26 Ocak 2016 18:53
Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ün tutuklanmasıyla ilgili olarak, "Söz söyleyen, cümle kuran adamın tutuklanması kadar ilkel bir şey olamaz. Ama adam birilerinin sözcülüğünü, gözcülüğünü yapıyorsa, ülkenin altını oyuyorsa yani bir tür beşinci kol faaliyeti yapıyorsa bu adam gazeteci falan değil ki zaten. Muhbir ile muhabir arasında sadece bir A harfi var" diye konuştu. "Haberi kutsamanın anlamı yok" diyen Kaplan, "Şöyle bir şey söyleyeyim, burada sanayi devriminin mimarları mühendisler. Saint Simon sanayi devriminin mimarlarını sanayi devriminin papazları olarak nitelendirmiştir. Şu an postmodern çağın mimarları da haberciler, gazeteciler, medya, medya çağı. Şu an medyacılar tam anlamıyla çağın papazları. Çağdaş papazlar bunlar" ifadelerini kullandı.
Yusuf Kaplan'ın Medyaradar.com'da yayımlanan söyleşisi şöyle:
Sizden röportaj talep ettiğim gün telefonda bana “Sansür yapmayacaksan gel” dediniz ve beni çok şaşırttınız. Böyle bir endişeye nereden kapıldınız? Bunu çok mu yaşıyorsunuz?
Evet, öyle söyledim çünkü Türkiye’deki medyanın en önemli özelliği sözcü ya da gözcü olması. Yani kapıkulu her biri. Birilerinin sözcülüğü ve gözcülüğünden başka bir işlevleri yok. Pozisyonları, ideolojileri bazı sermaye çevrelerinin kapı kulluğundan öteye gidemiyor.
Hiç geldi mi başınıza böyle bir şey? Yazılarınız sansürlendi mi?
Hayır, gazetede benim başıma böyle bir şey gelmedi. Yazımın tek bir virgülüne dahi dokunamazlar, dokundukları anda biter zaten iş.
Bazen çok keskin yazılara imza atıyor Yusuf Kaplan; böyle yazıları yazan gazetecilerin başına neler geldiğini görüyoruz. Korkmuyor musunuz?
Hayır, neden korkayım? Biraz klişe bir laf edeceğim ama biz Allah’tan başka kimseden korkmayız. Benim tek derdim var, o da hakikat. Hakikatten kastettiğim şey de; bu insanlık nereye gidiyor, bölge nereye gidiyor? Dolayısı ile bu ülke nereye gidiyor? Özellikle Türkiye’nin son yüzyılda yaşadığı bir serüven var, bu serüven Türkiye’nin normalleşmesini engelledi. Türkiye ne olduğuna karar verebilmiş bir ülke değil, yörüngesini yitirmiş bir ülkeden bahsediyoruz. Ülkede bir parti 15 senedir iktidar, peki ipler elinde mi bu iktidarın?
Fazlası ile elinde gibi…
Hayır değil. Bu ülkenin çocukları iktidarda değil hala.
Kimler iktidarda peki?
Bu ülkede küçük azman bir azınlık var ve onlar; kültür dünyasına, medya dünyasına, iktisadi dünyaya, hariciyeye, Türkiye’nin elitokrasi ve bürokrasisine hala onlar hâkim. Tayyip Erdoğan’ın en güçlü olduğu zamanlarda bile TÜSAİD’ın başındaki adam ne dedi Erdoğan’a “Sen kimsin, seni tanımıyorum” deme cüretini gösterdi. Peki, o kim Allah aşkına, bu ne had? ABD’de, Amerika’da böyle bir şey desin bakalım, diyebilir mi? Yok ederler adamı.
Tayyip Erdoğan da çok sert değil mi?
Ona her türlü hakareti, eleştiriyi yapacaklar, hatta küfredecekler o ne yapacak. Susacak hali yok! Normal şartlarda ben bir devlet adamının, bir başbakanın medya ile muhatap olmasını, Aydın Doğan gibi isimleri muhatap almasını istemem. Ama şu da bir gerçek ki Türkiye’de medya hala birinci güç. Bunu kendileri de söyledi. Rahmetli Özal bile bunu itiraf etti. Çağımız medya çağı… Medya çağı iletişim araçları değil ama. Medya çağında en büyük sorun iletişimsizlik. Bu büyük bir trajedi, hatta trajik komik. Siz böyle bir dünyada nefes alıp vermeye çalışıyorsunuz. Medya işi gücü her şeyi bıraktı, mücadele alanı oldu, savaş alanına döndü. Bütün kavgalar ve savaşlar medya üzerinden veriliyor. Artık bizim bildiğimiz klasik, normal savaşlar bitti, medya üzerinden gerçekleştirilen dolaylı Postmodern savaşlar dönemini yaşıyoruz. Bu pornografi çağıdır. Pornografiden kastım da algı kapılarının kapanması. Ayrıntıya hapsediyor sizi bu ve baştan çıkarıyor.
Nasıl yani?
Sizi resmen köle gibi ele geçiriyor, detaylara boğuyorlar. Mesela IŞİD gibi bir şey çıkardılar başımıza. Sizi IŞİD ile uğraştırıyorlar. Ben IŞİD ile uğraşmam, IŞİD ile uğraşanlar da bence geri zekâlıdır. Kesinlikle meselenin ne olduğunu da bilmiyordur ya birilerinin sözcülüğünü, gözcülüğünü yapıyordur. IŞİD bir aktör değildir. IŞİD’in gerisindeki aktör, aktördür. IŞİD kullanışlı bir İngiliz anahtarıdır.
Hocam size de bir ara İngiliz ajanı denildi, mason diyenler bile oldu. Siz İngiliz deyince sormak istedim… İngiliz ajanı mısınız
Bu çok saçma. İngiliz pasaportunu reddeden bir adam nasıl İngiliz ajanı oluyor? Kraliçenin verdiği pasaportu bu ülkede reddeden kaç adam var? Bunu söyleyenler kimler bilmiyorum ama ben lekesiz bir adamım. Ben her şeyinden ve bu dünyadan vazgeçmiş bir adamım, yarınları da ancak bugünlerinden vazgeçmiş insanlar kurabilir. Ben ülkenin geleceğini düşünüyorum. Ben gazeteci değilim, fikir yazıları yazıyorum. İngiliz ajanlığı saçma bir şey. İngiliz pasaportunu reddeden ikinci bir Türk var mıdır bilmiyorum bunu. Ben pasaportumu reddettiğimde bütün ailem şaşırdı.
