Eski Anadolu Ajansı Genel Müdürü ve Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, "Avrupa'nın vicdanı yoktur, çıkarları vardır" görüşünü savunarak "Türkiye bu nedenle daha global stratejiler üreterek, Avrupa'daki sorunun, dünya genelini ilgilendiren sorun olduğunu daha güçlü anlatmalı. Yoksa retorik yapınca sorun çözülmüyor maalesef" dedi.
Kemal Öztürk'ün "Avrupa’yla kavganın anatomisi" başlığıyla yayımlanan (8 Mart 2017) yazısı şöyle:
Alman medyasının üç, dört günlük özetini istedim bir dostumdan. Nedense çok tanıdık geldi haberler ve yorumlar
Türkiye'deki medyanın Almanya politikalarına karşı tavrı neyse, onlarınki de tersinden aynı.
Alman medyasında Türkiye
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları, özellikle Nazi benzetmesi, Almanya medyasını epey tahrik etmiş.
En önemli gazetelerden Bild, “Merkel'in sabrı ne zaman tükenecek”diye başlık atmış. Erdoğan'ın bu sert sözlerine neden sessiz kaldığını eleştiriyor.
Bild, tüm Türk siyasetçilerinin Almanya'da konuşmasının yasaklanmasından yana. Haberdeki dil ilginç: “Neden bu Türkiye nefretçilerinin bizde konuşmalarına izin veriliyor”. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi'nin konuşmasına tepki gösteriyor gazete.
Frankfurter Allgemeine Zeitung da ilişkileri koparma noktasına getirmiş. “Almanya Türkiye'ye çok bağımlı bir ülke değil. Bugüne kadar çok sabır gösterdi”.
Avrupa'da propaganda şiddete dönüşüyor
Sanırım Hollanda, Fransa, Avusturya medyasını da incelesek aynı tür haberleri göreceğiz.
Çünkü Türkiye, Avrupa seçimlerinin ana malzemesi olmuş durumda. Tıpkı İngiltere'deki Brexit referandumunda ana malzemelerinden biri olduğu gibi.
Buna dış politikanın, iç siyaset malzemesi yapılması denir. Son derece tehlikeli. Zira etkileri şiddete dönüşüyor.
Mülteciler, İslamifobia ve Türkfobia şu anda Avrupa kamuoyunun en duyarlı olduğu sinir uçları. Siyasetçiler de bu sinir uçlarına dokunarak halktan oy topluyor. Oy toplamak için Türkiye ve İslam aleyhine yapılan tüm yorumlar, açıklamalar, propagandalar bir süre sonra şiddet olarak geri dönüyor aslında.
Almanya'da sadece 2016'da 91 cami kundaklandı. Almanların %40'ı Müslümanların ülkeye girişinin yasaklanmasından yana.
Hollanda'da halkın %48'i Müslümanların vatandaşlık haklarının iptal edilmesini istiyor.
İngiltere'de 2016 yılında 1000'de fazla İslamifobia temelli saldırı oldu. Saldırıların %60'ı Müslüman kadınlara yönelik.
Fransa'da aynı yıl 360'dan fazla saldırı gerçekleşti.
Hollanda'da 100, İsveç'te 30, Avusturya'da 90, Belçika'da 20 Müslümanlara yönelik nefret ve şiddet saldırısı oldu.
2016 yılında Avrupa'da İslamifobik, göçmen karşıtı saldırı sayısı 2000'den fazla oldu (kaynak @trdiplomasi).
Avrupa'da IŞİD'e katılım artıyor
Görüleceği gibi siyasetçiler, Türkiye ve İslam karşıtı söylemlerini arttırdıkça, bu, toplumda şiddet olarak yeniden yeşeriyor. Şiddet arttıkça, radikal tutumlar artıyor. Bunu en iyi kullananlar da terör örgütleri oluyor.
