Gündem

Yeni Şafak yazarı: Saygı duruşundaki boru sesi ABD ordusunun yat borusu; İstiklal Marşı'nı da İngilizce yapın!

"Have a nice sleep my beatiful country, hakkıdır Hakk'a tapan milletimin İstiklâl!"

17 Mart 2016 15:37

Yeni Şafak gazetesi yazarı Serdar Tuncer, 18 Mart Çanakkale Zaferi öncesi kaleme aldığı yazısında, İstikal Marşı'ndan önce çalınan 'ti sesi'ni eleştirdi. "Düşünün Çanakkale şehidlerini anma programındasınız. Saygı duruşu ve hemen peşinden İstiklâl Marşı. Ayağa kalkıyorsunuz, garip bir melodinin eşliğinde anlamsız bir 'ti sesi' uğuldamaya başlıyor hoparlörlerden" ifadelerini kullanan Tuncer, "Artık alıştığınız için bu saçmalığın adının ne olduğunu, niçin olduğunu sorgulamak da aklınıza gelmiyor. Saygı duruşu esnasında dinlediğiniz o müzik ne mi? Şimdi sıkı durun. Amerikan ordusunun yat borusu! Evet, şehitlerinizi anmak için ayağa kalktığınızda Amerikan ordusunun askerine yat emri vermek için çaldığı besteyi dinliyorsunuz" diye yazdı.

George Bush'un Türkiye ziyaretinde, İstiklâl Marşı öncesi bu ti sesini duyunca pek memnun olup, “Vay canına kültürümüz buralara kadar gelmiş!” dediğini öne süren Tuncer, "Şimdi söyler misiniz bana, Bush'lar mutlu olacak diye şühedanın kemiklerini sızlatmanın ne âlemi var? Hatta isterseniz sonunu da böyle değiştirin İstiklâl Marşı'nın: “Have a nice sleep my beatiful country. Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin İstiklâl!”

Serdar Tuncer'in, "Değiştirin İstiklâl Marşı’nı!" başlığıyla yayımlanan (17 Mart 2016) yazısı şöyle: 

Bu topraklarda doğan her insan borçlu doğar.

 

Irk, dil, mezhep, meşrep fark etmez. Her birimiz hep aynı borç senetlerinin altına imza atmış olarak doğarız bu topraklarda. Bin yıldır böyledir bu.

Malazgirt ovasının Alpleriyle başlar alacaklı listesi, Kosova'nın yiğitleriyle devam eder. Bir borç senedinin altında Otlukbeli yazar, diğerinin Mohaç. Birinin tanzim tarihi 1453'tür bir başkasının 1517.

Annemizin karnında parmak izimiz oluştuğu anda yaptığımız ilk icraat işbu senetlere imza atıvermektir. İsmini bilmediğimiz binlerce şehide işte böylece borçlanırız.

Alacaklıların bizden hiçbir talebi yoktur hâlbuki. Onlar yalnızca Hakk'ın rızâsı için can verip şan almışlardır. Onların talepsizliği bizi borçtan kurtarmaz. Bilakis omzumuzdaki yükü artırır.

Bizden evvel gelen hemen her nesil işte bu şuurla yaşar. Kosova'da can verenler Malazgirt'e borçlarını ödemiş olurlar. Preveze şühedası ile helâlleşmek Kanije önlerinde mümkün olur. 1789'da Özi surları dibinde can verenler, 1683'lü bir Estergon sabahına borçlu olduklarının bilincindedirler. Bu silsile işte böylece uzayıp gider.
 

Son kale



Bütün bu senet tomarının en üstünde ise alacaklısının kanları ile gözyaşları birbirine karışmış bir senet durur. Hâlâ sıcacık kan, hâlâ dua dua gözyaşı damlayan bu senedin üstünde nurdan harflerle Çanakkale yazar.

1915, bin yıllık borç tarihimizde enteresan bir kırılma noktasıdır. Çünkü 252.000 yiğit, kendilerinden sonra gelecek bütün torunlarının nâm-ı hesabına, evvelki borçların tamamını, dedelerinin kalpten rızâsı ve dahi duası ile Çanakkale'de kapatmıştır.

101 yıldır bu coğrafyada dünyaya gelen her insanın artık tek bir borcu vardır: Çanakkale.

Gel gör ki kolayca ödeniverecek bir borç değil bu. Geride kalan bir asır boyunca bu borcu katmerlediğimizi de hesaba katarsak işimiz çok zor.

Kıyafetten hilafete, dilden diyanete uzanan bir çizgide müteselsilen bu borcu katmerledik. İstiklâl Mahkemeleri'nde istikbâlimizi darağacına çekerek, uğrunda toprağa düştüğümüz Kur'ân-ı Kerîm'i toprağa gömmek zorunda kalarak, düşman girmesin dediğimiz camiyi düşmanın yapmayacağı bir cinayetle ahıra çevirerek, uğrunda can verilen ne varsa hepsini ayaklar altına alarak katmerledik bu borcu.