Neden reddettiniz?
Neden kabul edeyim? Sonra birkaç cümle kuracaksınız, bir çalışma yapacaksın, hemen birileri tarafından yaftalanacaksınız. Ben o tür şeylere özellikle dikkat ediyorum. Ailemden birileri dedi ki, “Sen manyak mısın, neden reddediyorsun? Yarın bir gün başına bir şey gelse ne yapacaksın” İyi de benim başıma Türkiye’de bir şey gelecek diye gidip de İngilizlere mi sığınacağım? Biz bu ülkede doğduk, bu ülkede öleceğiz.
“Diken üstünde yazıyorum” diyordunuz bir ara; hala öyle mi?
Hala öyle. Benim ceketim asılı… Hiçbir şekilde hiç kimseye eyvallahım yok. Mesela Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, bakanların uçağına binmeyen tek adamım ben.
Neden binmiyorsunuz, davet mi gelmiyor?
Fikir siyasalın ya da piyasanın peşinden koşturmaz. O zaman hakikatten eser kalmaz.
O camianın çok sevdiği ve önemsediği bir isimsiniz ama yine de…
Eyvallah da, uçakta dolaşmak ne oluyor. Ne gereği var? Benim işim değil bu. O zaman siyasanın ve piyasanın gölgesinden kurtulamazsınız ve gerçekleri yazamazsınız.
Yenişafak gibi hassas bir gazetede yazıyorsunuz. Kaleminiz de hem nalına hem mıhına türünden, hiç uyarı almıyor musunuz? Çünkü iktidara yakın bir gazete ve siz zaman zaman iktidarı da uyaran yazılarla okuru şaşırtıyorsunuz.
Uyarı almıyorum ama bir ara Dışişleri bakanı takmıştı benim yazılara. Bir yazı yazdım “Hariciye Türkiye’nin altını oyarken” diye. Çok da önemli bir yazı! İnsanlara yol gösterecek, önünü, zihnini açacak bir yazı. Sonuçta tüm dünyayı gezen biriyim ve gördüklerimi aktarıyorum. Gördüğüm iki şey yazdım. Birincisi; monşerler hala bu ülkede hariciyede kilit yerlerdeler ve hariciye hala monşerlerin kontrolünde ve bunlar Türkiye’nin aleyhine çalışıyor. Bu monşer dediğim adam düşünsene Ramazan ayında Türkiye gibi bir Müslüman ülkede “Biz laik bir ülkeyiz” şeklinde aşağılık kompleksi olan şeyler yapmaya çalışıyor. Türkiye’nin ruhunu, ideallerini anlayacak yapıya sahip değiller. Sömürgecilerin valisi gibi çalışıyorlar burada. Türkiye dünyada sömürgeleştirilemeyen tek ülkedir ama kendi kendini de sömürgeleştiren tek ülke.
Yazılarınızdan rahatsız olan Dışişleri Bakanı ile hiç konuştunuz mu peki?
Ben telefona çıkmadım, çıksam darmaduman ederdim. Ya okuduğunu adam gibi anlayacak ya da bilip bilmeden öyle tepki vermeyecek. Biz bu ülke için yüreği yanan insanlarız. Ben orada çok önemli bir şey söylüyorum önce bunu anlayacak. Ben diyorum ki “Monşerler hala bu ülkede hâkim, onların olmadığı yerde de paralel şebeke büyükelçilikleri parmağında oynatıyor” Ben bunu yüreği yanan bir adam olarak görmüşüm, sen bu yazının neyine tepki gösteriyorsun bir bakan olarak?
Yazarken hiç kendinize sınır koyduğunuz oluyor mu, bu “tehlikeli bir ifade ve yahut başıma iş açar, dert açar” diye? Otosansür uygulamıyorsunuz yani?
Tabii ki, otosansür bir şekilde oluyor. Ben çok güncel yazmıyorum işin aslı, yazdığımda da arka planla yazıyorum. Çünkü gazeteci değilim, yazarım, fikir beyan ediyorum.
Şu dönemde yazmak zor ve tehlikeli bir iş galiba. Özellikle siz köşe yazarları açısından?
Gazeteciler için daha çok geçerli bu bence. Ama son dönem hikâyesi falan değil. Bu ülkede 25 yıl öncesine kadar insanlar laiklikle ilgili yazı yazamadı. Yazsa da süründürüldü. Asıl konuşulacak konu bu. Şimdi bir bakıyorsun adam istediğini yazıyor, ülkenin Cumhurbaşkanı’na “Faşist, diktatör” diyecek kadar ileri gidebiliyor. Bu ülkede medya yok, medyadaki insanların çok büyük sorumluluk sahibi olması gerekiyor. Kendi çıkarlarını elinin tersi ile itmesi lazım ama bunu yapmıyorlar. Düşünün Hamburg’da, Fransa’da bir olay oldu ama adamlar medyayı sokmadı. Ama Hamburg yıkılmadı, olay olmadı bu konu. Onların medyası Almanya’yı ya da Fransa’yı yerden yere vurmadı. Düşünün Fransa’da üst üste terör saldırıları oldu ama medya hiçbir şey yapamadı. İnsan hakları vs. taktıkları yok, vahşi bunlar. Bunların uygarlıkla ilgisi yok barbarlar ve tezgâh çeviriyorlar. Bunlar terör örgütleri ile falan savaşmıyor. İslam ile savaşıyorlar, İslam’ın tarih sahnesine çıkmasını engelliyor. Bunu görmezseniz IŞİD falan diye geveler dururlar. Mesela El Kaide’yi kim icat etti, ben etmediğime göre, IŞİD kullanışlı bir İngiliz anahtarıdır dolayısı ile her yerin anahtarını açar. ABD’nin, Fransa’nın, İran’ın, Rusya’nın, Esed’in kapısını açıyor. Ama bir tek Türkiye’nin kapısını kapatıyor.
Ama Türkiye’ye de bu konuda çok sert eleştiriler vardı. IŞİD’in sınırlarımızdan rahatça geçmesi ve dahası…
Yok, öyle bir şey. Biz kullanışlı aptallar değiliz. Medyaya dönecek olursak Türkiye’de medya yoktur. Türkiye’de medyanın öznesi yok, özne halktır ama Türkiye’de medyanın öznesi halk değil. Açın Hürriyet Gazetesi’ni ya da havuz medyasını halk yok. Ya hükümet ya da muhalefetin sözcülüğünü yapıyorlar.
