16 Temmuz 2015 16:22
Aylardır ne olacağını merakla beklediğimiz 7 Haziran seçimi nihayet sonuçlandı. Günlerdir de koalisyon senaryoları ile yatıp kalkıyoruz. 2002’de AKP tek parti olarak iktidara geldiğinde, Türkiye siyaseti için yeni bir dönemin başlangıcı olduğu yazılıp çizilirken, biz faniler “yeni” olanın gündelik hayatlarımızda nasıl bir değişime denk düşeceğini henüz bilmiyorduk. 13 yılın sonunda, meclisten geçen kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin, yönergelerin, protokollerin, meclis konuşmalarının, siyasetçilerin verdiği demeçlerin, kurulan meclis komisyonlarının sağlığımızı, eğitimimizi, beslenmemizi, mahallemizi, evimizin dekorunu, giyim tarzımızı, aile, arkadaşlık, sevgililik ilişkimizi, iş hayatımızı, siyaset yapma biçimimizi vs. -eski bilgimizin aksine- doğrudan etkilediğini çok iyi öğrendik.
HDP’nin barajı geçmesinin yanı sıra, 7 Haziran 2015 seçimlerinin getirdiği en önemli değişimlerden biri Meclis’in, %17.8 ile Cumhuriyet tarihinin en yüksek kadın vekil oranına erişmesi oldu. Bu orana en büyük katkı ise, %40 kadın vekil oranı ile HDP’den. Bu vekiller arasında kadın mücadelesinde yer almış olanların varlığı sadece nicel değil “nitel” bir değişime de denk düşüyor.(1) Dolayısıyla, Meclisteki kadınların varlığına ve mecliste yapacakları siyasete dair umudum var. Bu yazıyı yazma nedenim de bu umut.
Yeni meclisin kadınlarla ilgili en önemli gündem maddelerinden biri, AKP döneminde de olduğu gibi, devletin kadına yönelik şiddetle mücadele araçlarının yetersizliği, etkisizliği ve kadın cinayetleri olacak gibi duruyor. Meclis’in bu alandaki en son icraatı olan “Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu”nun çalışmaları (çalışmaması da diyebiliriz aslında), sonucunda yayınladığı Rapor ve kadın örgütlerinin Komisyon’a sunduğu metin, meclisin yeni vekillerinin kadına yönelik şiddet alanındaki çalışmaları için iyi bir başlangıç olabilir.
Komisyon’un çalışma yöntemi ve hazırladığı bu Rapor, kadına yönelik şiddetle mücadele için yürütülecek bir meclis çalışmasında nelerin gerektiğine dair oldukça yol göstericiydi. Kadına yönelik şiddet alanında bilgi ve deneyimi olmayanmilletvekillerinden oluşan bir Komisyon’un medyaya malzeme üretmekten başka hiçbir üretimi olamayacağını (2) gördük. Kadın örgütlerinin(3) dahil edilmediği bir çalışmanın sonucu, somut çözüm önerileri sunmaktan da uzaktı.
Söz konusu komisyon, kadın örgütlerinin de baskısı ile Kasım 2014’te kuruldu(4). Üç ay görev yaptı. Bu sürede, sivil toplum örgütlerini, kamudan yetki ve sorumluk sahibi olanları ve bu alanda çalışmaları olan kişileri dinledi. Çeşitli kurum ziyaretleri gerçekleştirdi. Komisyonun iletişim halinde olduğu kişi ve kurumlar AKP’ye yakınlığı ile biliniyordu.(5) Bu tercih, kadın örgütlerinin ve Komisyon’daki bazı vekillerin bile itirazlarına rağmen değişmedi. Bu süreçte, 71 kadın örgütü, Komisyon’u eleştiren ve kadına yönelik şiddetle mücadele için acil atılması gereken adımların neler olduğunu içeren bir metin hazırladı ve türlü manevralarla Komisyon’a sundu.(6)
Komisyon, çalışmasının sonunda hazırladığı Rapor’u Mayıs 2015’te yayınladı.(7) Kurumların yetki ve sorumluluklarına yer veren Rapor, yapılan görüşme notlarını, kadına yönelik şiddet alanındaki literatür, ulusal ve uluslararası yasal mevzuat taramasını ve kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin tespit ve önerileri içeriyordu. Rapor yeni bir tespit ya da analiz içermiyordu, sadece bir derleme niteliğindeydi. Bu tür bir raporun en önemli yanı olan tespit ve öneriler bölümünde daha önceki kurul ve komisyon raporlarına, kanuni düzenlemelere, genelgelere atıf yapıldığını ve kadın örgütlerinin yıllardır dile getirdikleri taleplerin bazılarını tekrarladığını görüyoruz.(8) Kadın örgütlerinin Komisyon’a sunduğu metinde de belirttiği ve haklı çıktığı gibi, sadece meclis raflarında yer alacak bir rapor hazırlandı.
