Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "Kurumsallaşma sorunu, anayasa değişikliğinin temelidir. Şu anda da Türkiye'deki devlet kurumlarının hali hiç de iç açıcı değil. Hepsinde bir geri gidiş var. Devleti yeniden yapılandırırken ehliyet ve liyakate dikkat etmezlerse, kurumlar bir süre sonra işlemez hale gelecek" görüşünü savundu.
Kemal Öztürk'ün Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (8 Şubat 2017) nüshasında yayımlanan 'Büyük sarsıntı geliyor, Türkiye buna hazır mı?' başlıklı yazısı şöyle:
30 katlı Avrupa apartmanında bir süredir sıkıntı vardı. Bir gün ani bir sarsıntı oldu ve 3. katta oturan İngiltere, 'ben bu apartmandan taşınıyorum, burası artık güvenilir değil' dedi.
Apartmanı birlikte inşa ettiği, ikinci ve dördüncü katta oturan Almanya (ki kendisi apartman yöneticisidir) ve Fransa (ki kendisi apartman yöneticisinin yardımcısıdır) buna itiraz etti. 'Apartman sağlam' dediler, sadece 3. katta bir sarsıntı oldu. İngiltere zaten bu apartmanı başından beri sevmedi, bırakalım gitsin' diye de eklediler.
Aslında sarsıntı üçüncü katta değil, daha derindeydi. Avrupa apartmanı, temelini modernizm zemini üzerine oturmuştu ve şimdi sarsılan oydu.
Modernizmin ürettiği sömürgecilik, emperyalizm, kapitalizm, globalizm, AB gibi kavramlar, tüm dünyayı sömürmüş, içini boşaltmış, şimdi kendi başlarına bela olmuştu.
Başlarına asıl bela olan şey, “daha çok kontrol etmek, daha çok kazanmak” gibi iki kirli kavramdı. Kurdukları sistem artık kendilerini bile sömürüp, fakirleştirecek hale gelmişti. Bunları dün tartışmıştık.
Turuncu kafalı fil
Cumhuriyetçi Parti'nin sembolü fildir. Trump da bir filin zücaciye dükkanına girmesi gibi, dünya sahnesine girdi ve dağıtmaya başladı. Trump'ın tahrip ettiği şey, sadece Müslüman ülkelerle ilişkiler değildi. ABD'nin tüm ilişkilerini etkileyecek ve büyük bir sarsıntı yaşatacak derecek hareket ediyordu bu fil.
NATO panikte. Avrupa Birliği ise açıktan tehdit olarak görüyor artık Trump'ı. Geçici olarak 'Avrupa Apartmanı' yöneticiliği yapan dönem başkanı Tusk, tarihinde görülmemiş bir tehdit tanımı yaptı: “Trump, Rusya, Çin ve radikal terörizm Avrupa için büyük bir tehdittir”.
Bu öyle yenilir, yutulur bir söz değil ama nedense kimse ciddiye almadı adamcağızı. Erdoğan boşuna, “sen kimsin ya” demedi Tusk'a herhalde.
Trump'ın Avrupa'ya bir tekme vuracağı ve apartmanın yıkımını hızlandıracağı; AB'den çıkan İngiltere Başbakanı Bayan May'in elini sıkı sıkı tutmasından belliydi. Geri kalan üyeler çatladı. Fransa'nın müstakbel Cumhurbaşkanı adayı Le Pen, “AB dağıldı ama biz bunun farkında değiliz” dedi zaten. Apartmanın yıkılacağını baştan kabullenmişler anlayacağınız.
Bu arada Trump, Çin'i, İran'ı ve Meksika'yı da tehdit etmekten geri durmadı. Sonunda dünyanın başına bir iş açacak bu turuncu kafalı fil ama bakalım ne yapacak.
Türkiye sarsıntıya hazır mı?
Lakin benim 'büyük sarsıntı geliyor' dediğim şey, turuncu kafalı filin sağı solu dağıtmasından bağımsız bir şey. Trump gelmese de bu sarsıntıyı Batı yaşayacaktı ve büyük bir değişim olacaktı dünyada. AB'nin dağılması bunun ilk adımı sadece. Daha büyük bir savrulma ve değişimi beklemeliyiz.
Başlığımızın ikinci kısmına gelelim. Peki Türkiye bu savrulmadan, sarsıntıdan nasıl etkilenecek? AB çökerken, ABD tüm dengeleri bozarken, Ortadoğu ve Asya'da jeopolitik değişirken biz ne yapacağız, ne yapmalıyız?
Şurası kesin ki, depremlerde evi sağlam olan ayakta kalır. Bizim evimiz sağlam mı? Bana göre değil. Bizim 'Cumhuriyet Apartmanımız' da ciddi bir tadilat istiyor. Ve bu tadilat, önümüzdeki günlerde yapılacak olan referandumla olacak.
Erdoğan'ın açacağı çok önemli beyaz sayfa
Bu değişimi çok önemli bir fırsat olarak görüyorum şahsen. Ülkede bir arada yaşama, kenetlenme ve bir milli birlik oluşturmak için bundan daha iyi bir fırsat olamaz. Yaklaşan sarsıntı için bunu yapmak zorundayız zaten.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeni bir beyaz sayfa açarak, herkesi kucaklayacağı bir ülke düşünün. Dünyadaki savrulmayı ve değişimi hesaba katarak yeniden yapılanma ve kurumsallaşmayı da buna eklerseniz, dünyadaki kaostan en karlı çıkan ülke olabiliriz.
Kurumsallaşma sorunu, Anayasa değişikliğinin temelidir. Şu anda da Türkiye'deki devlet kurumlarının hali hiç de iç açıcı değil. Hepsinde bir geri gidiş var. Sanırım bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan da görüyor olmalı.
Devleti yeniden yapılandırırken ehliyet ve liyakate dikkat etmezlerse, kurumlar bir süre sonra işlemez hale gelecek. Bu ciddi bir sorun.
Kısacası, dünyadaki büyük sarsıntıdan korkmak yerine, ülkeyi, milleti ve devleti buna hazırlamak gerek. Referandum da bunun için büyük bir fırsat. Haksız mıyım?