Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, Ahmet Şık ve Nedim Şener gibi gazeteciler cezaevine alınırken, 'Onlar gazetecilikten değil, vatana ihanetten içeri alındı' diyen cemaat medyasının Fuat Avni'nin iddialarıyle gündeme gelen operasyona yönelik olarak 'gazetecileri içeri alamazsınız' sözlerine 'Belki inanırdık' sözleriyle yanıt verdi.
İsmail Kılıçarslan'ın 'Belki de inanırdık kardeşim' başlıklı yazısı şöyle:
Belki de inanırdık kardeşim
Belki de inanırdık kardeşim.
‘Himmet, hizmet’ diyerek topladığın milyonlarca, milyarlarca belgesiz parayı nerelere harcadığını tam olarak izah edebilseydin… Bankanı, holdingini, gazeteni, onlarca televizyon kanalını, yüzlerce okulunu, bilmem kaç tane müesseseyi nasıl vücuda getirdiğinin ‘nesnel’ bir açıklamasını yapabilseydin belki de sen ‘hırsız var’ derken biz sana inanırdık be kardeşim.
Belki de inanırdık kardeşim.
‘Soru sordu’ diye 17-18 yaşındaki kızlarımızı, oğullarımızı gecenin bir yarısı eline valizini verip sokağa atmasaydın… Abilerinin, ablalarının en çok kullandığı cümle kalıbı ‘senin bu işlere aklın ermez’ olmasaydı… Evlerinde, yurtlarında çocukların hangi kitapları okuyacağına karar vermeseydin… Sahibi olduğun kitapçılarda hangi kitapların satılıp hangi kitapların satılmayacağına karar veren bir sansür kurulun olmasaydı, yani kitaptan korkmasaydın senin ‘özgür düşünceye engel var’ diye inlemene belki de inanırdık.
Belki de inanırdık kardeşim.
Kendi bankanda çalışan insanlar ‘sistemi pas geçmek için’ İran’dan para transferinin nasıl yapıldığını bilmeselerdi… İran’dan para transferini tıpkı diğer bankaların yaptıkları gibi yapmamış olsalardı… Sahibi olduğunuz bankanın Afrika’nın ‘sallanan ekonomik ortamı’ndan nasıl yararlanıp hangi operasyonları yapmış olduğu kulağımıza gelmeseydi senin ‘usulsüzlük var’ diye haykırmana belki de inanırdık be güzel kardeşim.
Belki de inanırdık kardeşim.
2002’den beri bulduğunuz her devlet kurumuna liyakatine falan bakmadan kendi adamlarınızı doldurmuş olmasaydınız… TRT’den Yargıtay’a, borsadan gümrüğe her yerde kirli bir yapılanmanız olmasaydı… KPSS sorularını çalmamış olsaydınız, belki de sizin ‘torpil yapıyorlar, işe adam alırken kayırma yapıyorlar’ çığlığınıza biz de katılırdık kardeşim.
Belki de inanırdık kardeşim.
Ahmet Şık ve Nedim Şener gibi gazeteciler içeri alınırken ‘gazetecilerin tutuklanmasına karşıyız’ diyen her insana ‘ama onlar gazetecilikten değil vatana ihanetten, darbecilikten içeri alındı’ diye kükremeseydiniz, belki de şimdi sizin ‘gazetecileri içeri alamazsınız’ deyişinize can-ı gönülden destek olurduk be kardeşim.
Belki de inanırdık kardeşim.
Mısır için, Suriye için, Filistin için sokağa inen insanlara ‘sokağa inmekle bu işler hallolmaz, hak sokakta aranmaz’ dememiş olsaydınız belki de sizin gazete önüne yığdığınız kalabalıklara bakıp ‘haklarını arıyorlar’ derdik be kardeşim.
Belki de inanırdık kardeşim.
Mavi Marmara’mıza adice, kahpece saldırmamış olsaydınız… Furkan’ımıza alçakça dil uzatmamış olsaydınız… Türkiye ve dünyadaki diğer Müslümanları tırnağınızın ucu kadar sevdiğinizi, tırnağınızın ucu kadar desteklediğinizi izhar edebilmiş olsaydınız, şimdi bizim de kalbimiz titrer, gönlümüz burkulur, sizin için dua ederdik be kardeşim.
Belki de inanırdık kardeşim.
Kenan Evren darbe yapınca ellerinizi kaldırıp ‘buyur’ dememiş olsaydınız… Çevik Bir’e o utanç dolu mektubu kaleme almamış olsaydınız… Ecevit’e şefaat dileklerinizi yollamasaydınız, ‘bu millet hiçbir despota boyun eğmedi, bugün de eğmeyecektir’ derken kullandığınız o ‘millet’e seve seve sizi de dâhil ederdik be kardeşim.
İnanmıyoruz kardeşim. Bu memleketi, bu memleketin geleceğini, bu memleketin Müslüman - Müslüman olmayan insanını kendi çıkarlarınız, kendi dünyalık beklentileriniz adına harcamayacağınıza inanmıyoruz.
Size hala ‘kardeşim’ diyorsak bu, Kelime-i Şahadet getirdiğinizi gördüğümüz içindir. Başka bir şey için değil. Ama siz, eminim ki o gizli kapaklı ortamlarınızda, o kötülük toplantılarınızda ‘kafir’ diyorsunuzdur bize. Çünkü ‘acımasızlık’ kelimesi ortadan kaybolsa siz onu yeniden icat edersiniz be kardeşim.