Hocam siz de havuz medyası diyorsunuz, havuz diye lanse edilen bir gazetenin yazarı olarak. Bu çok dikkatimi çekti!
Tabii havuz medyası diyorum. Bir havuz kuruldu… Ve böyle bir durum var. Bakın beni bir kez A Haber’e çıkardılar ama bir daha çıkmam. Orada çalışanların çoğu da benim öğrenciler… A Haber’de çalışan çocukların çoğu sürekli Gezi’ye koşturan çocuklardı. Hepsi Gezici. Sadece birkaç kişiden oluşan yönetici ekip var, onlar öyle değil. Neyse beni zorla ısrar edip çıkardılar. O gün yayında haber analizi yapılıyor ve gazete manşetleri üzerinde konuşuluyor. Gazetede iktidara yakın bir gazeteydi ve o manşet için ben “iğrenç” böyle bir manşet atılmaz dedim. Onlar da anladığım kadarı ile o manşeti öne çıkarmaya çalışıyorlar, tabii ben farklı konuşunca oradaki yöneticiler kafayı yemiş, “Bu adamı nereden buldunuz da yayına çıkardınız” diye… Bir daha da oraya çıkmam…
Oradaki çocukların hepsi Gezici dediniz buna katılmıyorum. Öyle olsa çoktan kapının önüne konmuşlardı bence…
Gezi sırasında hepsi oradaydı. Kanal 24’te çalışanlar, Star’da çalışanlar hepsi Gezici ekipti. Yönetimden bahsetmiyorum orada çalışan kadrodan bahsediyorum. Bu ülkede medya falan yok, kendi çıkarlarını düşünen bir zümre var. Tayyip Bey’in medyaya operasyon çekmesi de biraz buradan kaynaklandı. Patronaj ile ilgisi falan yok. Bakın Batı’da medya devlete karşı hakların ve sivil toplumun çıkarlarını korumak için vardır, çoğunluğun haklarını korur, Türkiye’de ise medya azınlığın çıkarlarını çoğunluğa dayatmak için var. Baskı yapılıyor vs. deniliyor bunların hepsi masal.
Yok mu bir baskı peki?
Hayır yok. Asıl baskıyı küçük bir azman azınlık var onlar yapıyor. Türkiye’nin çıkarlarını savunmuyor, Türkiye’nin aleyhine çalışıyor, küresel sistemde çalışıyor.
Kim o azmanlar?
Aydın Doğan ve şebekesini buna örnek verebiliriz. Doğan Grubu yani. Türkiye’nin çıkarlarını düşünmüyorlar. Beyazıt Öztürk olayına bir baksanıza tam bir tezgâh. Biz bu olayları defalarca gördük. Aczmendi diye bir şey çıkarmadılar mı geçmişte de başımıza? Milleti aptal yerine koyuyorlar.
Beyaz olayında ben Beyaz’ın suçlu olduğunu düşünmüyorum. Siyasi propaganda yapacak bir adam da değil. Bu ülkede hain ve kahraman ilan edilmek çok kolay.
Ben de aynı şeyi söylüyorum. Bence o adama tezgâh kuruldu. Beyaz da bir türlü sistemin sözcülüğü ve gözcülüğünü yapmış oldu. Kendisi de polis çocuğuymuş yani bir de. Bunlar hiç yaşanmamalı.
Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Söz söyleyen, cümle kuran adamın tutuklanması kadar ilkel bir şey olamaz. Ama adam birilerinin sözcülüğünü, gözcülüğünü yapıyorsa, ülkenin altını oyuyorsa yani bir tür beşinci kol faaliyeti yapıyorsa bu adam gazeteci falan değil ki zaten. Muhbir ile muhabir arasında sadece bir A harfi var. Hikâye bu.
Sizin önünüze MİT TIR’ları haberlerini koysalardı bir gazetenin de yöneticisi olsaydınız ne yapardınız? Değerlendirir miydiniz yoksa görmezden mi gelirdiniz. Nasıl bir tavır içerisinde olurdunuz?
Bu ülkenin çıkarını neyi gerektiriyorsa ona göre hareket edersiniz. Haberi kutsamanın anlamı yok. Şöyle bir şey söyleyeyim, burada sanayi devriminin mimarları mühendisler. Saint Simon sanayi devriminin mimarlarını sanayi devriminin papazları olarak nitelendirmiştir. Şu an postmodern çağın mimarları da haberciler, gazeteciler, medya, medya çağı. Şu an medyacılar tam anlamıyla çağın papazları. Çağdaş papazlar bunlar. Ve bunlar bir cümle kurmuyor bakın kendileri hiçbir şey söylemiyor. Gazetecilerin en büyük zaafı bu. Gazeteciler kendileri bir şey söylemiyor, kendilerine aktarılan şeyi söylüyor. Bulundukları pozisyon aslında çok problemli. Yani birilerinin söylediği şeyi aktarıyorsunuz siz. Yani aktarıcı oluyorlar. Bunu ben söylemiyorum, şimdi bana böyle absürt bir şekilde saldıracaklar ama bunu bizim iletişim araştırmalarının piri Marshall McLuhan söylüyor.
Hocam hani taraf olmayan bertaraf oluyor ya, Cumhurbaşkanı Erdoğan da söyledi. Ben sizin tarafınızı merak ediyorum.
Ben hakikatten yana tarafım. Ülkenin çıkarlarından yanayım. Müslüman bir adamım.
Medyada bir mahalleniz, tarafınız yok mu?
İlla bir kabileye tıkamak mı gerekiyor insanları! Ben Müslüman bir adamım ve bu ülkenin çıkarlarını savunuyorum. Ben yandaş, candaş-ifadelerini kabul etmiyorum. Ben topa giremem çünkü kurduğum cümleler ağır cümleler, 2 kere 3 kere okuyor insanlar.
Erdoğanist misiniz?
Yok hayır. Tayyip Erdoğan’ı çok önemsiyorum. Erdoğanist gibi laflar çok kötü laflar. Tayyip Erdoğan sembol bir şahsiyettir. İslam dünyasına gittiğinizde, ta Endonezya’ya kadar, Fas’a kadar, Güney Afrika’ya kadar! Size sadece 3 kişiyi soruyorlar. Birincisi Abdülhamit, ikincisi rahmetli Erbakan Hoca, üçüncüsü de Tayyip Erdoğan.
