Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, 16 Nisan'da yapılacak halk oylamasında "hayır" oyu kullanacaklara yönelik "yabancı unsur" benzetmesi yaptı. Karagül, "Bu 'yabancı unsur, dış tehdit' haline gelme örneği FETÖ yapılanmasının takip ettiği bir yöntemdir. Öyle görünüyor ki, diğer muhalif çevreler de FETÖ'nün izinden gitmektedir" diye yazdı.
Karagül, şu ifadeleri kullandı:
"Hayır kampanyası yürütenler, terör örgütleriyle siyasi çevrelerin aynı dili kullanması, Batı blokunun toptan bu cephe ile birlikte hareket etmesi ve aslında cepheyi yönetmesi ibretliktir"
İbrahim Karagül'ün "16 Nisan’da hesapları bozulacak: Zafer içeride, hezimet dışarıda hissedilecek" başlığıyla yayımlanan (14 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Türkiye, 17 Nisan sabahına bambaşka bir ülke olarak uyanacak. 16 Nisan siyasi tarihimizin dönüm noktalarından biriolacak.
Nasıl 15 Temmuz, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük saldırının geri püskürtülmesi ise, ülkemizi iç savaşlara sürükleyip Suriyeleştirme projesine karşı yerli bir direniş ise, Güneydoğu ve İstanbul'u Anadolu'dan ayırıp Türkiye'yi imha etmeye dönük çokuluslu müdahaleye karşı bir kurtuluş mücadelesi ise, 16 Nisan da bütün bu müdahaleler tarihinin defterinin dürüldüğü gün olacaktır.
16 Nisan; 20. Yüzyıl'ın dondurulmuş, içe kapanmacı döneminin sona ermesi, yeni yükseliş döneminin başlangıcı olacaktır. Türkiye'nin, orta ölçekli devlet kategorisinden çıkıp, merkez ülkeler kategorisine sıçraması olacaktır. Bütün dünyayı etkisi altına almak üzere olan küresel fırtınadan sağ salim çıkmak hatta çok daha ileri adımlar atmak için, kendi iç yapılanmasını sorun olmaktan çıkaran bir Türkiye'nin yıldızlaşmasının başlangıcı olacaktır.
16 Nisan: Tarih yapıcı milletler durdurulamaz
16 Nisan; darbelerin, ekonomik müdahalelerin, bir tür Baasçı karaktere sahip çevrelerin iktidar ömürlerini tükenmesi, sistemik dönüşümün tamamlanması, Türkiye'nin yeni kuruluşunun ilan edilmesi anlamına gelecek. Tarih yapıcı milletlerin tarih seyri dar zamanlara sıkıştırılamaz. Bu yürüyüşler, yüz yılları içine alan çok uzun yürüyüşlerdir. Böyle milletlerin belli kalıplara, dar tarih aralıklarına, iktidar hesaplarına hapsedilmesi mümkün değildir.
Değişe değişe, dönüşe dönüşe, dünyanın içinde bulunduğu dönemlere göre kendini yeniden formatlayarak yürür onlar. Bu uzun seyahatte, yolda kalanlar olur, belli dönemlere saplanıp kalanlar olur, büyük yürüyüşü ve değişimi algılayamayanlar ya da sindiremeyenler olur.
Onlar, o çevreler, o iktidar grupları, içeride ve dışarıda edindikleri ortaklarla o ülkeleri yeniden küçültmek, etkisizleştirmek, yönetilebilir alanda tutmak isterler. Ya bunun için görevlendirilirler ya da çıkarları buradadır, iktidar hesapları buna bağlıdır. Bunu yaparken, her türlü ortaklığı, işbirliğini mubah görürler.
'Hayır' cephesi dışarıda kuruldu, bir dış müdahaleye dönüştü..
Bu ülkede, hemen bütün siyasi çevrelerden birçokları, hesaplarını Türkiye'nin bir 20. Yüzyıl devleti olarak kalmasına göre yapmıştır. Ama aslında hesap içeride değil dışarıda yapılmış ve içeriye servis edilmiştir. Onlar; bir yüz yıl kontrol altında tuttukları Türkiye'yi, yüz yıl daha bir Ortadoğu ülkesi olarak tutmak için, Anadolu sınırlarına yeniden hapsetmek için hatta daha küçük parçalara ayırarak garnizon devletçiklere dönüştürmek için kurdular bu oyunu.
İçeridekiler ise milletten alamadıkları iktidarı, gücü bu dış müdahalecilerden almak için ihaleye çıktılar, oralardan iktidar devşirmeye giriştiler, çünkü ayakta kalmalarının tek yolu buydu.
Bu yüzden de referandumda “Hayır” çıkması için cephe içeride değil dışarıda, Avrupa başkentlerinde kuruldu. Türkiye'de ilk kez bir seçim, küresel ölçekte bir rekabete, yarışa, hesaplaşmaya döndü.
Ülkeyi, milleti, devleti tahkim etme çabası bu
Çünkü mesele artık iç politik değildi, küresel ölçekte güç mücadelesinin parçasıydı. Türkiye'yi durdurmaya ayarlı çok büyük bir kampanya yürütülüyordu. Bazı devletlerin açıktan, bazılarının içerideki muhalif cephelerin arkasına sığınarak yürüttükleri bu savaş, aslında dışarıdan müdahale ile içerideki direniş arasında amansız bir hesaplaşmaydı.