Rapor’un üzerinde durmamız gereken bölümlerinden biri, şiddete maruz kalan kadına sunulan destek hizmetleri bölümü. Bunlar, acil yardım hattı Alo 183, devlet dilindeki adıyla “konukevi” olan sığınaklar, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM), kadın danışma merkezleri ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun olarak sıralanıyor.
Alo 183, sığınak, ŞÖNİM ve 6284 sayılı Kanun’nun tanımına, işlevine, kadınlara ne tür destekler sunduklarına, sunamadıklarına ve uygulamada karşılaşılan sorunların neler olduğuna ve daha iyi destek verilmesi için çözüm önerilerine raporun hem bu bölümünde, hem de genelinde yer verilirken, Rapor’da kadın danışma merkezlerine neredeyse yer verilmiyor. Kadın örgütlerinin yıllardır savunduğu, Komisyon’a sunduğu metindeki talepleri(9) arasında da yer alan kadın da(ya)nışma merkezlerine (10) Rapor’un destek hizmetlerinin sıralandığı bölümünde ve 71 kadın örgütünün taleplerinin sunulduğu oturum tutanağında rastlıyoruz. Kadın da(ya)nışma merkezleri, (bundan sonra KDM) kadına yönelik şiddetle mücadelenin en önemli mekanizmalarından biriyken, hem faaliyetleri, hem de gerekliliği, sığınaklar ya da acil yardım hattı ile kıyaslandığında, ne yazık ki daha az biliniyor.Komisyon üyeleri tarafından da bilinmediği ortada.
KDM’ler Rapor’da “yerel yönetimlere bağlı olarak hizmet veren, yatılı olmayan, kadınların şiddete uğradığında başvurabileceği danışmanlık ve yönlendirme hizmetlerinin verildiği merkezlerdir” (11) olarak tanımlanıyor. Bu tanım, kadın örgütlerine bağlı, bağımsız KDM’leri yok saydığı gibi, merkezi yönetime bağlı KDM’lerin olamayacağını ve merkezlerin sadece yerel yönetimlere bağlı olabileceğini de söylüyor. Oysa, Türkiye’nin dört bir tarafında kadın örgütlerine bağlı KDM’ler olduğu gibi kadın örgütlerinin talep ettiği gibi devlete bağlı merkezler de olabilir.
KDM’ler şiddet görenlerin bürokrasiye takılmadan başvuracağı, yargılanmadan dinlendiği ve ihtiyaç duyduğu destekleri alabileceği yerler. Şiddete maruz kalan bir kadın buralara e-mail, telefon yoluyla ya da şahsen başvurabiliyor. Başvuru sahibi ile yapılan ilk görüşmeye göre hukuki, psikolojik, sosyal destek ve sığınak desteği sağlanıyor. KDM’lerin en önemli yanlarından biri buralarda çalışanların, devlet kurumlarının aksine, şiddete maruz kalan kadının, tek ihtiyacının sığınak desteği olmadığının farkında olmaları. Çoğu kadın, iş, kreş, psikolojik, hukuki desteği alamadığı için doğrudan sığınağa yerleştiriliyor.
Bu, devlet görevlilerinin, kadını dinlemek ve onun gerçek ihtiyaçlarının ne olduğunu görmek yerine, onun adına karar verdiğinin en net göstergelerinden biri.