Muhalefeti de soruyorlar mı hocam çok merak ettim?
Muhalefeti merak eden yok ki… Erdoğan’ı şükranla anıyorlar çünkü sembol isim. Tayyip Erdoğan’ın yaptığı şu, Erdoğan dalga kırdı bu ülkede. Türkiye dalga kurma sürecine geçmek üzere. Tayyip Erdoğan’ın ülkenin geleceği için, bölgenin geleceği için ve dünyanın geleceği açısından üstlendiği bir rol var. Bu rol her şeye rağmen sistem içi muhalefet rolü. Şu an küresel sistem çok güçlü. Yani bir düzen kurmaya kalkışırsanız sizi mahvederler. Yani siz kendi yolculuğunuzu tabii ki yapacaksınız. Bu dünya böyle gitmez. 20. yüzyıl insanlık tarihinin en karanlık yüzyılıdır. Tarihteki en iğrenç cinayetler, en iğrenç savaş biçimleri, 90 milyon insanın katledilmesi ve katlediliş biçimi bu yüzyılda olmuştur. Yani Osmanlı’yı durdurdu bu adamlar. 300 sene üzerimize geldiler Osmanlı’yı durdurmak için ve sonunda durdurdular. Ama biz yeniden geliyoruz. Ve bizim geldiğimizi hissettiler ve paniklediler. Dünya üzerinde son 200 yıldır tarih burada bu topraklarda yazılıyor. Osmanlı çökmemiştir Osmanlı’yı sadece durdurmuşlardır. Bunu ben söylemiyorum ben söyleyince insanlar aşağılık kompleksi geliştiriyorlar. Çağımızın iki tarih bilimcisinden biri söylüyor. Arnold Toynbee söylüyor. Bu adam üstelik bizimle savaşan bir adam. İngiliz istihbaratına çalışan bir adamdır. Adam şunu söylüyor “Osmanlı insanlığın geleceğidir” Bir Türk tarihçisi böyle bir şey kurabilir mi? Kuramaz çünkü aşağılık kompleksinin dibini buldukları için. Türkiye dünyada sömürgeleştirilemeyen tek ülkedir. Ama dünyada kendi kendini sömürgeleştiren tek ülkedir. Bu çok berbat bir şey. Bu ülkede dil yok edil ya! Bu ülkede yapılan en büyük cinayet odur. Bir toplumun dilini yok etmek nedir ya. Alfabeden bahsetmiyorum. Alfabe bu işin baş tarafı. Ama asıl dil devrimi. Bu ülkede en büyük yapılan cinayet dilin sekülerleştirilmesidir. Dolayısıyla İslami içeriğinin ruhunun yok edilmesidir. Yani “Dil varlığın evidir” der Heidegger. Diliniz varsa yerinizi koruyabilirsiniz. Yerinizi korumanız doğrultusunda yönünüzü bulabilirsiniz. Türkiye’de dil yok edildiği için kullandığımız dil bu ülkenin ruh köklerini yok etme dilidir. Operasyon çekildi ve dilimizden İslami literatürler çıkartıldı. Bu yüzden birinci sınıf düşünürler çıkmıyor, birinci sınıf sanat eserleri yapmıyoruz. Buradan geleceğim nokta şu resmi iyi görmek lazım. Bin yıldır dünya tarihini 2 aktör yapıyor. Birincisi Müslümanlar ikincisi Avrupalılar, batılılar. Bu bin yılın ilk 700 yılında Müslümanlar var. İkincisi de Avrupa’dan Germany’liler. Avrupa’yı hep kuranlar yıkanlar Germany’liler olmuştur. Onlar da son 300 yıldır tarih yapıyorlar. Bir şekilde Germany’ler de tarihten çekildiler son 200 yıldır biz de. Son 200 yıldır büyük bir medeniyet krizi yaşıyoruz biz. Medeniyet krizinin yaşandığı yerde gök kubbe çıkar. Dolayısıyla toplumlar, düşünme yetisini, dillerini, yerlerini, yönlerini yitirirler. Burada çok büyük bir var olma sorunu yaşanmaktadır. Dolayısıyla bu krizi göz önünde bulundurmadan bir cümle kurduğumuzda hiçbir şey anlayamazsınız. Şimdi Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği şey, rahmetli Erbakan’ın ve Abdülhamit’in temsil ettiği şey ne? Bizi tarih yapan şeyleri yeniden temsil etmesi. Lozan’la biz intiharın eşiğine sürüklendik. Yani Lozan’la birlikte biz dedik ki İngilizler’e biz iddialarımızdan vazgeçiyoruz dedik. Ama bu toprak parçası için etmeyeceğiz dedik.
Türkiye’nin bağımsızlığı toprak bağımsızlığıdır. Türkiye’de sömürgeci bir eğitim sistemi var, sömürgeci bir medya var, sömürgeci bir kültür sistemi var, dışarı üretilen kültürü yani batılı algılama biçimlerini, zevk biçimlerini ülkeye dayatıyor. İşte Türkiye sömürgeleştirilemeyen ama kendi kendini sömürgeleştiren ülke derken bunu demek istiyorum. Dolayısıyla Türkiye’nin kendi ruh köklerine dönmesi iddialarına yeniden sahip çıkması yolculuğunda Tayyip Erdoğan kilit rol oynuyor. Bu üç kişi arasında dolayısıyla Menderes’le birlikte başladı. Menderes bir yarma harekâtı başlattı. Osmanlı durduruldu ve dolayısıyla Türkiye’nin iddialarından vazgeçmesi ne demek tarih sahnelerinden çekilmesi demek. Tarih yapan bir aktörden tarihte tatil yapan bir figürana bir soytarıya dönüştük biz. Yüz yıldır tarih filan yaptığımız yok bizim. Neden yapmayacağız. Bin yıldır insanlık tarihini sen yapıyorsun, ondan sonra çekilmişsin. Niye çekileyim ben. İngilizlerin, Almanların, Fransızların, Amerikalıların, Yahudilerin ne işi var burada? Bakın Toynbee çok önemli bir şey söylüyor o yüzden Tayyip Erdoğan’a saldırıyorlar. Toynbee diyor ki; ‘Osmanlı durduruldu dev uyutuldu. Ve uyanırsa kimse duramaz karşısında’ diyor. Şimdi, biz yani Türkiye toparlanmaya çalışıyor mu uyanmaya çalışıyor mu? Evet. Tayyip Erdoğan’la birlikte Cumhuriyet tarihinde kurduğumuz en büyük proje D-8’dir. En büyük projedir. İnsanlar böyle tuhaf tuhaf şey yapıyor.
