Gündem

Yeni Şafak: Erdoğan dışlandı, horlandı; yola onunla devam edenlerin birçoğu çekildi...

"Ona vesayet eden uluslararası sistem aslında onu yok etmek istiyordu"

12 Temmuz 2017 12:50

Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "yerleşik sistemin çok ağır baskıları altında yola çıktığını, dışlandığını ve horlandığını" iddia ederek "Erdoğan’ın mücadele ettiği şey, sadece Türkiye’nin yerleşik sistemi değildi. Ona vesayet eden uluslararası sistem aslında onu yok etmek istiyordu" dedi. 

Karagül, sözlerinin devamında şu ifadeleri kullandı: 

"Bu öyle bir savaştı ki, uzun yıllar içinde, saldırıların yöntemleri her değiştiğinde Erdoğan’la yola devam edenlerin birçoğu çekildi. Çünkü onu yok etmek için önce yalnızlaştırmak gerekiyordu. Buradan, kimlerin hangi amaçlarla yola çıktığı, hangi yönlendirmelerle yolda bıraktığı konusunda da tahminler yürütülebilir."

İbrahim Karagül'ün "Dünyayı değiştiren üç lider.. "Kraliçe’nin adamları” Hamburg’u yakıp yıktı"  başlığıyla yayımlanan (12 Temmuz 2017) yazısı şöyle:

18 Mayıs 2017’deki “Dünyayı değiştirecek üç lider: Putin, Erdoğan ve Trump” başlıklı yazıdaki cümleleri hatırlatarak başlayayım:

Güçlü liderlerin başını çektiği, yönettiği, şekillendirdiği yeni bir dünya oluşuyor. Devletler, kurumlar, siyasi söylemler, politik hesaplar, yerleşik sistem liderlerin gerisine düştü. Önceden liderler yerleşik sisteme göre şekil alırdı, yeni dönemde yerleşik sistemler liderlere göre biçimleniyor. Bu alanda en çarpıcı örnekler Putin, Erdoğan ve Trump’ın siyasi yürüyüşü, politik karakteridir.

Putin, Sovyetlerin dağılmasından sonra Rusya’yı yeniden toparladı, devleti yeniden biçimlendirdi, içerideki güç yapılanmasını yeniden tanımladı. Devleti dönüştürdü, milleti yeni Rusya ideali etrafında birleştirdi. İçerideki dönüşümü tamamladıktan sonra da küresel ölçekte oyun kurmaya, birçok merkez ülkeyi parmağında oynatmaya başladı. Küresel güç haritası üzerinde derin izler bırakacak icraatlara başladı. Uluslararası sistemi sersemletti, taşları yerinden oynattı.

Erdoğan içeride zaferi ilan etti: Şimdi hesap dışarıda!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerleşik sistemin çok ağır baskıları altında yola çıktı. Dışlandı, horlandı, yok edilmek istendi. Erdoğan’ın mücadele ettiği şey, sadece Türkiye’nin yerleşik sistemi değildi. Ona vesayet eden uluslararası sistem aslında onu yok etmek istiyordu.

Bu öyle bir savaştı ki, uzun yıllar içinde, saldırıların yöntemleri her değiştiğinde Erdoğan’la yola devam edenlerin birçoğu çekildi. Çünkü onu yok etmek için önce yalnızlaştırmak gerekiyordu. Buradan, kimlerin hangi amaçlarla yola çıktığı, hangi yönlendirmelerle yolda bıraktığı konusunda da tahminler yürütülebilir.

Erdoğan, hayatını ortaya koydu ve siyasi söylemiyle, iktidar anlayışıyla, çizdiği yol haritasıyla yerleşik sistemle mücadele ede ede bugünlere geldi. Türkiye’yi yeniden kurmaya, biçimlendirmeye dönük adımlar attı. İçerideki dönüşümde başarı sağladıkça dışarıda büyük adımlar atmaya çalıştı.

Erdoğan ve Putin’in gücü bu mücadeleden geliyor

Türkiye’yi geçmişin iddialarıyla geleceğe taşımaya, Soğuk Savaş döneminin “cephe ülke”sinden 21. yüzyılın “merkez ülke”sine dönüştürmeye çalıştı.

Sonuncusunu 15 Temmuz’da yaşadığımız çok sayıda iç ve dış müdahalenin üstesinden geldi. Cumhurbaşkanı, 16 Nisan referandumu ile içerideki büyük hesaplaşmayı kazandı, zaferini ilan etti.

Putin Rusya’yı yeniden yapılandırırken Erdoğan hem Türkiye’yi yeniden kurdu hem de yüz yıllık denetim sistemini dağıttı. Yani, büyük savaşı Türkiye’yi denetim altında tutan güçlere karşı verdi.

Erdoğan’ın da, Putin’in de gücü işte bu mücadeleden geliyor. İkisinin de ülkelerine, milletlerine yeni ufuklar çizmesinden, siyasi tarihi ülkelerinin lehine çevirmesinden geliyor.

Trump, Erdoğan ve Putin’in mücadelesini örnek alıyor

Bu iki lidere en son katılan ABD Başkanı Donald Trump oldu. Seçilene kadar mücadele etti, kimse tahmin etmezken o seçimleri kazandı. Ama yerleşik sistemle savaşı asıl seçimden sonra başladı. İstifa ettirilmesi, görevden alınması bile tartışıldı. Onun savaşı devam ediyor.