Oysa, birçok kadının esas ihtiyacı iş ve psikolojik destek olabildiği gibi yaşadığı şiddeti onu önyargısız dinleyebilecek birine anlatabilmek, şiddetin içindeykenatamadığı adımları atabilmesi için cesaretlendirilmek ya da sadece yaşadığı şiddetin onun suçu olmadığını duymak. Bu destekleri veremeyen devlet, bildiği yerden sınav sorusunu cevaplayan öğrenci gibi, verebildiği tek destek olan sığınak desteğini veriyor.
KDM’lerin bir diğer önemli yanı ise, başvuru sahibi ile kurulan ilişkinin sürekliliğinim mümkün olması. Böylelikle kadınlar kendilerini daha rahat ifade edebiliyor ve zamanla ortaya çıkan, hukuksal, psikolojijk, istihdam gerekliliği gibi ihtiyaçların yanısıra günlük sorunlar da onunla bire bir çalışan kişiler tarafından çözülebiliyor.(12)
KDM’ler kadınların rahat başvurdukları ve defalarca da aramaktan çekinmedikleri yerler. Devlet kurumları, özellikle karakollar böyle değil. Bu yüzden buralarda, kadınların neredeyse tamamı ile birden fazla görüşme yapılırken devlet kurumlarına bir kez başvurmuş bir kadın genellikle, eğer canı tehlikede değilse, o kuruma bir daha başvurmak istemiyor.(13)
KDM’ler, bu önemli işlevlerine rağmen hala pek çok ilde yok. Çoğu ilde de sadece bir merkez var. 1990’da kurulan Türkiye’nin ilk bağımsız KDM’si Mor Çatı’dan sonra birçok kadın örgütü de bu merkezlerden kurdu. Bu örgütlerin önemli bir bölümü, 18 yıldır Kadın Sığınakları ve Dayanışma/Danışma Merkezleri Kurultay’ında bir araya geliyor.(14) Bunun yanı sıra kadın örgütlerinin biriktirdiği bilgi ve deneyim sayesinde belediyeler de bu merkezlerden açtılar; bir kısmında da ne mutlu ki kadın hareketinden kadınlar çalışıyor. Sığınaklar Kurultayı’nın bileşeni olan örgütlerin bulunduğu illerdeki KDM’ler aşağıdaki tabloda: (15)
KDM’ler faaliyetlerini çoğunlukla gönüllük ile sürdürebiliyor. Çok az örgüt, ücretli ve sürekli personel istihdam edebiliyor. Buna rağmen örgütler, bu merkezlerin kadınlar için ne anlama geldiğini bildiklerinden, ciddi maddi zorluklarla mücadele ederek ayakta kalmaya çalışıyor. Tabloda gördüğünüz gibi Diyarbakır ve İzmir bu merkezlerden en çok sayıda barındıran iller.(16)
İstanbul ise, nüfus yoğunluğu da düşünüldüğünde en kötü durumda olan illerden biri.
KDM’lerin devlet nezdindeki muadili ŞÖNİM’ler (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri). Şu anda 14 ilde ŞÖNİM var ve ŞÖNİM olmayan illerde başvurulacak devlet kurumu Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü.
ŞÖNİM’ler 7/24 açık olacağı ve şiddete maruz kalan kadının ihtiyaç duyacağı her desteğe (psikolojik, istihdam, kreş, maddi yardım, sağlık, hukuk vs.) tek bir kurum üzerinden erişebileceği vaadiyle kuruldu.
Kadın örgütleri, ŞÖNİM’ler kurulduğu zaman, gerekli personel ve teknik alt yapıya sahip olmadığı için bu vaatleri gerçekleştiremeyeceğini söylemişti. Kuruldukları tarihten bugüne geçen üç yıl, kadın örgütlerini haklı çıkardı.(17) Nitekim, kadın örgütlerinin, ŞÖNİM’lerin şehir merkezlerine uzak yerlerde kurulmuş olması, personelinin kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bilgisiz olması ve gerekli mesleki donanıma sahip olmaması vs.(18) gibi eleştirileri Komisyonun hazırladığı Rapor’da da aynen yer almış.