Cumhuriyet tarihinde bizim kurduğumuz en büyük küresel projedir. Ve küresel sisteme alternatif ne olabileceğini D-8 gösterdi. Tayyip Erdoğan o D-8’in ikinci ayağını uyguluyor. Türkiye bir umut olduğunu gösterdi. Biz gelince onlar gidecekler. Biz ne yaptık farklı etnisitelerin bulunduğu coğrafyayı barış yurduna çevirdik. Biz buraları Darüsselam yaptık. Belgrad’ın Osmanlı’daki adı Darüsselam’dır. Darüsselam’ın kurulabilmesi için bir tek şeye ihtiyaç var o da İslam. Bir yer ancak İslam yurduna dönüştürüldüğünde orası bütün insanlar için barış ortamına dönüştürülebilir. Bu Türkiye’deki seküler kafalar için ezber gibi gelebilir ama hiçbir alakası yok. Bütün medeniyetlerin üzerinde oturan biziz. Bütün medeniyetlerden beslenen, bütün medeniyetleri besleyen hepsinden alan ve hepsine veren biziz. Ama batılarla bizi karşılaştırdığınızda böyle bir şey yok. Yani Çinliler böyle bir Darüsselam kurdular mı? Bütün farklı dinlerin, kültürlerin yaşayabildiği bir yer. Hintliler hayır, Ruslar hayır, batılılar, insan haklarından filan bahsediyor ama biz gelince onlar gidecekler. Biz gelince onlar buralarda tutunamayacaklar. Biz burayı 5 asır barış yurduna çevirdik. Bunlar geldiler bir asırda cehenneme çevirdiler. Biz diyoruz ki defolun gidin diyoruz. Bu kadar. Tayyip Erdoğan bunu temsil ediyor.
Diktatör diyorlar?
İşlerine gelmiyor. Putin’e de diktatör dediler. Ben o zaman İngiltere’deydim. Putin nedir? Putin Rus tarihinin büyük bir adamı olarak tarihe geçti şu an.
Erdoğan ile aralarındaki soğuk savaş peki…
Bu saçma bir şey. Geçici bir şey bu.
Peki, başkan olsun mu Erdoğan? Başkanlık sistemine nasıl bakıyorsunuz?
Türkiye’de Tayyip Erdoğan’ın başkan olma isteği, arzusu talebi nereden kaynaklanıyor? Adamın kendi kişisel hırsları bilmem ne diye sunuyorlar. Adam diyor ki ben bu kefenle dolaşıyorum diyor. Kefenle dolaşan insanın ne hırsı olabilir. Çok saçma sapan bir şey var. Herkesin kendine göre zaafları var ama adam bir kere bölgenin yangın yerine dönüştüğünü, Türkiye’nin yeniden toparlanmak üzere olduğunu, bölgeyi toparlayabileceğini gördü ve dalga kırdı dedim. Ne yaptı ekonomisini büyüttü. Stratejik hedeflerini genişletti. Dolayısıyla var oluş nedenini bütün medeniyet coğrafyasına yaydı. Balkanlar’dan Kafkasya’ya kadar, ta Endonezya’ya kadar, Türkiye’de bir olay oluyor olumlu ya da olumsuz bütün bu coğrafyalar bizimle birlikte seviniyor bizimle birlikte üzülüyor. Bu nasıl bir şeydir ya. Bunu Erdoğan yaptı. İslam dünyasının en büyük sorunu bağımsızlık. Defolup gitsinler. Biz geleceğimizi gösterdik. Bir kuvve umut olduğumuzu gösterdik, henüz bir fiile değil. Bir fiile umut olduğumuzda karşımızda duramayacaklarını kendileri söylüyor. Biz gelince onlar gidecekler. Onlar bunu anladılar. Tayyip Erdoğan’a bu yüzden saldırıyorlar. Diktatör filan diye yıpratmaya çalışıyorlar.
Erdoğan’ın, medyanın üzerinde çok büyük baskısı olduğu söyleniyor…
Erdoğan’ın bir baskısı yok ama şöyle bir şey var, hükümetten bazı insanlar, bazı bakanlar medya üzerinde operasyon çekmeye çalıştılar. Çünkü hoşlarına gitmeyen şeylerin yazılıp çizilmesi onları rahatsız ediyor.
Türkiye’de medyanın en büyük problemi ne?
Türkiye’deki medyanın en büyük problemi kendi olamamasıdır. Ülkenin çıkarlarını savunamamasıdır. Mazlum halkın değil küresel sermayenin sözcülüğünü ve gözcülüğünü yapıyor olmasıdır. Medyanın sorunu bu.
“Muhafazakâr medya kendisine ihanet ediyor. İktidarla ilişkisi iğrenç” demişsiniz… Çok ağır geldi. Duydum şaşırdım. Hala o sözlerinizin arkasında mısınız?
Bunu daha önce bir röportajda söylemiştim. Şimdi buradaki sorun şu; medya sadece politik bir şey yapmaya çalışıyor. Çok yanlış bir şey bu. Medya aynı zamanda bir kültür üretecek, bir sanat ortamı üretecek. Sonuçta toplum çözülüyor, kültür çözülüyor. Dünyanın en rezil dizilerini bizler yapıyoruz. Hatta bakanın bir tanesi o dizileri pazarlamaya kalkmış, bu çok berbat bir şey. Muhteşem Yüzyıl dizisi Amerika’ya girecekmiş, 60 küsur ülkede izleniyormuş. Ekonomi Bakanı Türkiye’nin dizi ihracat etme esprisini destekliyor. Şimdi desteklediği şeyler arasında bu dizi de var mesela. Neyi iddia ediyorsun, neyi savunuyorsun dolayısıyla ne yapıyorsun. Bu iğrenç bir şey. Yani Muhteşem Yüzyıl dizisi Osmanlı’nın hatırlanmaması için, unutturulması için yeniden Osmanlı ruhunun hatırlanmaması için çekilmiş bir proje bu. İlk önce bana getirdiler o dizinin projesini. Dedim çöpe, çöpe atacaksınız hepsini. Şirketin başındaki arkadaş getirdi o zaman bana. Dedim ki, siz bu ülkenin çocuklarıysanız atın bunu çöpe.
