Ekonomi

'Yeniden IMF'

Türkiye'nin IMF ile anlaşma yapacağı anlaşmada hala bir sonuca ulaşılmış değil. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'ın IMF ile yürüttüğü çalı

08 Aralık 2009 02:00

T24 - Türkiye'nin IMF ile anlaşma yapacağı anlaşmada hala bir sonuca ulaşılmış değil. Ancak Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'ın IMF ile yürüttüğü çalışmalar yakından takip ediliyor.


Prof. Dr. Korkut Boratav'ın Birgün gazetesinde "Yeniden IMF" başlıklı (8.aralık.2009) yazısında Babacan'ın IMF ile yürüttüğü çalışmaları ve IMF'in Türkiye üzerinde izlediği ekonomik politikayı köşesine taşıdı. Boratav'ın yazısı şöyle:  



Ali Babacan’ın açıklamalarına göre IMF ile görüşmeler elektronik ortamda sürmekteymiş ve durum olgunlaşınca IMF heyeti Türkiye’ye (herhalde stand-by anlaşmasını kesinleştirmek için) gelecekmiş.

Peki, IMF hükümetten ne istemektedir? Bu köşede birkaç kere yazdım: 2008’den bu yana IMF iki farklı reçete önermektedir. “Tuzu kuru” olanlara; yani, emperyalist sistemin metropolünde yer alanlara ve kriz ortamına rahat koşullarda giren (Çin gibi) çevre ekonomilerine “lahana turşusu”… Yani, iç talebin pompalanması; öncelikle kamu harcamalarının yükseltilmesi…

Bizlere ise, yani yüksek cari açık, yüksek dış borç koşullarında (yani “kırılgan” konumda) krizle yüzleşen çevre ekonomilerine ise “perhiz”, yani kemer sıkma…

İşin tuhafı, “lahana turşusu” reçetesini izleyen “tuzu kuru takımı”, bunu IMF’yi es geçerek yapıyor. Stand-by anlaşması için IMF’nin kapısını çalanlar ise, dış kaynak akımları kesildiği için küçülmeye başlayan ülkelerdir ve “ilaveten perhiz” reçetesi, buralardaki bunalım ortamının daha da derinleşmesine yol açabilecektir.

Uygulama da böyle mi gerçekleşiyor? Yani, IMF ile yapılan anlaşmalar çevre ekonomilerinde ekonomik krizin daha da derinleşmesine katkı mı yapıyor? ABD’de Center for Economic and Policy Research (CEPR) adını taşıyan kuruluş bu sorular üzerinde bir araştırma yapmış. Mark Weisbrot ve dört arkadaşının yaptığı çalışma (bk. www.cepr.net ), bu yakınlarda IMF’nin anlaşma yaptığı 41 ekonomiyi inceliyor ve bunların 31’inde uygulamaya konan IMF programlarının daraltıcı (yani bunalımı daha da derinleştiren) makro-ekonomik öğeler (maliye ve para politikaları) içerdiğini belirliyor.

IMF programlarının biraz daha “insaflı” göründüğü 10 ülke, “en yoksullara” özgü (stand-by dışı) anlaşmaları imzalayanlar arasındadır. Bizi biraz daha yakından ilgilendiren gruba bakalım: Kasım 2008’den bu yana (Türkiye’yi andıran) kırılgan konumda krizle karşılaşan ve stand-by anlaşmaları imzalayan sekiz ülke (Beyaz Rusya, Bosna-Hersek, Letonya, Macaristan, Pakistan, Romanya, Sırbistan, Ukrayna) üzerinde odaklaşalım. Weisbrot ve arkadaşları, bu anlaşmaları maliye ve para politikası hedefleri bakımından inceliyorlar ve Sırbistan dışındaki yedi ülkede IMF programının daraltıcı etkilerinin egemen olduğunu ortaya koyuyorlar.

Sırbistan’da ise, daraltıcı maliye politikalarının sonuçları, genişletici para politikalarıyla dengelenmektedir. Programların altısında, kamu çalışanlarının maaş-ücretlerinde kısıntılar (bazen emeklileri de kapsayarak) öngörülmekte; bazı ülkelerde özelleştirme-türü yapısal reformlar ve durumu ağırlaştırılan hastayı rahatlatacak “müsekkinler” (daralan kamu giderleri içinde sosyal harcamaların artışı) yer almaktadır.



•••



CEPR’nin eleştirileri, IMF’yi rahatsız ediyor ve “Yakın Geçmişteki Kriz Programlarının Gözden Geçirilmesi” başlığını taşıyan bir çalışmayla savunmaya geçiyor. Ancak, bazı hususları itiraf etmek zorunluluğu doğuyor: Bazı ülkelere “perhiz”, yani daraltıcı reçeteler önerildiği kabul ediliyor. Kimlere? “Borçlanmanın sürdürülebilirliği endişe uyandıran, borç yüklerinde anlamlı artışlar yaşayan ve zayıf yapısal mali durumu olan” ülkelere… Yine itiraf ediyorlar ki “IMF programı izleyen ülkelerde, kamu harcamaları diğerlerine göre daha fazla kesintiye uğramıştır.” Ancak, bir teselli de var: “Harcamalardaki kısıntılar, önceki krizlerdekinden daha azdır; üstelik kriz-öncesindeki daha yüksek boyutlu genişlemeleri izlemiştir.”

IMF’nin bir savunması daha var: Programı izleyen ülkelerin çoğunda, kamu harcamaları daraltılmıştır; ama kamu açıklarının milli gelire oranı düşmemiş; aksine, artmıştır. Weisbrot ve arkadaşları bu savunmayı ayrıca yanıtlayarak eleştiriyorlar: Stand-by anlaşmaları, kamu giderlerini düşürerek, ekonomik daralmayı tetiklemekte; milli geliri aşağı çekmekte, daralma vergi hasılatını da azaltmakta; sonunda kamu açığının küçülen milli gelir içindeki payı yükselmektedir. IMF programının yol açtığı bir kısır döngü söz konusudur.



•••



CEPR takımının IMF’ye tavsiyesi şudur: “Kriz ortamında geleneksel kemer sıkma reçetelerini bırak. Dünya ekonomisi daralırken, borç verdiğin ülkelerin, ABD, AB, Japonya gibi genişleyici makroekonomik politikalar uygulamasına imkân tanı. Sürdürülemez borç yükü, cari işlem ve bütçe açıkları verenlerin, uyum sağlayacak politikalara yönelmeleri için dünya ekonomisindeki daralmanın son bulmasını bekle; gerekirse hızlı borç silme operasyonlarına yeşil ışık yak…”

T.C. yetkililerine ise müzakere masasında IMF heyetlerine şu mesajı iletmeleri tavsiye olunur: “Yüksek cari açık, yüksek dış borç ortamında krizle karşılaştığımız için bize kemer-sıkma ve daralma öneriyorsunuz; ama, unutmayın ki, bu ortama on yıl boyunca harfiyen izlediğimiz IMF programları sonunda ve onların katkısıyla girdik. Sorumluluğunuzu itiraf edin; hesap verin ve gereğini yapın.”