpostallıktı. Yüzündeki sinekleri kovmaktan vazgeçmiş sümüklü bebelerin, dünyanın kalanı tarafından unutulmuş halin içimizi gıcıklardı. Yoksulluğun aklımızın alabildiği kadarından çok ötesiydi, işaret ettiğin. Afrika kadar uzaktın, dilsiz kardeş.
Bitmek bilmeyen o korkunç savaş sırasında köylerin yakıldı, yerinden yurdundan edildin. Göçler tarihine göçler eklendi. Büyük şehirlerin etrafına acıdan ve yoksulluktan bir çember ördün. Artık Kürt olduğunu inkar etmiyorlar. Yüzyıllardır birlik ve beraberlik içinde yaşadığımız söyleniyor. Kardeş olduğumuz söyleniyor. Senin yakın zamana kadar kendi köyünde bile ananın dilini konuşman yasaktı. Şimdi bildiğin kadarını aktarıyorsun bebelerine. Kulaktan kulağa fısıldanan bir tevatür gibi yaşatıyorsun dilini. O toprakların yüzlerce yıllık türkülerini mırıldanırken çeteci gibi hissediyorsun kendini. Dilinin hiçbir meşruiyeti yok, dilsiz kardeş. Dilinle eğitim görmen, şu an en zor ağza alınacak talep işte. İlköğretim ya da üniversite yönetimlerine dilekçe verenler gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, itilip kakılıyor. Dilekçe vermenin suç kabul edildiği bir ülkede kardeşçe yaşıyoruz, dilsiz kardeş.
Bu talebin, PKK’nin siyasallaşma programının bir parçası olduğunu söylüyorlar. Devlet, Anayasal bir hakkı vatandaşına tanımamak için bu gerekçeyi yeterli bulunuyor. Siyasallaşma en büyük tehdit olarak gösteriliyor. Siyasallaşmayı tehdit olarak gören bir demokrasi inşa etmeye çalışıyoruz. İsteyenin özgürce Kürtçe öğrenebilmesi, Kürtçe dersinin tedrisata dahil edilmesi talebi, nereden ve kimden gelirse gelsin PKK yandaşlığı yaftasını yiyor. Devlet, bu konuda kendisine PKK dışında bir muhatap kabul etmiyor. Vatandaşının anayasaya uygun talebinin önüne set çekiyor. Savaş halini sürdürmek istiyorlar. Değişen bir şey yok. Sana varolabilmen, diline sahip çıkabilmen için tanınan seçim hakkı ya susarak saklanmak ya da kahramanlık yapmak zorunda bırakılmak arasında sallanan bir sarkacı gösteriyor hâlâ. Oysa artık ne susmak ne de kahramanlık adına telef olmak istiyorsun.
Bu konuda devletin siyasallaşma programı çok açık.
Sus. Konuşma. Bırak, senin yerine onlar konuşsun. Öğretme. Öğrenme. Nasılsa ölü bir dilin var. Bildiğini de yavaş yavaş unutacaksın. Kelimelerin eriyecek zamanla. Anıların silinecek. Türkülerin tükenecek. Sonunda hepimiz dilsiz kalacağız, dilsiz kardeş. Hepimiz susacağız. Birlikte ve beraberce.
Radikal İki
10.02.2002
Tam 10 yıl önce işaret etmiş olduğum toptan dilsizliğe doğru hızla gönderilmekteyiz. Bağıralım. Karşı koyalım. Hiç değilse sessiz gitmeyelim o zifiri geceye.