İktidar da çok sert çıkmıştı ama diziye…
Tamam, işte bu bir çelişki diyorum. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyorum. Yani tüm Türkiye’de çekilen diziler Arap dünyasında, Türk dünyasında, Latin Amerika’yı işgal etmiş durumda. Latin Amerika dizi cenneti. Yani biz dünyaya ahlaksızlık satıyoruz, bu olmaz. Örnek vereyim, adam Arap dünyasında birbirine küfrederken bizim diziler üzerinden küfür geliştirmiş. Birbirlerine küfrederken çok özür dileyerek söylüyorum ‘Ananı Türk televizyonunda gördüm’ diye küfrediyormuş. Ne kadar iğrenç bir şey bu. Yani bunu biz yapıyoruz ya… Ve bunu bu iktidar döneminde yapıyor bu insanlar. Bu olamaz.
Bu iktidarın kültürde, medyada ve eğitimde sınıfta kaldığını söylüyorum ben. Bunu bangır bangır bağırıyorum. Genç kuşaklarımızı biz kaybediyoruz. Genç kuşakların kendi medeniyet kökleri ile ruh ilişkileri sıfırlanmak üzere. Dolayısıyla biz buradan yeni Sinanlar çıkaramayacaksak, Itriler, Şeyh Galipler, Gazaliler, İbn-ü Arabiler, Mevlanalar çıkaramayacaksak biz niye yaşıyoruz, mal mıyız biz?
Sizin yöneticilik yaptığınız dönemde nasıldı medya? En zor süreç, 28 Şubat dönemi gibi bir dönemde yöneticilik yapmışsınız, o dönem nasıldı? Şimdi diyorlar ki 28 Şubat sürecinden daha ağır bir dönemi yaşıyor medya.
Benzer yanları çok fazla. Şimdi gerçekten gazetecilik yapmak isteyenleri bir tarafa koyarak diğerleri için söylüyorum. Ülkenin çıkarları beni ilgilendirmez diyorlarsa ben de diyorum ki ‘Çeksin gitsinler o zaman gitsinler başka bir yere. Patagonya’da gazetecilik yapsınlar. Biz bu ülkeyi terk etmedik o yüzden. Yeni Şafak’ta gazetenin başındayken o zaman biz ne yaptık biliyor musunuz? Medyada mağdur olan, dışlanan, itilen herkese kapımızı açtık sonuna kadar. Her görüş vardı. Solcu, sağcı, orta yolcu hepsi vardı… Hala en özgür medya İslami medyadır. Her kesimden insan vardır. Mesela Hürriyet’te, Milliyet’te böyle insanlara, başörtülü insanlara rastlayamazsınız. İslami duyarlılıkları yüksek insanlara rastlayamazsınız. Nefes aldırmazlar.
Ama Sabah ve benzeri gazetelerde de mesela muhalif bir insana nefes aldırmazlar…
Tam tersine Gezici ekip orada çalışıyor. Sabah Gazetesi’nde çalışan asıl ekip, omurga ekip Gezici ekip.
Bir tane köşe yazarı söylemezsiniz iktidara yakın medyada bana muhalif olup da orada çalışan ya da yazan…
Köşe yazarı başka. Asıl muhabirdir benim için önemli olan. Asıl haberi yapan odur. Burada siz o insanları ne kadar dışlıyorsunuz, ne kadar bağrınıza basıyorsunuz bu önemlidir. Burada sol veya Kemalist medya Türkiye’de sınıfta kalmıştır. Biz en zor zamanımızda bile biz onların zor durumda olan yazarlarını, ekiplerini bağrımıza bastık, kucak açtık. Ama onlar şeyi aştılar…
Muhabir kafasına göre haber yazamazki ! Ayrıca şu an para iktidar medyasında, onlar daha özgür, sol basın dediğiniz basın hiç yok yani, eridi gittiler. İktidara yakın medya da sanki güç sarhoşu gibi davranıyor deniliyor…
İster iktidarın, ister sermaye çevrelerinin sözcülüğünü ve gözcülüğünü yapsın hiç birini onaylamıyorum. Böyle bir şeye karşıyım. O yüzden bir sürü insanı uyardım. Cem Küçük mesela bizim arkadaşımız, aynı gazetede yazdık. Şu an Star’da yazıyor. Mesela ben onun tarzını sevmem. Cem Küçük insanları afişe ediyor. Biz bunları yapamayız. Acayip bir şekilde afişe ediyor. Aynı şeyi Samanyolu Televizyonu yaptığında da ben bunu yazdım, o zaman Ergenekoncu yaftası yedim ben iyi mi… Hakikat dediğim bu işte benim.
Siz vicdanlısınız ama gördüğüm kadarıyla…
Biz ona hakikat diyoruz. Gazetecilik yapacaksan, yazarlık yapacaksan, ülkede söz söyleyeceksen her ne suretle olursa olsun bu ülkenin geleceğini göz önünde bulundurmadığın sürece, ülkeyi düşünmediğin sürece, bu insanı, bu toplumu, bu ülkenin ruh köklerini, kültürünü, yeniden tarihin akışını şekillendirmesine, büyük sanatçıları, düşünürleri, bilim insanlarını biz nasıl çıkarabiliriz. Mesele üzerinde kafa yormadan birbirimizle kavga ederek bir yere varamayız. İt dalaşı yapıyoruz.
Gazetecinin gazeteciyi hedef gösterdiği günlerden geçiyoruz bu da acı…
Olmaz yani bunu konuşturmanıza gerek bile yok beni. Çok yanlış, çirkin işler… Gerek yok, bana sormayın bunu. Saçma bir şey böyle bir şey olmaz. Daha önce bunu Samanyolu TV çok yaptı. Ergenekon sürecinde Çevik Bir’i vahşi bir canavar gibi gösterdi. Tamam, Çevik Bir’den hiç haz etmem, sevmem… Ama ne olursa olsun tırnak içinde söylüyorum benim düşmanım bile olsa o düşmanımın her ne surette olursa olsun sonuçta yapmadığı bir şeyi ona isnat edemem ben. Böyle bir şey yok. İşte o süreçte onları eleştirdim diye Ergenekoncu yaftası yedim.