Ezan susmasın diye şehid olanların yurdunda 18 sene 'Tanrı uludur' dedik, yetmez mi?

 

Boru sesi

 

Peki, Çanakkale'nin şahsında bin yıllık borcu biz nasıl ödeyebiliriz diyeceksiniz.

Cevabı uzun bir soru, yapması çetin bir iş... Hiç olmazsa arada bir Fâtiha okumakla başlar, anlamsız kavgaları bırakıp millet olabilmeye kadar varır, Çanakkale'nin mazideki bir hikâye değil, halen yaşanan bir gerçek olduğunu idrak etmeye kadar uzar gider bu liste.

Yapmamız gerekenleri listelemek yerine, tek bir şeyi yapmayarak o borcu ödemeye başlamayı teklif ediyorum size.

Evet, bir tek şeyi artık yapmayarak başlayabiliriz işe.

Şehidler için saygı duruşunda bulunurken dinlemek zorunda kaldığımız o lüzumsuz boru sesinden bahsediyorum.

Ondan kurtulmalıyız. Hem de bir an önce.

 

Borç nasıl ödenmez?

 

Düşünün Çanakkale şehidlerini anma programındasınız. Saygı duruşu ve hemen peşinden İstiklâl Marşı. Ayağa kalkıyorsunuz, garip bir melodinin eşliğinde anlamsız bir 'ti sesi' uğuldamaya başlıyor hoparlörlerden. Tahammül ediyorsunuz İstiklâl Marşı başlayana kadar bu saçmalığa. Artık alıştığınız için bu saçmalığın adının ne olduğunu, niçin olduğunu sorgulamak da aklınıza gelmiyor.

Saygı duruşu esnasında dinlediğiniz o müzik ne mi?

Şimdi sıkı durun. Amerikan ordusunun yat borusu!

Evet, şehitlerinizi anmak için ayağa kalktığınızda Amerikan ordusunun askerine yat emri vermek için çaldığı besteyi dinliyorsunuz.

Çanakkale şühedasına borç nasıl ödenir, bilmem. Ama nasıl ödenmez derseniz ilk sıraya bu boru sesini koyabilirim.

 

Bush'lar mutlu olsun

 

Bizde 1950'lerden sonra başlamış bu uygulama. Ondan önce yok. Nasıl gelmiş, kim nereden akıl etmiş bilen de yok. Meraklısı için hikâye şöyle:

1953 yapımı From Here To Eternity isimli filmle meşhur olmuş bir müzik bu. Military Taps. Bir asker, ölen arkadaşının ardından gözyaşları içinde bu yat borusunu hüzünle çalıyor. Böylelikle meşhur olan beste aslında Amerikan İç Savaşı'nda yaşanan acılara yakılmış bir ağıt. Bestekârı da Amerikalı bir general, Daniel Butterfield. Kısaca hikâye bu…

Military Taps Amerikalılara mübârek olsun. Müzikten pek anlamam nihayetinde. Filmin tamamını da seyretmedim.

Benim merak ettiğim şu: Bu bestenin benim saygı duruşumda ne işi var?

George Bush'un Türkiye ziyaretinde bu konuyla alâkalı söylediği bir sözü nakledip asıl soruyu ondan sonra sorayım. Bush, İstiklâl Marşı öncesi bu ti sesini duyunca pek memnun olup, demiş ki: “Vay canına kültürümüz buralara kadar gelmiş!”

 

"Have a nice sleep"

 

Şimdi söyler misiniz bana, Bush'lar mutlu olacak diye şühedanın kemiklerini sızlatmanın ne âlemi var?

Bu saçmalığı 'Eski Türkiye'nin diğer eskileri arasına katıvermek çok mu zor?

Muhafazakârından solcusuna, Atatürkçüsünden komünistine herkesin bu boru sesine hep birlikte hayır demesi gerekmez mi?

Birimiz Fâtiha okuyarak anarız şehidimizi, diğerimiz ışıklar içinde uyu diyerek. Bunda sıkıntı yok. Nasıl anacağımız hususunda farklı düşünebiliriz ama en azından ve evvela nasıl anmayacağımız konusunda gelin hemfikir olalım.

Türkü Kürdü, sünnîsi alevîsi, sağcısı solcusuyla Çanakkale'de bir olup can verenlere, hiç olmazsa onları anarken bir araya gelebildiğimizi, hâlâ millet olabildiğimizi gösterelim.

Hâlâ ikna olmadıysanız, söyleyecek hiç bir sözüm yok size.

Bildiğiniz gibi devam edin. İstiklâl Marşı'ndan önce hûşû içinde dinleyin ti sesini. Kendinizden geçin yat borusuyla.

Bağımsızlığınızın mührü olan marşı söylemeye Amerika'nın 'uyu emri'ni dinleyerek başlayın.

Hatta isterseniz sonunu da değiştirin İstiklâl Marşı'nın:

“Have a nice sleep my beatiful country

Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin İstiklâl!”