“Terbiye etme, evcilleştirme” planları şu ana kadar başarısız oldu. ABD içindeki hesaplaşma daha da büyüyecek. Birçok kelle alacak, hasar verecek. Ya yerleşik sistem Trump’ı rehin alacak, harcayacak ya da Trump ABD’yi dönüştürecek, ABD’nin eksenini değiştirecek.

Trump’ın mücadelesi Erdoğan ve Putin’in mücadelesiyle neredeyse tıpatıp aynı. Erdoğan, Putin modeli ABD’de de kendini gösterecek. Muhtemelen başka ülkeler de kendi liderlerini çıkarmayı deneyecekler. Liderlerin önde çok hızlı adımlarla yürüdüğü, devletlerin, kurumların, siyasi söylemlerin peşlerinden yetişmeye çalıştığı bir dünya var önümüzde.

Hamburg’da gördük: Dünya üç lider etrafında dönüyor..

Hamburg’daki G20 Zirvesi gözlemlerimin tamamı bu tespitlerin doğruluğunu teyit eder nitelikte oldu. “Dünyayı değiştirecek üç lider”i burada da gördük. Bütün zirve sanki üç lider üzerinden kurgulanmıştı. Konuşmaları, tavırları, ikili temasları, kendilerine uygulanan olağanüstü güvenlik protokolü, diğer liderlerin üçüne karşı ilgisi…

Hatta Hamburg’u savaş alanına çeviren protestocular bile bu üç lider üzerinden söylem üretiyorlardı. Çünkü sadece üçü yeni şeyler söylüyor, kokuşmuş uluslararası sistemi sorguluyor, güç haritalarına açık tavır alabiliyor, yeni küresel sistem çağrısı yapıyordu. Çünkü üçü de sözünü sakınmıyor, ülkeleri açıktan suçluyor/uyarıyordu. Güçlü liderlerin dünyasına girişi her hal ve sözleriyle ortaya koyuyorlardı.

Açık söylemek gerekirse, bugünkü uluslararası sistem bu üçü üzerinden şekilleniyor, bu üç lider üzerinden tartışılıyor. Kendilerine yönelen öfkenin de, sevginin de, saygının da kaynağı bu öncü nitelikleri, temsil ettikleri güçtür.

“Kraliçe’nin adamları Hamburg’u yakıp yıktı”

Zirvenin ev sahibi Almanya ise, olağanüstü güvenlik önlemlerine rağmen tam bir çaresizlik örneği yaşadı. Avrupa’nın her yanından akın akın gelen protestocular, G20 liderlerini protesto etseler de Almanya’nın acziyetini, çaresizliğini ortaya koydu. Uzunca bir süredir tartıştığım “Alman yalnızlaşması”na burada bir kez daha tanık oldum.

Hamburg’da konuştuğum hemen herkes, gösterilerin bu boyutta olmasını, organizasyon biçimini Almanya dışı güçlere dayandırıyor, hemen herkes “İngiltere faktörü”nü konuşuyordu. Kuzey bölgesi ile yeni bir yakınlaşmaya giren Londra, adeta AB’nin merkezini vuruyor, zayıflatıyor, tartışmalı hale getiriyordu.

“Kraliçe’nin adamları Hamburg’u yakıp yıktı” diyorlardı. Bu da Avrupa içi bölünmenin, ayrışmanın nasıl da çatışma alanına sürüklenebileceğinin apaçık işaretiydi.

Almanya’yı terörün anavatanı yaptılar!

Maalesef Almanya, hata üstüne hata yapıyor ve kendini “terörün anavatanı” haline getiriyor. Türkiye karşıtı ne kadar muhalif, ne kadar terör örgütü varsa baş tacı ediyor. Binlerce PKK ve FETÖ üyesini Türkiye’ye karşı kışkırtıcı bir tavırla korumaya aldı, alıyor. DHKP-C’yi ise doğrudan Alman istihbaratı yönetmektedir.

Gezi terörünü finanse edip yöneten Alman istihbaratı, umarım Hamburg’daki olaylardan biraz ders almıştır. Her eylemin artık içeride bir sonucu olacağını görmüştür. Çünkü Avrupa, Almanya artık zayıftır, çünkü dayandığı uluslararası güç bloku çatlamıştır. Korumaya aldığı örgütlerin bir gün başına nasıl bela açacağı, bu zayıf dönemde Avrupa içi bazı güçlerin de bu örgütleri fena halde kullanacağı Hamburg’da görülmüştür. Almanya, bu örgütlerin nasıl bir iç tehditolacağını hatta nasıl bir dış tehdide dönüşeceğini çok yakında görecektir.

“Olağanüstülükler Çağı” ve sürprizlere uyanmak

Gerçekten de “Olağanüstülükler Çağı”nda yaşıyoruz. Güçlü devletlerin daha ne zayıflıklarını göreceğiz! Hamburg’daki G20 zirvesi, yeni küresel güç haritasının nasıl şekillendiğine dair, görenler için, inanılmaz ipuçları sundu. Haritanın netleşmesi için sanıyorum çok beklemeyeceğiz… Sürprizlere uyanma ihtimalimiz çok yüksek..