Vicdanlı bakıyorsunuz siz…
Müslüman adamım ben.
Keser döndü sap döndü ve Cemaat medyası da süreçte çok zor günler geçirdi. Kayyum gibi, Samanyolu’na ait bütün kanalları kapatılması gibi… Süreçte onlar haksızlığa uğradı mı? Medya organlarının böyle bir şekilde kapatılması sizce doğru mu?
Şimdi bakın şöyle bir şey var burada siz normal bir ülkede yaşıyor olsanız, herkes bu ülkenin çıkarı için kavga ediyor olsa bunun için nefes alıp veriyorsa bu yapılan şeyi onaylamam. Yapılan şey onaylanmaz yani isyan edersiniz. Ama siz ülkenin altını oydunuz mu? Böyle bir operasyon çekilmiş MİT TIR’ları üzerinden bilmem ne, devletin içine acayip bir şekilde yerleşmişler, ondan sonra paralel devlet değil, paralel din tehlikesi daha tehlikeli bir şeydir. Yani İslam’ı dize getiremediler. Küresel sistem dize getiremedi, dönüştüremedi, protestanlaştıramadı, sekülerleştiremedi. Konfüçyanizm’i, Hinduizm’i, Biduizm’i filan dize getirdi, dönüştürdü dolayısıyla bitti. Oradan batılıların dünya üzerindeki hâkimiyetlerini sarsabilecek bir meydan okuma filan gelmesi beklenmiyor. Çin mesela geliyor diyorlar, Çin gelmiyor, Çin yok olmaya geliyor. Çin kapitalistleşiyor, yutuluyor ve yutulacak. Çin bir medeniyet ülkesi olmuyor. Çin geliyor diye kurulan bütün cümleler yanlış. Çin kapitalistleşiyor. Çin bir medeniyet fikri olmadığını, bir iddiası olmadığını söylüyor. Bu Çin’in teslim alınması demektir. İslam’ı teslim alamadılar. Bu tür örgütler üzerinden teslim almaya çalışıyorlar İslam’ı. Dize getirmeye çalışıyorlar. Asıl mesele bu. Tehlikeli olan tarafı bu.
Siz de Pensilvanya’ya gitmişsiniz 2012 yılında, neden? Cemaatçi miydiniz? Cemaate sempatiyle mi bakıyordunuz?
Ya nasıl bir soru soruyorsunuz. O zaman en büyük cemaatçi Tayyip Erdoğan. Böyle mi diyeceğiz şimdi? Ben oraya neden gittiğimi yazdım. Gitmeden önce onlara dedim ki “Beni Fethullah Gülen’le özel olarak görüştürürseniz, İslam’la ilgili, ülkenin geleceği ile ilgili, dünyanın geleceği ile ilgili önemli sorular var o soruları sorduracaksanız gelirim ama özel olarak görüşeceğim dedim. “Tamam hocam dediler, söz” dediler. Söz verdiler gittim. Amerika’da da iki defa hatırlattım, görüşmeye gitmeden önce. Hocam niye şüphe mi ediyorsunuz filan dediler bizden. Ama tabi ondan sonra görüştürmediler. Görüştürmeyince tepem attı. Soramadım; ben de köşemde yazdım.
Hiç sempati hissettiniz mi Cemaate?
Tabii ki hissettim. Hissetmez olur muyum? Müslüman insanlar, bu ülkede yaşadığınız için bir sürü şey paylaşıyorsunuz. Onlarla da bir yığın iyi paylaşımlarımız oldu. Ancak toplamda şöyle bir geriye dönüp baktığınızda onlar Türkiye’ye büyük zararlar verdi. Ekonomiden tutun, kamuya kadar. Her şeyden önce kardeşlik duygusunu acayip bir şekilde zedelediler.
Bir zamanlar herkesin el etek öptüğü, ta Okyanus Ötesi’ne onu ziyaret için gittiği Fettullah Gülen, şimdi terör örgütü lideri olarak suçlanmaya başlandı. İnsan nerden nereye demeden edemiyor.
Cemaati en çok eleştiren yazarlardan birisi bendim. Yazılarıma bakarsanız görebilirsiniz. Tabii kimi durumlarda haksızlığa uğradıklarında da bunu dile getirdim ama Ergenekon sürecinde de onlar haksızlık yaparken bunu da yine yüzlerine haykırdım. Cemaatin en büyük suçu kendilerini tanımamalarıdır, bunu özellikle taban için söylüyorum. Asıl yapılmak isteneni kavrayamamış olmalarıdır. Şu anki sistemde İslam’ı teslim alıp dize getirmek istiyorlar. İslam’ın varoluş zeminini ortadan kaldırmak istiyorlar. Önlerindeki tek engeli İslam olarak görüyorlar. Bütün diğer dinleri dize getirdiler ancak İslam’ı dize getirmeyi başaramadılar. Büyük bir proje var. İslam’ı dönüştürüp, içini boşaltmak istiyorlar. Ilımlı İslam, Protestan İslam diye bir projeyi uygulamak istiyorlar. Bu cemaate verilen bir yükümlülük idi. Onlar bu projeyi üstlendi. Fetullah Gülen gerekirse “Türkiye’yi feda ederiz” dedi mi? Dedi. Türkiye’yi nasıl feda edebiliyorsun sen. Böyle bir şey yapılabilir mi? İslam dünyasında da artık son kare Türkiye. Böyle bir durumda Türkiye’ye destek vereceğine karşısında duruyor.
17/25 Aralık süreciyle ilgili düşünceleriniz ne, o sürece nasıl bakıyorsunuz?
Türkiye’nin ekonomik olarak çökmesini sağlamaktı. Tayyip Erdoğan’ın yapmaya çalıştığı şey dalga kırmaktı. Bizim dalga kurmaya ihtiyacımız var. Ülkenin ekonomisini ve stratejisini büyüttü, var oluş coğrafyasını bütün medeniyet coğrafyasına yaydı. Bu durumlar dalga kırılmasına yol açtı, dolayısıyla korunaklı bir duvar ördü. 17 Aralık süreci bu korunaklı duvarı yıkmaktır. Bu operasyon tamamen dış güçler tarafından yapılmış Türkiye’yi düşürme operasyonuydu. Bu ayakkabı kutuları vs. tam bir tezgâh ve ahlaksızlıktı. Bunlar iktidarı dize getirmeye, çökertmeye çalıştılar ama tutmadı. 3. Havaalanı ve 3. Köprü ne demek biliyor musunuz siz? Bunlar öyle basit şeyler değil…
Cemaat denilen bu yapıyı bu kadar büyüten de iktidar oldu deniyor. Yol arkadaşlığını bitiren süreç herhalde dershanelerle mi başladı?