ŞÖNİM’lerde, görev yapan personelin kadro durumuna göre dağılımı aşağıdaki tabloda da göreceğiniz gibi, devletin, kadına yönelik şiddetle ilgili verilmesi gereken her türlü desteği koordine etmekle yükümlü olan kurumunda sadece 69 kadrolu elemanı var.(19) Önümüzde böyle düşük bir rakam varken görevli personelin niteliğini konuşmak sadece teferruat.
Devlet, ŞÖNİM’lere gerekli nitelikte ve sayıda personel atamadığı gibi var olan KDM’lerin çalışmalarını da zorlaştırıyor. Kısaca “artık ŞÖNİM var size ihtiyaç yok“(20) diyor.
Oysa, şu anda ŞÖNİM’lerin şiddete maruz kalan kadınların ihtiyacı olan destekleri veremediğini, var olan KDM’lerin kadınların ihtiyaçlarının önemli bir bölümünü karşıladığını, hatta kimi yerlerde kapasitelerinin ŞÖNİM’lerinkinden çok daha fazla olduğunu görüyoruz. Örneğin, Diyarbakır’da ŞÖNİM’in, özel hizmet alımı ve geçici görevlendirme ile istihdam ettiği de dahil olmak üzere 28 personeli varken, belediyelerin ve kadın örgütlerinin merkezlerinin 100’den fazla personeli var.
Bunun yanı sıra, şiddete maruz kalan kadınların yalnızca %12’si ŞÖNİM’lerden haberdar. Oysa, şiddete maruz kalan kadınların kadın örgütlerinden haberdar olma oranı %64,4, belediye danışma merkezlerinden haberdar olma oranı ise %43,3.(21) Bütün “halkla ilişkiler” çalışmalarına rağmen ŞÖNİM’ler halka ulaşamıyorken, KDM’lerin yıllardır yürüttüğü çalışmaların kadınlarda daha büyük karşılığı olduğunu görüyoruz.
Devletin bu deneyimi yok saymak yerine, bu deneyimi esas alarak KDM’ler açması gerekir. Devlet aklı, kadınlara ulaşabilmek için, personeli olan, bütçesi olan, yaygın ve ulaşılabilir merkezlere ihtiyaç olduğunu gayet iyi biliyor aslında. Aile Danışma Merkezleri ve Aile İrşat Büroları bunun en iyi göstergesi. Şu anda 43 ilde Aile Danışma Merkezi, 81 il ve 162 ilçede ise Aile İrşat bürosu var ama. Oysa ŞÖNİM olan il sayısı 14.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Hacettepe Nüfus Enstitüsü’ne yaptırdığı aile içi şiddet araştırmasının sonuçlarına göre, fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalmış kadınların %89’u hiçbir kuruma başvurmamış. Buna karşın, kadınların yarısı kadarı yakın çevresine şiddet gördüğünden bahsetmiş.(22)
Bunun anlamı ne?
Kadınların anlatmak ve paylaşmak istedikleri bir şiddet yaşantısı var; ama sesini duyurabileceği, kolayca ulaşabileceği ve güvenebileceği kurum yok. Çoğu kadının mahallesinden dışarıya çıkamadığını ya da polise gitmekten çekindiğini göz önünde bulundurduğumuzda, bu oranın düşmesi için kadın örgütlerinin Komisyon’a sunduğu taleplerde de yer aldığı gibi, kadınlar için yaygın ve ulaşılabilir KDM’lere ihtiyaç var.
Kadınlar olarak yaşadığımız şiddetin adını koymanın, kendi gücümüzü görebilmenin ve karar verebilmemizin (bu karar boşanma ya da evden ayrılma olmak zorunda değil elbette) oldukça uzun ve zorlu bir süreç olduğunu, ancak kendimizi daha güvende hissettiğimiz bir ilişki içindeyken dile gelmeyeni anlatabildiğimizi, hepimizkendi deneyimlerimizden biliyoruz.
