Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal, Vezneciler'deki saldırıda hayatını kaybeden polis memurlarının cenazesinde Kemal Kılıçdaroğlu'na mermi atılmasına tepki gösteren CHP'liler hakkında "CHP'nin Gezi terörünü efsaneleştirip camideki küçük protestoyu şikâyeti şık değil" diye yazdı. Kılıçdaroğlu'nun mermi atan kişinin savcılık tarafından serbest bırakılmasını "Tutuklama için ölmem mi gerekiyor" dediği eylem için "küçük bir protesto" ifadesi kullanan Ünal, Gezi Parkı olaylarına ilişkin olarak, "'Sokak sokak çatışma' çağrısı yaptıktan sonra, 'kan' dan bahsettikten sonra, çok sayıda terör eylemini masum ve haklı bir protesto gibi koruyup kolladıktan sonra, küçük bir protesto eyleminden rahatsız olmak tutarlı da durmuyor" dedi.
Aydın Ünal'ın bugün (13 Haziran 2016) yayımlanan yazısı şöyle:
CHP Genel Başkanı şehit cenazesinde protesto edildi ya; 81 ilden partililer Ankara'ya, CHP Genel Merkezi'ne, Genel Başkanlarına sahip çıkmaya gelmişler. Kemal Kılıçdaroğlu da partililere hitap etmiş ve şunları söylemiş:
“Ramazan ayındayız. Mübarek bir aydayız... Eğer cenaze namazına gidip namaz kılıyorsanız ve birileri orada size provokasyonlarla hakaret etmeye kalkıyorsa onların hiçbirisi Müslüman değildir... Ne zamandan beri camiler siyasette arena olmaya başladı?”
Kendisini protesto edenleri anında dinden çıkarmış Kemal Kılıçdaroğlu; hepsini bir kalemde tekfir etmiş, 'kafir' ilan etmiş.
Bu tekfir etme meselesinin üzerinde durmaya gerek yok; cehaletin bu tür neticeleri olabiliyor.
Ancak, şu, “camilerin siyasette arena olması” mevzusu önemli.
Evet... Camiler, özellikle de şehit cenazelerinde uzunca bir süredir, tam da Kemal Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi siyasette arena haline geldiler.
Terörün kurduğu denklem çok basitti: Batıdaki şehirlere şehit cenazeleri gidecek, muhalefet partileri cami avlularında bu şehit cenazelerini istismar edecek, iktidarı suçlayacak, halkın öfkesi kabaracak, iktidarları değiştirecek...
1984'den beri, terör örgütü de, terör örgütünü maşa olarak kullananlar da, Türkiye siyasetini kurgulamak için, Türkiye siyasetini istedikleri istikamete yönlendirmek için bu basit denklemi kullanıyorlar.
Cami avlularına şehit cenazeleri geldikçe, muhalefet partileri ellerini ovuşturdular, terör örgütü yerine iktidardaki partilere kıyasıya tepki göstererek tuzağa zemin hazırladılar.
AK Parti'nin samimi söylemi, dik duruşu ve terörle kararlı mücadelesi bu kısır döngüyü kırdı, denklemi bozdu. Terör örgütü, Türkiye siyasetini dizayn etme kabiliyetini yitirdi.
Gezi'den itibaren başta PKK, DHKP-C, FETÖ olmak üzere tüm maşa örgütlerin aynı anda saldırmaları; Aydın Doğan'ın medyası başta olmak üzere medyanın terörü perdelemesi, hedef saptırması; CHP ve HDP'nin ortak ve benzer bir dille bu terörü meşrulaştırmak için gayret göstermeleri elbette tesadüf değil.
Ancak millet artık bu kurguyu yutmuyor ve yutmadı.
1984'de, PKK'nın ilk kanlı saldırısından bu yana camiler ve şehit cenazeleri muhalefet partilerinin istismar arenası haline gelmişti. Şimdi artık cami avluları bu istismara fırsat tanımıyor.
O kadar ki, artık cami avlularında iktidar partisi değil, ana muhalefet partisi protesto ediliyor.
Toplum, iktidar partisinin terörle mücadeledeki kararlılığını gördüğü kadar, ana muhalefet partisinin teröre verdiği desteği, terör üzerinden Türkiye siyasetinin dizayn edilmesi girişimlerinde maşa olarak kullanılmasını da çok net bir şekilde görüyor.
Neresinden bakarsanız bakın, cami avlusunda, şehit cenazesi huzurunda protesto hoş değildir. Protesto iktidara yapılınca kötü, ana muhalefet partisine yapılınca “iyi” diyecek değiliz. Biz, cenazelerini büyük bir vakar, metanet, sükut içinde, yalnızca dualarla, tekbirlerle, salavatlarla uğurlayan bir kültürün mensuplarıyız.
Ancak, Anamuhalefet Partisi CHP de, cami avlularındaki protestolar üzerinden bir mağduriyet çıkarmak, ya da oradan sahte kahramanlar üretmek çabası yerine, olup biteni anlamaya, kavramaya çalışsa en azından kendi siyaseti için hayırlı bir iş yapmış olacak.
Gezi terörünü efsaneleştirip, cami avlusundaki küçük bir protestodan şikayet etmek şık durmuyor.
Molotofu, sapanı, demir bilyeleri, polisle çatışan militanları, yağmacıları, Vandalları, çapulcuları, sokakta insanlara musallat olanları, camı çerçeveyi indirenleri, bir kesimin inançlarına hem sözlü hem fiili saldıranları meşru gösterip, Gezi teröristlerinin arasına karışıp, arkasına saklanıp şiddeti yüceltirken, bir şehidin acılı yakınının protestosunu abartmak hoş durmuyor.
“sokak sokak çatışma” çağrısı yaptıktan sonra, “kan” dan bahsettikten sonra, çok sayıda terör eylemini masum ve haklı bir protesto gibi koruyup kolladıktan sonra, küçük bir protesto eyleminden rahatsız olmak tutarlı da durmuyor.
“Parasız eğitim istiyoruz” pankartıyla Erdoğan'ı protesto edenler gözaltına alınıp, örgüt bağlantısından tutuklandıklarında, CHP yeri göğü inletmişti. CHP'nin o cici, masum çocukları, DHKP-C militanları olarak silahlı bir saldırı sırasında öldürüldüler.
DHKP-C teröristlerinin eylemlerine “masum” protesto deyip sahip çıkıyor, öte yandan şehit cenazesinde şehit yakınından gelen tepkiyi abartıyorsanız, bu da hiç hoş değil.
CHP, buradan bir kahraman çıkarmaya çalışmak yerine, millet nezdinde nasıl oldu da terörle, teröristle yan yana anılan bir parti oldu, önce bunu tartışmalı.
Gezi, FETÖ, PKK, DHKP-C ve Esed'le yan yana, el ele, kol kola yürüyen bir parti, protesto edilmekten yakınıyorsa, kafayı iyice kuma gömmüş demektir.