Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, 7 Haziran seçimlerine ilişkin olarak, “Türkiye İslamcıları artık AK Parti ile kurdukları yarı problemli ilişkiyi yüksek sesle gözden geçirecekler. Sosyal adalet, kültürel vizyon, şehirleşme ve israf konuları başta olmak üzere köklü eleştiriler yöneltecekler AK Parti'ye” dedi. “Bu ne bir beklenti ne de bir umut” diyen Kılıçarslan, “Onlarca, yüzlerce insanda gördüğüm bir kararlılık” ifadesini kullandı.
Kılıçaraslan’ın Yeni Şafak’ta “Seçime doğru kısa kısa” başlığıyla yayımlanan (2 Haziran 2015) yazısı şöyle:
-Bu seçimde amma çok 'kararsız seçmen' muhabbeti yapıldı değil mi? Bazı uzmanlara göre yüzde 14 imiş bu sefer kararsızlar. Parti kursalar 100 vekil sokacaklar Meclis'e. Üstüne üstlük bu yüzde 14'lük kesimin yüzde 100'ü AK Partili imiş. Bu yüzde 14 kararsız kalmaya devam ederse koalisyon bekliyormuş ülkeyi falan fıstık. Şuna adam gibi 'böyle acayip yorumlarla şansımızı deniyoruz' desenize yahu. Ne kararsızı? Sadece anketöre 'hangi partiye oy vereceğini söylemeyerek numara yapan seçmen' vardır. O da en fazla yüzde 5 civarındadır. Bu yüzde 5 de son haftaya girildiğinde buharlaşır. Seçim sabahı uyanıp 'hangi partiye oy versem acaba' diye düşünen tek bir seçmen bulamazsınız. Milletin tercihi her zaman bu aşırı uzman abilerimizin temennilerini boşa çıkarır. Her seferinde yanılırlar. Ancak Türkiye'de hafıza sorunu olduğu için bir sonraki seçimde yine hortlayıp 'kararsız seçmen' falan diye cümle kurmaya devam ederler. Çünkü bu uzman abi ve ablalarımız siyasi partilere 'umut pazarlamaya' bayılırlar. Tabii, bu pazarladıkları umutların toplumda hangi yaraları açtığı ise umurlarında bile değildir.
-Bir kez daha hatırlatmak isterim. HDP'nin barajı geçip geçemeyeceği bu seçimin en sürprizli meselesidir. Burada anket firmalarının verdiği yüzdeler yerine HDP'nin alacağı oyların sayısı daha çok fikir verebilir bize. Demirtaş'ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı oy 3,95 milyon, yüzdelik karşılığı ise 9,76 idi. Şu meşhur uzmanlar, Demirtaş'ın aldığı oylarda kurduğu seçim dilinin ve CHP'ye tepki oylarının da etkili olduğunu ifade etmişlerdi sağ olsunlar. Cumhurbaşkanlığı seçiminde katılımın yüzde 73,72'de kaldığını da hatırlayalım. Seçim katılımı yine aynı kalırsa 41,2 milyon insan sandığa gitmiş olacak. Bu da %10 barajı için 4,12 milyon oy demek. Seçim katılımını yüzde 85'ten hesaplarsak durum değişiyor ama. Yüzde 10 barajı için gereken oy birdenbire 4,76 milyon oya çıkıyor. O halde HDP'yi ilgilendiren en önemli soru şu: Seçim katılımı, beklendiği gibi yüzde 85'lerde gerçekleşirse HDP kendisine ekstradan gereken 800 bin oyu buldu mu?
-Genar'ın müthiş analizcisi Mustafa Şen 'sandığa gitmeyen her 100 AK Partili seçmenin 20'si oyunu HDP için kullanmış olacak' derken tam olarak bu katılım hesabını kastediyor sanırım.
-Ne yapacaklarını büyük bir merakla beklediğim iki parti var bu seçimde. Birincisi Hüda-Par, ikicisi Saadet. Toplumsal karşılıklarının olup olmadığını çok net görebileceğimiz bir seçim bu çünkü. Sonraki adım için umutlanacaklar mı, yoksa 'siyaseten mevta' pozisyonuna mı gerileyecekler? 7 Haziran akşamını bekliyorum.
-Şu seçim otobüsleri, şu görüntü kirliliği… Kimileri buna 'demokrasi şöleni' falan dese de ortaya çıkan şeyin bir kakafoni olduğu su götürmez. Bayrak asmalar, gürültülü seçim araçları hızla tarih olmalıdır.
-Bu konuda yargım hiç değişmeyecek: Türkiye'deki baraj sistemi mutlaka, ama mutlaka değiştirilmelidir. %1'lik dilimlerle temsil edilebileceğimiz bir parlamento matematiğini hayata geçirmek zor değildir. Belki Türkiye milletvekilliği formülü devreye sokulabilir. Yani seçilecek vekillerin bir kısmının partisinin aldığı yüzdelik dilime göre seçilmesi ile bir yol bulunabilir. Ya da bütünüyle farklı bir formül ortaya konabilir. Örneğin Saadet Partisi'nin alacağı 1 milyon, HDP'nin alacağı 4,5 milyon oyla Meclis'te temsil edilemeyecek olması problemi çok ciddi bir problemdir bence.
-Bu seçim sürecinin bence en iç acıtıcı olayı, HDP'lilerin Şırnak'ın Kozluca köyünde Mehmet Şerif Şimşek ve Abdulcelil Talayhan isimli iki insanı öldürmeleridir. Hüda Kaya gibi, Sırrı Süreyya Önder gibi 'duyarlılık göstermelerini beklediğimiz' isimlerin bu meselede gösterdikleri ve/veya gösteremedikleri tavırlarsa umudumu biraz daha azaltmıştır. 'Büyük insanlık', başkalarının kanı üzerinde yükselecekse almayayım ben. 'Bizim kasabadan hırsız çıkmaz' mantığının işlediği bir HDP'nin ne kendisine ne de Türk siyasetine katkı sağlamayacağı ortadadır.
-Seçimden sonra ne konuşacağız? Ben kendi adıma gündelik politikayla 'ne veriyorum, karşılığında ne alıyorum' ilişkisi kurduğum için bugün ne konuşuyorsam bundan sonra da onu konuşmaya devam edeceğim. Fakat tabii şu… Türkiye İslamcıları artık AK Parti ile kurdukları yarı problemli ilişkiyi yüksek sesle gözden geçirecekler. Sosyal adalet, kültürel vizyon, şehirleşme ve israf konuları başta olmak üzere köklü eleştiriler yöneltecekler AK Parti'ye. Bu ne bir beklenti ne de bir umut… Onlarca, yüzlerce insanda gördüğüm bir kararlılık. Metin Karabaşoğlu 'AK Parti'yi desteklemekten de, eleştirmekten de geri durmayacağız. İkisinden birini yapmazsak büyük haksızlık olur' yazdı mesela. Metin ağabeyin durduğu noktada durup konuşan insanların seslerini daha gür duyacağız artık. Neredeyse hiç kuşkum yok.
Ne diyordu Gandi: 'İsminin birincisi, kanımın kanı yeğenim. Bu seçimde de oyları Starklara verelim. Çünkü winter is coming yani.'