Gündem

Yeni Şafak yazarı: Hizbullah inancında olanlardan özür diliyorum

"Hizbul-Kontra yerine sehven Hizbullah ismini zikrettiğim için..."

08 Mayıs 2017 14:52

Yeni Şafak yazarı Bülent Orakoğlu, bir televizyon programında kullandığı "FETÖ, PKK, Hizbullah ve DEAŞ'ın arkasında NATO, ABD, İngiliz, Alman ve İsrailin gizli ve derin yapıları var" ifadesi nedeniyle özür diledi. Orakoğlu, "Hizbul-Kontra yerine sehven Hizbullah ismini zikrettiğim için Lübnan Hizbullahı ve samimi olarak Hizbullah inancında bulunan değerli vatandaşlarımızdan özür diliyorum" diye yazdı.

Bülent Orakoğlu'nun "Mahrem imamlar operasyonunun ikinci ayağı" başlığıyla yayımlanan (8 Mayıs 2017) yazısı şöyle:

FETÖ ile mücadelenin, Türkiye'nin bekası ve istikbali için ne kadar önemli olduğu, son olarak ortaya çıkarılan mahrem imamlar operasyonları sonrasında tüm açıklığıyla ortaya çıktı. FETÖ'nün kripto sivillerinden, 'yeni polis baş imamı' ve aynı zamanda 'Türkiye baş imam vekili X şahsın' nasıl ele geçirildiğine yönelik rivayetler bir hayli fazla. Kimi medyaya ya göre X mahrem imam ByLock yazışmaları sonrasında tespit edildi. Uzun süreli bir takip sonrasında yakalandı, kendisi ile ilgili deliller ortaya konuldu. İtirafçı yapılmak kaydıyla ajanlaştırıldı ve ilk defa istihbarat birimleri FETÖ içine sızmış oldu. Bu senaryoya göre X mahrem baş imamın 'Polis Arşivi'ni istihbarat birimlerine vermesi şüphesiz kendi isteği ile oldu. Diğer önemli bir iddia da 'ByLock server'lerinin' Litvanya'da ele geçirilmesi sonrasında ByLock yazışmaları da elde edildi. Bu yazışmaların kripto şifrelerini çözen' İstihbarat Hacker'leri yazışmalardan 'yeni emniyet baş imamının' izini yakaladı. Uzun süren takip sonu bu şahsa yapılan operasyonla dijital verileri içeren SD kartı içindeki Polis Arşivi ele geçirildi. Emniyet baş imamının ifadesinde söz konusu listenin bazı yabancı ülkelerin gizli servislerinin elinde olduğunu iddiası ise MİT tarafından birçok yönden soruşturuluyor.

ByLock server'lerinin Litvanya'da MİT tarafından ele geçirilmesinin ardından 'Polis Arşivi'nin de elde edilip, kripto polislerin deşifre edilip derdest edilmeleri terör örgütünün kılcal damarlarına girildi yorumlarını da beraberinde getirmişti. Çünkü deşifre edilenlerin büyük bir kısmı ByLok'çu olmadığı gibi istihbarat birimleri ve yargı tarafından FETÖ'cü olarak kabul edilen kriterleri taşımıyordu. Ancak bu kişilerin görev yaptıkları birimler itibarıyla başta Cumhurbaşkanı ve Meclis olmak üzere önemli suikast ve eylemlerin önlendiği iddiaları da güçlü bir şekilde medyada dillendiriliyordu. Güvenlik ve yargı içinden yapılan operasyonlarla ilgili bilgi almakta mahir olan bazı gazetecilerin farklı iddialarının güvenilirliği şüphesiz operasyonların selameti açısından da önem arz ediyor. FETÖ ile mücadelede güvenlik birimlerinin kurduğu özel birimin; örgütün, bürokrasi, Türk Silahlı Kuvvetleri, yargı ve mülkiye içinde de yeni yapılanmaya gittiğine dair bilgiler elde ettiği, operasyonun kapsamının deşifrasyon ve tutuklamalarla genişleyeceği yine medyada ortaya atılan iddialar arasındaydı. Bu açıdan FETÖ'ye yönelik mahrem imamlar operasyonunun ikinci ayağının başarı ile gerçekleşmesi durumunda terör örgütüne bir daha toparlanamayacak derecede büyük darbenin vurulabilmesi uzmanlarca kuvvetle muhtemel görülüyor. Burada en dikkat edilecek husus operasyonların dışarı sızmaması ve deşifre olmaması yani gizliliği iken maalesef medya da bu konuda özensiz operasyonları menfi yönde etkileyebilecek yorum ve analizler yapılabiliyor. Dileyelim ki bazı medya organlarında analistlerin bu konularda yaptığı yorumlar iyi niyetli olsun ve mahrem imamlar operasyonunun ikinci ayağını ve tahkikatın selametini menfi yönde etkilemesin. Yine dileyelim ki bazı medya ya el altından verilen bilgilerin diğer mahrem İmamlar operasyonlarını zedelemesin, hatta bu operasyonları sağlamlaştıracak yanıltıcı bilgilerle donatılmış olsun. FETÖ'nün TSK, Polis, Yargı ve diğer devlet kurumları içindeki örgüt elemanlarının deşifre edilip derdest edilmesi tek başına bu terör örgütünü sonlandırmaya yetmeyeceği örgütün sivil ayağını oluşturan kripto mahrem imamların deşifre edilip çözülmedikçe bu örgütün bitirilemeyeceği gerçeği son operasyonların önemini ortaya koymaktadır.

15 Temmuz Kalkışması'nın terörist başı Gülen'den sonraki ikinci sanık ismi ve mahrem imamların 1 numarası Adil Öksüz'ün Akıncılar Üssü'nde suçüstü yakalanmasına rağmen kısa süre içinde bir FETÖ operasyonu ile suç delilleri ile birlikte kısa süre içinde salıverildiği hepimizin malumu. Ancak kendisini yakalamak için özel ekip oluşturulmasına rağmen bugüne kadar neden yakalanamadığının işaretleri polise yönelik mahrem operasyonlarda ortaya çıktı. 15 Temmuz darbe girişiminin kara kutusu, firari TSK imamı Adil Öksüz'ü Sakarya'da arayan ekibin başında bulunan Sakarya İl Emniyet Müdürlüğü'nde görevli KOM müdürünün Emniyet'in mahrem imamı olduğu iddiasıyla açığa alınması, Öksüz'ün neden yakalanamadığını ve Türkiye genelinde kripto mahrem imamlar tarafından korumaya alındığının açık işaretlerini taşıyor. Tabii ki ortadan kaldırılmadıysa?

Samimi Hizbullah inancında olanlardan özür diliyorum.

Geçen hafta sonlarında katıldığım bir TV programında FETÖ, PKK, Hizbullah ve DEAŞ'ın arkasında NATO, ABD, İngiliz, Alman ve İsrail gizli ve derin yapılarının bulunduğunu belirterek bu terör örgütlerinin bir merkezden koordine edildiğini (üst Akıl) açıklamıştım. Hizbul-Kontra yerine sehven Hizbullah ismini zikrettiğim için Lübnan Hizbullahı ve samimi olarak Hizbullah inancında bulunan değerli vatandaşlarımızdan özür diliyorum.