98 kadın vekilin de bunları bildiğini biliyorum.
Bu yüzden, kadın katillerine ceza artırımı yerine(23) kadınlara yaşam hakkı talep eden, bunun için de kadınlar ölmeden önce neler yapılacağına odaklanan bir siyaset yapmalarını ve bunun başlangıcı olarak da hepimiz için ulaşılabilir, yaygın kadın da(ya)nışma merkezlerinin kurulması talebini meclis gündemine taşımalarını umuyorum.
Bizim bildiklerimizi bize anlatan, somut politika önerileri sunmayan, raflara konulacak ciltli raporlara değil kapısından rahatlıkla içeri adım atabileceğimiz, ihtiyaç duyduğumuz desteklere erişebileceğimiz, birbirimizi dinleyebileceğimiz ve bize yol gösterecek da(ya)nışma merkezlerine ihtiyacımız var. Ölümleri değil daha iyi bir yaşamı konuşmayı hak ediyoruz.
Dipnotlar
(1) Bu umudumu boşa çıkarmayacak şekilde, ne mutlu ki, HDP’nin kadın vekilleri kadınlar olarak ayrı bir örgütlenmeyi teklif ettiler bile.
(2) Bu konuda birinci sırada, “panik butonu yerine mahalleli müdahil olsun ya da evlenme ehliyeti getirelim” gibi şahane çözüm önerileri ile hiç şüphesiz, AKP milletvekili İsmail Uçma yer alıyor.
(3) Yazıda bundan sonra kadın örgütleri diye bahsedeceğim örgütler bu örgütler. Kadın örgütü oldukça geniş bir tanım olduğu için belirtme gereği duydum.
(4) 2 gün içinde 6 kadının öldürülmesi üzerine, İstanbul Feminist Kolektif (İFK)’in çağrısı ile Temmuz 2014’de Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu adı altında örgütlenen 150 kadın ve LGBTİ örgütü, Meclis’in kadın cinayetlerini durdurmak için acil önlemler almasını ve bu konuda sürekli görev yapacak bir meclis araştırma komisyonu kurulmasını talep etmişti.
(5) Komisyon’un dinlemeyi tercih ettiği örgütler arasında kadına yönelik şiddet alanında deneyimi olan Kadın Merkezi (KAMER), Uçan Süpürge ve Mor Çatı’nın (71 kadın örgütü ile ortak metni sundu) yanısıra, kadına yönelik şiddet alanında hiçbir deneyimi bulunmayan, Boşanmış Mağdur Babalar Derneği, Kadın ve Demokrasi Derneği, Kadın Sağlıkçılar Dayanışma Derneği, Hazar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği gibi örgütler de yer aldı. Uzman sıfatı ile dinlemeyi tercih ettiği kişiler arasında da konuyla hiç ilgisi olmayanlar yine ağırlıktaydı. Bunlar arasında en dikkat çeken isimlerden biri de “aşk evliliğin sebebi değil sonucudur” ve “eşcinsellik tedavi edilebilir davranışsal bağımlılıktır” diyen ve AKP’ye yakınlığı ile bilinen Üsküdar Üniversitesi Rektörü Nevzat Tarhan’dı. Merak eden ve sinirlerine güvenler, Tarhan’ın aşk, evlilik ve eşcinsellik üzerine olan aydınlatıcı yazılarına ve televizyon programı kayıtlarına İnternet’ten kolayca erişebilir; sayısı bir hayli fazla ne yazık ki.
Komisyon’da yer alan CHP milletvekili Candan Yüceer, Rapor’a düştüğü şerhte, bu durumu şu şekilde özetlemiş: “Davet edilen birkaç örgüt dışında konuyla ilgili yeterli birikimi olmayan, iktidarın siyasi görüşüne yakın, toplumsal cinsiyet eşitliği yerine, kadın-erkek eşitliğinde adaleti savunan kadın dernekleri ve STÖ’ler dinlenmiştir. Davet edilen sivil toplum örgütlerinin ve kişilerin hangi kriterlere göre seçildiği bilinmemektedir.”
