Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, darbe girişimini planlamakla suçlanan Gülen cemaatinin mensuplarının kendisine birçok kez iş teklif ettiğini öne sürerek "FETÖ'ye karşı her zaman mesafeli durdum. Bana saldıran kriptoların koşar adım takip ettikleri bu işlerin hiç birini kabul etmedim" diye yazdı. Kaplan, "Bir defa Abant toplantılarına yalvar-yakar evimden alarak götürdüler. Bir defa okullarına götürdüler Endenozya'ya... Ben de FETÖcüysem, bu ülkede FETÖcü olmayan yok demektir!" ifadelerini kullandı.
Yusuf Kaplan'ın Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (3 Ekim 2016) nüshasında yayımlanan 'Ben de FETÖcüysem, bu ülkede FETÖcü olmayan yok demektir!' başlıklı yazısı şöyle:
Bir yazar için en zor şey, kendisini savunmak zorunda kalmasıdır.
Ama Türkiye'de at iziyle it izi birbirine o kadar karıştı ki, tek derdi hakikat olan, hiçbir kınayıcının kınamasına aldırmadan yalnızca hakikatin izini süren bizim gibi dünyayı, makamı-mevkiyi, parayı-pulu elinin tersiyle iten, karınca kaderince ülkenin, ümmetin ve insanlığın geleceğini hazırlayabilecek öncü kuşaklar yetiştirmek için uykuyu kendisine haram eden insanlar her fırsatta hedef tahtası hâline getirilebiliyor, karakter suikastına tâbi tutulabiliyor.
Oysa bu ülkede FETÖ hareketini bu gazetenin kurulduğu 1994 yılından itibaren İslâm'ı Protestanlaştırma Projesi olarak 20 küsur yıldır en çok tartışan ve eleştiren yazar benim Türk medyasında.
Tek derdim hakikat, gerisi teferruat!
Müslümanların son iki yüzyıldır ikinci büyük medeniyet krizini iliklerine kadar yaşadıkları; İslâm dünyasının emperyalistlerce paramparça edildiği, köleleştirildiği; Müslüman toplumların ve hareketlerin birbirine düşürülmek için inanılmaz fitne-fesat tohumları ekildiği bu dondurucu kış mevsiminde bütün Müslüman cemaatlerin, oluşumların sorunlarıyla yakından ilgilendim; zaaflarını erdemlere dönüştürme, erdemlerini çoğaltma çağrıları yaptım; büyükhaksızlıklara uğradıkları zamanlarda yanlarında oldum; büyükhatalar yaptıkları zamanlarda da Müslümanca bir dille ve duyarlıkla eleştirdim, elimden geldiğince çıkış yollarını göstermeye çalıştım.
Dahası sadece Müslüman cemaatlerin ve oluşumların değil bu ülkedehaksızlığa uğrayan fikrî olarak zıt yerlerde duran seküler oluşum veya kişilerin de her zaman haklarını savundum. Aforoz edilmeyi göze aldım ama haksızlığa kim uğramışsa her zaman haksızlığa uğrayanların haklarını korudum.
Ergenekon'un “tezgâh” olduğunu İslâmî camiadan yalnızca bendeniz yazdım. Ergenekon soruşturmaları sırasında hiç hazzetmediğim tiplerin bile FETÖ'nün televizyonlarında suçları ispat edilmeden “canavar” gibi sunulmalarına, yargısız infaz edilmelerine “Müslüman ahlâkıyla, adalet anlayışıyla bağdaşmaz bunlar!” diyerek isyan ettim.
Sonuç ne oldu? FETÖ tarafından aforoz edilmek, linç edilmek oldu.
FETÖ'ye karşı her zaman mesafeli durdum. Bir sürü iş teklif ettiler; bana saldıran kriptoların koşar adım takip ettikleri bu işlerin hiç birini kabul etmedim.
Bir defa Abant toplantılarına yalvar-yakar evimden alarak götürdüler. O toplantıda alınan kararları imzalamadım. Katılanların önünde, alınankararları protesto ettim.
Bir defa okullarına götürdüler Endenozya'ya... Nabza göre şerbet verdiklerini, bukalemun gibi hareket ettiklerini gördüm; bunu kendilerine de söyledim. Defalarca çağırmalarına rağmen başka hiçbir yere gitmedim.
Bir defa da Pensilvanya'ya götürdüler. “Tek şartla gelirim” dedim: “Beni Gülen'le görüştüreceksiniz. Soracağım 40 civarında soru var. Bunları kaydedeceğim,” dedim. Söz verdiler ama görüştürmediler.
2012'deki bu Pensilvanya hadisesini gazetede yazdım. Soracağım soruları 10 soru halinde özetledim yazımda. Bu yazı üzerine FETÖ'den bir kez daha aforoz yedim.
Sözkonusu yazının başında nezaketen kullandığım ifadeleri bahane ederek bana saldırıyor FETÖ'ye her fırsatta methiyeler dizen, yere göğe sığdıramayan fitne-fesatçı, FETÖcü, kripto FETÖcü ve yeni-FETÖCÜ tipler! Yazıda zikrettiğim ve aforoz yediğim o önemli soruları atlayarak!