2014 yılında, eski FBI ajanı Ali Soufan'ın yaptığı araştırmaya göre, 86 ülkeden IŞİD'e katılım olmuş. Batı Avrupa'dan örgüte katılan militan sayısı bir yılda ikiye katlanmış. Avrupa'dan IŞİD'e katılan militan sayısı 5 Bin.
Bu katılımlar arttıkça, IŞİD militanlarının Avrupa'dan olduğu anlaşıldıkça, Müslümanlara yönelik nefret ve şiddet daha çok artıyor. Bu da karşı tarafta radikalleşmeyi daha çok körüklüyor. Yani bir birini besleyen kısır döngü içinde boğuşuyor Avrupa.
Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya, Macaristan'da iki yıl içinde yapılacak seçimlerde bu propagandanın, dolayısı ile şiddet olaylarının artmasına kesin gözüyle bakılıyor.
Peki buna karşı İslam ülkeleri ve özellikle Türkiye ne yapıyor?
BM: "Global terörizmin kaynağı İslamifobia"
Yeni seçilen BM Genel Sekreteri Guterres, Şubat 2017'de yaptığı konuşmasında, “Global terörizmin artması, İslamifobia yüzünden oldu” diyerek çok esaslı bir tespit yaptı. Ancak konu hiçbir zaman ciddi biçimde BM Güvenlik Konseyi'nde ya da genel kurulunda gündeme gelmedi.
İslam İşbirliği Teşkilatı da sorunu gündemine alıp bir kamuoyu oluşturmadı. Saldırıya uğrayanların neredeyse tamamı Müslüman olmasına rağmen, bir dayanışma, işbirliği, ortak hareket mekanizması kurulmadı.
Türkiye, retorik olarak İslamifobia ve Türkfobia konusunu dillendirse de, bu retorik sahayı etkileyecek adımlara dönüşmedi.
Avrupa'daki konu her geçen gün Türkiye üzerine doğru evriliyor bir de. Türkiye'deki referandum ve Avrupa'daki seçimler nedeniyle, karşılıklı sert açıklamalar tansiyonu yükseltiyor.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “Oraya gelirim, beni kimse tutamaz”derken, Bahçeli çıtayı yükseltti, “Türkiye kaynarsa, Berlin yanacaktır”.
Bu açıklamaların hepsinin Avrupa'da bir aksi sedası oluyor doğal olarak. Böylece uluslararası bir sorun, iç gündem malzemesine dönüşüyor, içinden daha çok çıkılmaz hale geliyor.
Avrupa'daki sorunu dünya gündemine taşımak gerek
Oysa sorun tüm dünyayı ilgilendiren, BM Genel Sekreteri'nin dediği gibi, global terörizmi körükleyen bir durumken, Avrupa-Türkiye kavgasına evriliyor. Bu yanlış.
Türkiye meseleyi daha global bir düzlemde, zarar gören tüm İslam ülkelerini yanına alarak, BM düzeyinde kamuoyu oluşturmak zorunda.
BM'nin işlevsizliği sanırım herkesin ilk aklına gelen konu olacaktır. Ancak meseleyi burada bırakmamak ve bu durumun ekonomik ilişkilere zarar verdiğini de ikinci sıra gündeme taşımak lazım.
Türkiye-Almanya ticaret hacmi 36.8 milyar Euro ve Almanya lehine. AB-Türkiye ticaret ilişkilerinde, Türkiye en çok ticaret yapılan ülkeler arasında 5. sırada.
İslam ülkeleriyle AB ticaret ilişkilerinin ise ne kadar büyük farkla AB lehine olduğunu söylemeye gere yok.
Avrupa'nın vicdanı yoktur, çıkarları vardır.
Türkiye bu nedenle daha global stratejiler üreterek, Avrupa'daki sorunun, dünya genelini ilgilendiren sorun olduğunu daha güçlü anlatmalı.
Yoksa retorik yapınca sorun çözülmüyor maalesef.