(6) Komisyon Mor Çatı ve Kadın Dayanışma Vakfı gibi, kadına yönelik şiddet alanında yıllardır faaliyet gösteren kadın örgütlerini dinlemek için davet etmedi. Kadının İnsan Hakları Deneği Komisyon’un ilk davet ettiği örgütler arasında yer alıyordu, ancak Komisyon’un bu alanda deneyimli örgütleri davet etmemesini protesto ederek Komisyon toplantısına katılmayacağını bildirdi. Komisyonda yer alan bazı kadın vekillerin çabası ile nihayetinde Mor Çatı Komisyona davet edildi, fakat kadına yönelik şiddet alanında mücadele eden diğer kadın örgütleri yine davet edilmedi. Mor Çatı, kadın örgütlerinin taleplerinin Meclis tutanaklarında yer alması için Komisyon’a daveti kabul ettiğini bildirdi. Davete Mor Çatı adına Kadın Dayanışma Vakfı’ndan Gülser Ülker ve Latife Kahya katıldı ve kadın örgütleri tarafından hazırlanan ortak metni Komisyon’a sundular. Kadın örgütlerinin Komisyon’a sunduğu metne şu linkten erişebilirsiniz. Bu taleplerin sunulduğu Komisyon oturumunun tutanağına da şu linkten erişebilirsiniz.
HDP milletvekili Nursel Aydoğan da, Komisyon Raporu’na düştüğü şerhte, Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Amacıyla Alınması Gereken Önlemler başlığı altında kadın örgütlerinin meclise sunduğu talepleri neredeyse aynen sıralamıştır.
(7) Raporun tam metnine şu linkten erişebilirsiniz.
(8) Raporun tek yeniliği güncel istatistiki bilgileri içeriyor olması. Kadın örgütlerinin birçoğu Komisyon kurulduğunda, daha önceki deneyimlerine dayanarak Komisyon’un geçici ve göstermelik olacağını söylemişlerdi. Komisyon’un hem çalışma yöntemine hem de hazırladığı Rapor’a baktığımızda kadın örgütlerini yanıltmadığını görüyoruz. İnsan, “derleme yapmak için neden Komisyon kurulur?” diye sormadan edemiyor. Nitekim Komisyon’un bu dostlar alışverişte görsün halini ve seçime kısa bir süre kala bir seçim hamlesi olarak kurulduğunu Rapor’a şerh düşen milletvekilleri de vurgulamış.
(9) Kadın örgütlerinin Komisyon’a sunduğu metinde yer alan kadın danışma merkezleri talebi şu şekilde : “Şiddete maruz kalan, şiddetten uzaklaşmaya çalışan kadınların sığınak dışındaki psikolojik, sosyal ve hukuki destekleri de alabilecekleri, deneyimlerini paylaşarak karşılıklı güçlenebilecekleri, ulaşılabilir, kadın danışma ve dayanışma merkezlerinin olması.”
(10) Bu merkezlere,, bilen–bilmeyen ya da danışan-danışılan ayrımı yapıldığı için dayanışma merkezi demeyi tercih edenler olduğu gibi danışmanın illaki hiyerarşik bir ilişkiyi tarif etmediğini, bu sebeple danışma merkezi denilebileceğini söyleyenler de var. Bu bitmiş ya da illaki tercihe yol açacak şekilde noktalanmış bir tartışma olmadığı için çoğunlukla, her iki sözcüğü birlikte kullanmayı mümkün kılan, danışma/dayanışma ya da da(ya)nışma yazım şekillerinden biri kullanılıyor.
(11) Rapor’un bu tanımı için atıf yaptığı kaynakta (Tosun, Z., (2010), “Belediyeler İçin Kadın Sığınmaevi”, Kadın Danışma Merkezi ve Şiddet Başvuru Hattı Uygulama Rehberi, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, s.32) yerel yönetimler ifadesi yer almamaktadır.
(12) Bu kişi genel olarak başvuru alan kişi olarak tanımlanıyor. Var olan da(ya)nışma merkezlerinde başvuru alan kişiler, sosyal çalışmacı, sosyolog, psikolog ya da gönüllü olabiliyor.