"Tezgâhlarını deşifre ettim, hepsi birden saldırıya geçti..."
Bu hareketle ilgili, bu hareketin yanlışlıklarını düzeltmesi, kendine çeki düzen vermesi için 25 küsur yıllık yazı hayatım boyunca yönlendirmek amacıyla yazdığım bir kaç yazımdaki nezaket ifadelerini kullanarak bana saldırmak ahlaksızlığın dibidir; hedef saptırmaktır; kendi iğrenç ilişkilerini gizleme, karartma operasyonu yapmaktır.
Bu hareketle ilgili 2012'den önce ve sonra yazdığım tonlarca eleştiri yazısı var. Bu yazıların hiçbirini görmüyorlar; 3-4 yazıdakiMüslümanca bir duyarlıkla hüsnüzan ilkesinden hareketle ve yönlendirmek amacıyla yazdığım 4-5 cümlelik nezaket ifadelerini cımbızlayıp saldırıyorlar! Ahlâksızlık değil de, ne bu!
Bu pespaye adamların, silaha başvuracaklarını, kendi ülkesini, insanlarını bombalayacağını hiç kimse tahmin edemezdi.
Bu İslâmî kaygılarımı hiçe sayarak kendi FETÖcülüklerini, kriptoluklarını ve yeni-FETÖcülüklerini karartmak için bana ahlâksızca saldırmaktan çekinmeyenleri Allah'a havale ediyorum.
Son olarak, 15 Temmuz'dan sonra cemaatlere, cemaatler üzerinden bu ülkenin İslâmî birikimine ve ruh köklerine saldırmaya başlayan, Kemalizm-laiklik fırsatçılığı yapan çevreleri eleştirdiğimde ve Gülenizm-Kemalizm ilişkisini deşifre ettiğimde büyük bir saldırıyla karşı karşıya kaldım.
Çok rahatsız oldular. Oyunları bozuldu! O yüzden bu kez Kemalist-ulusolcu tipler, FETÖcülerle, kriptolarla, yeni-FETÖcülerle el ele vererek beni linç etmeye soyundular.
Böyle bir ahlâksızlık görmedim ben!
Ülkenin has çocuklarını, hakikat adamlarını birer birer temizliyorlar!
Oysa hiç bir kınayıcının kınamasına aldırış etmeden doğruya doğru yanlışa yanlış dedim.
Kime, hangi kesime yapılırsa yapılsın bütün haksızlıkların karşısında durdum.
Gezi'de, 17-25 Aralık'ta ve 15 Temmuz saldırısında her zaman mevziyi güçlü bir şekilde korudum. Hem dimdik durdum. Hem de oynanan oyunları deşifre ettim. Yazdıklarımdan özellikle Erdoğan çokça yararlandı.
Bu ülkede İngiliz pasaportunu reddetmiş nadir insanlardan biriyim ama İngiliz ajanı yaftası yedim.
Bu ülkede FETÖ gibi bir oluşumun İslâm'ı Protestanlaştırma projesi olduğunu on yıllarca kamuoyuna anlattım; FETÖcü damgası yedim.
Bu ülkede, asıl büyük saldırının Ehl-i Sünnet omurganın çökertilmesi olduğunu bu millete anlattım; medyada neredeyse tek başına Ehl-i Sünnet omurgayı, akideyi, mezhepleri, Sünnet-i Seniyye'yi savundum; dalgakıran gibi savaştım. Yine FETÖcü damgası yedim.
Şunu bilin: Bu ülkede bu ülkenin ruh köklerini kıyasıya savunan,ülkenin ve bölgenin karşı karşıya kaldığı büyük tehlikelere dikkat çeken, ülkemizin, bölgemizin ve insanlığın önünü açacak medeniyet fikri konusunda yıllarca kafa patlatan istikameti üzerinde titreyen, lekesiz insanları, bu ülkenin Allah'tan başka kimsesi olmayan has çocuklarını birer birer temizlemeye çalışıyorlar.
Namussuzlar kadar cesur olamazsak, bu ülke batar
İlkemiz şu bizim: Bu ülkenin has çocukları, ülkenin, ümmetin ve insanlığın yükünü omuzlarında hisseden hakikat adamları, bu ülkenin varlığına, İslâmî ruh köklerine kasteden satılıklar, hâinler ve namussuzlar kadar cesur olamazsa, bu ülke batar; ümmetin “yetim” çocuklarının umutlarını solar; insanlığın hakikatle buluşması zorlaşır.
O yüzden şunu herkes iyi bilsin: Biz hakikatin hayat olması için bu dünyayı elinin tersiyle itmiş, yalnızca hakikate kilitlenmiş,uykularını öncü bir kuşağın yetiştirilmesi için haram etmiş hakikat adamlarını hiç kimse yıldıramaz. Hiç kimse susturamaz. Hiç kimse durduramaz. Bu kadar.
Velhasıl kelam: Eğer FETÖ tarafından ölümle tehdit edilen, 30'dan fazla dava açılan ben de FETÖcüysem, bu ülkede FETÖcü olmayan yok demektir. Vesselâm.