Dershaneler mecburen tetiklendi. Cemaatin en önemli para kaynağı dershanelerdir. Ben kendilerine sordum dershanelerin ne işe yaradığını. Bana verdikleri cevapta biz insan yetiştirmeye çalışıyoruz deseler de dershanelerin asıl amacı finans sermayesidir. Hükümetin imkânlarını çok güzel tepe tepe kullandılar.
Fetullah Gülen’i seviyor muydunuz?
Allahu Ekber ya! Nasıl bir sorudur bu… Atatürk ölmedi diye cevap veriyorum bu soruya.
Pensilvanya’ya gittiğinizde elini öptünüz mü?
Bu da kötü bir soru ama çok merak ediyorsan söyleyeyim. Yok, hayır öpmedim.
Abdurrahman Dilipak’ın son günlerdeki çarpıcı yazılarını da sormak istiyorum size. Son zamanlarda AK Parti’ye ve o kesime yakın isimlere kaset uyarılarında bulunuyor. Okuyor musunuz? Takip ediyor musunuz?
Yok, hayır okumuyorum. Ben gazete okumam. Televizyon izlemem.
Tehdit telefonları almışsınız. Doğru mu?
Evet, doğrudur, emniyetten koruma vermek istediler ama ben istemedim. Çünkü ben sabah namazından sonra yatan adamım, böyle birine koruma verilmez, adam ölür. Emniyetten bir sistem kurdular ve 3 dakika içerisinde evimde olabiliyorlar. Rahat dolaşamıyorsunuz. Kandil'in de listesinde yer alıyoruz.
Neden?
Çünkü bir yığın şeyi ifşa ettim. Hüda-Par’ı öne çıkardım.
Durum vahim, korkuyor musunuz, dikkatli olun?
Yalnız başıma dolaşamıyorum mesela. Toplu taşıma araçlarına binemiyorum. Bindiğin zaman risk. Hem kendimi hem insanları riske atmış olurum o durumda.
Basın özgürlüğü konusunda Türkiye’nin en kötü dönemini yaşadığı söyleniyor. Siz ne kadar özgürsünüz? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Hükümete ilişkin yanlışlar yapılıyorsa; yanlış yaptıkları şeyleri söylüyorum. Karşı tarafın ülkenin aleyhine yaptığı şeyleri de yazıyorum. Yani özgürüm. Türkiye’nin zor bir dönemeçten geçtiği belli. Bunu konuşmaya gerek yok. Sadece basın değil her konuda sıkıntı var. Eğitim de var kültür de de. Gerçekten ülkenin çıkarları konusunda hassas davrandığınız sürece sizin gazetecilik yapmanızı engelleyecek bir durum söz konusu değildir. Dünyanın her yerinde bu böyle gerçekleşmekte. Sınırsız özgürlük diye bir şey zaten yok. O bir karikatür, orada anarşi vardır.
AK Parti’nin şimdiye kadar yaptığı en iyi iş size göre neydi?
AK Parti bu topluma öz güven duygusu kazandırmıştır. Anadolu yarımadasına hapis olmadığını bu toplumun bir medeniyet coğrafyası olduğunu göstermiştir. Zihni prangaları bir şekilde aşmıştır. En büyük zararı toplumun hızla sekülerleşmesi olmuştur. İslam’ı duyarlılıkları kaygıları bir şekilde genç kuşağın zayıfladı.
Bu iktidar da gördüğünüz en büyük yanlış nedir?
Hala zenci psikolojisi ile hareket ediyorlar, eziklik psikolojisi var. Hep karşı taraftan onay almak istiyorlar. Bir gerilim psikolojisi üzerinden hareket ediyorlar. Toplumun gerilimi kaldıracak bir durumu kalmadı. 7 Haziran sürecinde Türkiye’yi iç savaşa sürüklemeye çalıştılar. Ancak bu toplum bu duruma izin vermedi. Şimdi yavaş yavaş Alevi meselesini kaşıyacaklar. Alevi meselesi gerçekten patlatılırsa Türkiye parçalanır.
Öyle bir endişeniz var mı?
Evet var. Özellikle Almanlar bu konu üzerinde çalışmalar yapıyorlar. Bir zaaf gösterdiğimiz takdirde bizi acayip zor durumda bırakacaklardır. Bizim medyada da adamlar resmen Almanya’nın resmi sözcülüğünü yapıyor. Hablemitoğlu denen vatandaş Alman vakıflarını deşifre ettiği için öldürüldü. Kendisi benim ideolojik olarak onayladığım bir tip değil ama adam körü körüne öldürüldü. Bakın Almanya’da Aleviliği resmi bir din olarak kabul ettiler. Böyle bir şey yapmak Türkiye’yi tehdit etmektir. Almanya'da yaşayan Türk Alevi vatandaşlar bu tür açıklamalara inanırlarsa ihanet etmiş olurlar. Alevilik ayrı bir din değildir. Bunlara inanırlarsa hem kendilerine hem de bu topluma ihanet etmiş olurlar. Türkiye'de iki tür Alevi vardır. Birincisi kırsal Aleviler, diğeri kentsel Alevilerdir. Kırsal Aleviler, Aleviliğe daha yakın insanlar Aleviliği o tür insanlarla konuşabilirsiniz. Kentli Alevilerin çoğunluğu ateist insanlar. Bunların Alevilikle falan bir ilgisi yoktur. Sadece Sünni olmamak üzerinden kendilerini tanımlıyorlar. Sosyalist, Kemalist olarak kendilerini görüyorlar. Şimdi Kemalizm aldı başını gidiyor. Kemalizm kadar uyduruk, sığ bir ideoloji yoktur. Genç kuşağı Cumhuriyet mitingleri adı altında kandırmaya bu ideolojiye sürüklemeye çalışıyorlar. Kemalizm herhangi bir ideoloji değildir.
© Tüm hakları saklıdır.