Medya

"Yeni Türkiye', kaybetmeye mahkûm, kitlesel bir illüzyon; yerini kolayca demokratik rejime bırakmayacak"

"AKP, Türkiye’nin geleceğini değil geçmişini temsil ediyor"

28 Aralık 2017 17:16

Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu, "AKP’nin en büyük iddiasının yeni bir Türkiye’nin kurucusu olmak" olduğunu belirtip, Cumhuriyetin kuruluşuyla ilgili olarak AKP'lilerin cümlerlerine yer vererek "AKP, Türkiye’nin geleceğini değil geçmişini temsil ediyor. Ona yedeklenen Devlet Bahçeli’nin partisi de öyle. Aslında “Yeni Türkiye” fikrinin çöküşünü izliyoruz. Ancak OHAL şartlarında ayakta durabilecek bir ara dönemde yaşamamızın sebebi bu. “Yeni Türkiye” eski ve kaybetmeye mahkûm, kitlesel bir illüzyondan ibaret. Elbette kolay iş değil ve elbette bu ara dönem yerini kolayca demokratik bir rejime bırakmayacak" dedi.

Özgür Mumcu'nun "Yeni Türkiye biterken "başlığıyla (28 Aralık 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

AKP’nin en büyük iddiası yeni bir Türkiye’nin kurucusu olmak. Sayın Erdoğan’ın genellikle iş efelenmeye geldiğinde “artık eski Türkiye yok, bu Türkiye yeni Türkiye” demesi meşhur. Bu çıkışların temelinde Cumhuriyetin kuruluşuna duyulan tepki yatıyor. 

Siyasal İslamcı kesimlerin senelerce ağzına sakız yaptığı bazı söylenceler var. Lozan’ın bir hezimet olduğuna, hilafetin İngilizlerin baskısıyla kaldırıldığına, Osmanlı’nın tasfiyesiyle İslam dünyasının iyiden iyiye Batı’nın sömürüsüne terk edildiğine, özetle Tanzimat’tan bu yana süren modernleşmenin aslında “kefereye” hizmet ettiğine inananlar tarafından yönetiliyoruz. 

Yeni Türkiye de bu anlayışın markası. Cumhuriyet için 90 yıllık bir reklam arası denmesi ya da Ahmet Davutoğlu’nun son yüzyılı kapatılması gereken bir parantez olarak değerlendirmesi hep bu markanın sloganları. Bu yeni devletin lideri de elbette Sayın Erdoğan. AKP’li Ayhan Oğanın “Şimdi biz yeni bir devlet kuruyoruz, beğenin beğenmeyin bu yeni devletin kurucu lideri Tayyip Erdoğan’dır” açıklaması da bunu pekiştirmişti. 
Sayın Erdoğan’a yaranmak için bu erken çıkışları yapanlar “şimdi sırası mıydı” tepkisiyle karşılaşmadı değil. İktidarın yeni müttefiklerini ürkütmemek gerektiği için Atatürk’ün de Nutuk’ta “Yeni Türkiye” kavramını kullandığından bile bahsettiler. İktidarın kısa süren ve becerilemeyen Atatürk açılımı için bu gerekliydi de. Ancak yeni Türkiye söyleminin Cumhuriyetin kurucu değerlerinin inkârı üzerine kurulduğu gerçeği apaçık ortadadır. 
Peki, “Yeni Türkiye”nin bir geleceği var mı? Başkanlık rejimi ve OHAL düzeniyle “Yeni Türkiye” geri döndürülemez bir şekilde kurulacak gibi görünebilir. Hele medyanın neredeyse tamamen iktidarın denetimine girmesine, hukuk devletinin ortadan kalkmasına, yasama ve yargının tamamen iktidarın emrine girmesine bakılırsa “Yeni Türkiye” yenilmez denebilir. Laik demokratik Cumhuriyet idealinin yerini otoriter ve İslamcı bir rejim fikrine bıraktığı da söylenebilir. 

Öte yandan “yeni Türkiye” çok da yeni değil. Kavramın ideolojik kökenleri köhne ve çürüktür. Memleketin genç seçmenleri ve gelmekte olan kuşaklar bakımından AKP’nin yeniyi temsil eden bir tarafı yok. Kendilerini bildiklerinden beri her şeye Sayın Erdoğan’ın karar verdiği, çocukluklarından beri sesi kulaklarında çınlaya çınlaya eskimiş bir iktidar tanıdılar. Genç seçmenin AKP’ye ilgisinin düşmesi herhalde bir tesadüf değil. 
AKP’nin can havliyle Devlet Bahçeli’den arta kalan MHP’yi kendine yedeklemesi de uzun vadede bir çözüm olmayacaktır. Kasım seçimlerinde yüzde 60’ları geçen AKP ve MHP oyları, referandumda bütün eşitsiz yarış koşullarına ve mühürsüz seçim skandalına rağmen yüzde 50’yi zar zor aşabilmiştir. Üç büyük şehri ve gençleriyse kaybetmiştir. 

AKP, Türkiye’nin geleceğini değil geçmişini temsil ediyor. Ona yedeklenen Devlet Bahçeli’nin partisi de öyle. Aslında “Yeni Türkiye” fikrinin çöküşünü izliyoruz. Ancak OHAL şartlarında ayakta durabilecek bir ara dönemde yaşamamızın sebebi bu. 
“Yeni Türkiye” eski ve kaybetmeye mahkûm, kitlesel bir illüzyondan ibaret. Elbette kolay iş değil ve elbette bu ara dönem yerini kolayca demokratik bir rejime bırakmayacak. Ancak umutsuzluğa kapılması gerekenlerin bu köhne rejime karşı çıkanlar değil, iktidarına ancak OHAL’le ve baskıyla sarılabilenler olduğu da ortada.