Sadece bu bile, 16 Nisan referandumuna yönelik kampanya şekli bile Türkiye'nin ne kadar büyük bir güce dönüştüğüne yönelik bir göstergedir. Kimlerin kimlerin yanında, hangi pozisyonda, ne kadar Türkiyeli olduklarına dair bir ölçüdür.
İşte bu nedenle 16 Nisan bir iç politik mesele değildir. Yüzlerce yıllık tarihte derin bir dönüşümdür, yeniden kuruluştur, yükselen küresel fırtınalara karşı ülkeyi, milleti, devleti tahkim etme çabasıdır.
'Yabancı unsur'lara karşı 'Türkiyeli olma' mücadelesi
Hayır kampanyası yürütenler, terör örgütleriyle siyasi çevrelerin aynı dili kullanması, Batı blokunun toptan bu cephe ile birlikte hareket etmesi ve aslında cepheyi yönetmesi ibretliktir.
Artık içerideki Türkiye'den beslenmediğinin, hızla birer yabancı unsur haline gelmeye doğru sürüklendiklerinin işaretidir. Bu “yabancı unsur, dış tehdit” haline gelme örneği FETÖ yapılanmasının takip ettiği bir yöntemdir. Öyle görünüyor ki, diğer muhalif çevreler de FETÖ'nün izinden gitmektedir.
Bunları gördüğümüz için başından beri referandumun bir seferberlik hali olduğuna, bir Türkiye mücadelesi olduğuna inandım. Hiçbir politik amaç, hiçbir siyasi hesap bu mücadelenin üstünde değildir. Hiçbir dar, küçük hesap bu anlamda zihinlerimizi karıştırmamalıdır.
Dünyanın üç bölgesinde büyük krizler patlayacak
Dünyanın çok yakında ağır travmalara sürükleneceğine dair güçlü işaretler vardır. Merkez güçler arası çekişme tehlikeli boyutlara varmıştır: ABD'nin Suriye'ye müdahaleye hazırlanması, Rusya'yı Akdeniz dışına itmeye çalışması hatta Çin ile yakınlaşarak Moskova'yı çevrelemeye dönük girişimi dikkat çekicidir.
Kuzey Kore üzerinden yeni bir kriz beslenmektedir. Bu da çok yakında hem Ortadoğu/Doğu Akdeniz'in hem de Asya Pasifik bölgesinin ciddi biçimde patlayacağı ihtimalini öne çıkarmaktadır. Şimdiden bu iki kriz noktasına bir tane daha ekleyelim ve Rusya'ya yönelik Batı cephesinin Doğu Avrupa/Baltık bölgesinde çıkarılacağını not edelim.
Kafalarındaki asıl plan Türkiye'yi küçültmek..
Yani tehlikeli bir döneme girildi ve bu dönemde krizler yerel ya da bölgesel değil küresel ölçekte olacaktır. Uluslararası iklim çok sertleşmiştir ve kopacak fırtınada kimlerin ayakta kalacağıbelirsizdir.
İşte biz tam bu dönemde, merkez iktidar alanını güçlendirmeye, Türkiye'yi bu fırtınalara dayanacak ölçüde kuvvetlendirmeyeçalışıyoruz. Referanduma böylesine uluslararası reaksiyon gösterilmesinin nedeni budur. “Hayır” kampanyasını yöneten Batı'daki oyun kurucularının kafasında Türkiye'yi küçültme planları vardır. Onlar aslında bu plana göre hareket etmektedirler. Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'ye karşı kurdukları tuzakla “Hayır” kampanyası aynı oyunun uzantılarıdır.
Biz, yüzyıllardır bu cepheyi bekliyoruz
Ülkemizin verdiği mücadele ortadadır, durduğumuz yer nettir. Yüz yıllardır hangi cephede duruyorsak, hangi ruhla hareket ediyorsak, hangi siyasi genetiğe göre pozisyon alıyorsak 16 Nisan'da da onu yapacağız.
Size tavsiyem; içerideki zihin karışıklığına itibar etmeden, sadece “Türkiyeli olma” ekseninde durun, ülkemizin verdiği büyük mücadeleyi iyi okuyun, Batı başkentlerinin oyununa gelmeyin.
Çünkü “Evet” demek sadece Cumhurbaşkanlığı sistemine evet demek değil, Selçuklu'dan, Osmanlı'dan gelen geleneğe “evet” demektir. O uzun tarih yürüyüşüne “evet” demektir. 21. Yüzyıl'ın Türkiye'sine “evet” demektir.
Zafer içeride, hezimet dışarıda hissedilecek
15 Temmuz'da verdiğimiz mücadeleyi daha ileriye götürmek, Türkiye'yi küçültme hesabı yapanlara Türkiye'yi büyütme kararıyla meydan okumaktır.
Unutmayın, Anadolu'da bin yıllık siyasi tarihi biz hep meydan okuyarak yazdık, el ovuşturarak, diz çökerek, yalvararak değil.
Yine öyle yapacağız.. Yola devam edeceğiz. Engelleri, krizleri aşa aşa yürüyeceğiz. Bu eşiği de geçecek, tarih yapmaya devam edeceğiz. Çünkü 16 Nisan bir büyük hesaplaşma günüdür, biliyoruz. Bu hesaplaşma Türkiye ile sınırlı değil, biliyoruz. Asıl oyun Türkiye dışında kuruldu, biliyoruz. O gün zafer içeride, hezimet dışarıda hissedilecek, onu da biliyoruz.