(13) Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı 2014 Faaliyet Raporu.
(14) Kurultay için daha detaylı bilgiye şuradan ve şuradan erişebilirsiniz. Ayrıca Sığınaklar Kurultayı kitaplarına Mor Çatı’dan erişebilirsiniz.
(15) Bu bilgileri, listede yer alan örgütlerden, Münire, Zehra, Nihan, Serpil, Dilek, Mukaddes, Sevgi, Duygu, Ayla, Nurcan ve Elif verdi. Hepsine bunun için çok teşekkür ederim.
Tabloda yer alan KADAV ve ELDER gibi kadın örgütleri dayanışma merkezi faaliyeti yürütüyor diyemem aslında, ama yürütmüyor da diyemem. Çünkü şiddete maruz kalan kadınlar, az sayıda da olsa, bu örgütlere bir şekilde başvuruyor. Kadınların başvurabilecekleri örgütler arasında yer aldıkları için tabloya koymayı tercih ettim.
(16) Her ne kadar iki ildeki danışma merkezleri sayısı birbirine yakın olsa da Diyarbakır Belediyesi kadına yönelik şiddetle mücadelede diğer tüm belediyelerden ayır bir yerde duruyor. Çünkü, şiddete maruz kalan kadının belediyelere bağlı kadın da(ya)nışma merkezleri dışında, kadın çamaşır evlerine de başvurabiliyor ve buradan kadın da(ya)nışma merkezlerine ya da başka kurumlara yönlendiriliyor. Ayrıca, Diyarbakır Belediyesi’nde, diğer hiçbir belediyede olmayan Kadın Daire Başkanlığı kuruldu, belediyeye bağlı kadınla ilgili tüm birimler bu daire başkanlığına bağlandı ve ayrı bütçe verildi.
(17) Bu eleştirilerin yer aldığı, Mor Çatı’nın çağrısı ile Şubat 2013’de İstanbul’da kadın örgütlerinin katılımı ile gerçekleşen ŞÖNİM Çalıştayı’nın sonuç bildirgesine şu linkten erişebilirsiniz.
(18) ŞÖNİM uygulamaları için, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın 6284 Sayılı Kanun Uygulamaları İzleme Raporu’na ve Ayça Kurtoğlu, Gökçe Bayrakçeken. ve Gülsen Ülker’in hazırladığı, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Mekanizması İzleme Modeli yayınına bakabilirsiniz.
(19) İstanbul’daki ŞÖNİM’i, hangi uzmanlık dalında kaç personeli olduğunu öğrenmek için aradığımda, telefona çıkan sosyal hizmet uzmanı, gizli bir bilgiolduğu için bu bilgiyi telefonda veremeyeceğini bunun için ASPB’na yazılı başvuru yapmam gerektiğini söyledi. Aynı yanıtı, Nihan Ankara ŞÖNİM’i aradığında da almış. Neyseki, bu “gizli bilgi” Komisyon Raporu’nda yer almış!
(20) ŞÖNİM’lerin kadın da(ya)nışma merkezlerini işlevsizleştirmeye yönelik tutumları için, Mor çatı 6284 Kanun Uygulamaları izleme Raporu’na, ŞÖNİM Çalıştayı Sonuç Bildirgesi’ne ve 16. Kadın Sığınakları ve Danışma/Dayanışma Merkezleri Kurultayı Sonuç Bildirgesi’ne bakabilirsiniz.
(21) Hacettepe Nüfus Enstitüsü, ag.e. s.165
(22) Hacettepe Nüfus Enstitüsü,Türkiye’de Aile İçi Şiddet Araştırması, 2015, s. 162-164
(23) Bu talebin hem kadın mücadelesi hem de insan hakları mücadelesi açısından ne tür sorunlar barındırdığını görmek için, Sevda Karaca’nın Filiz Karakuş ile yaptığı röportaja bakmanızı öneririm. Röportaja şu linkten erişebilirsiniz.
* Bu yazı 5harfliler.com'dan alınmıştır.
© Tüm hakları saklıdır.