Gündem

'Demokrasi dedik, Hasan Cemal'in yazamadığı bir ülke haline geldik'

Orhan Kemal Cengiz: Yazı odalarınızdaki hayaletleri inkâr etmeyin. Onlara yer açın. Varlıklarını inkâr ettikçe, büyüyen cüsseleri, bir süre sonra nefes alamaz hale getirecek

15 Mart 2013 13:20

Orhan Kemal Cengiz

(Radikal – 15 Mart 2013)

 

Hasan Cemal’in hayaleti

 

Bu günlerde gazetelerde köşe yazan yazarların, gazetelerdeki bürolarında, evlerindeki odalarında, bodrum katlarında, çatıdaki küçük odalarında ve oturup yazılarını başka nerede yazıyorlarsa oralarda, pek çok hayalet dolaşıyor. Tam şöyle afili bir yazı yazacakken, bu hayaletlerden birisi çıkıp geliyor. Odanın bir köşesine kuruluyor. Bu beklenmedik misafiri yok sayıp işimize devam etmek istiyoruz. O, odanın bir köşesinden bize bakıyor. Delici bakışlarını ensemizde hissediyoruz. Belki başka bir şey demek istiyorlardır, belki dostça bir sohbet için gelmişlerdir. Belki de içlerini dökmektir bütün dertleri. Ama bizim huzursuz vicdanlarımız, hep bir suçlama gibi algılıyor kederli bakışlarını, sanki hep hesap sorulmak isteniyor: “Biz yazamazken, sen nasıl bu kadar rahat yazabiliyorsun?”

Geçen gün yazı yazmaya kalktığımda baktım, Hasan Cemal’in hayaletiyle uğraşıyorum. Gerçi, o daha tam hayalet statüsüne kavuşmadı. Bizim eski siyah beyaz televizyonlarda bir gelip, bir toz zerreciğine dönüşen görüntü gibi, Hasan Abi’nin de yazarlığı bir gelip bir gidiyor. “Dinlendiriliyor” diyorlar, “Sonra gönderilecek” diyorlar. Ama hayalete dönüşen bu kadar çok yazardan sonra, Hasan Abi de hesap soranlara katıldı benim yazı odamda. Yazıya ara verdim. Hasan Abi’ye bir mail attım. “Demokrasi dedik dedik, sonunda dönüp dolaşıp Hasan Cemal’in yazı yazamadığı bir ülkeye geldik” diye yazdım ve onun yazamamasından duyduğum üzüntüyü belirttim. Hafiften vicdanımı rahatlatıp yazıma döndüm. Ama sonra baktım Hasan Abi’nin hayaleti tekrar odanın bir başka yerine kurulmuş gözlerimin içine bakıyor. Bir şey demiyor ama benim suçlu vicdanım ne demek istiyor acaba diye hızlı hızlı yorumlar yapıyor: “Sen köşe yazarısın Orhan Kemal, nedir bu şimdi, mail atıp, üzüntü belirtmek; neden yazmıyorsun bu konuda, konforun mu kaçıyor?”

Sahi, neden oturup her birimiz yazmıyoruz bu konuları? Uzun zamandan beri, tek tek köşe yazarları aramızdan sessiz sedasız bir şekilde ayrılıyorlar. Binbir bahane bulunuyor, vicdanlar rahatlasın diye. Kimisi açıkça söyleniyor, kimisi kapalı kapılar ardında: “Canım o da bu kadar maaş alıp, ana medyada böyle marjinal konular yazmaya kalkmasaydı”, “Çok PKK çizgisindeydi”, “E şimdi onunki eleştiri miydi canım, adam Başbakan’a açıkça hakaret ediyordu yani”, “Yeni dönemi anlayamadı”. Falandı, filandı, yani onları işten atanların ve attıranların hiçbir günahı yoktu. Bir de şimdi yeni moda çıktı, aslında Başbakan ya da hükümet hiçbir gazetecinin işten çıkarılmasını istemiyormuş, bütün bunlar işgüzar gazete patronlarının işiymiş. Öyle mi gerçekten? Beyler, böyle şeyleri söylerken elinizi vicdanınıza koyun lütfen. Eğer Başbakan, gazete patronlarının kraldan çok kralcılık yapıp, gazetecileri işten atmasından rahatsızsa, bir tek cümleyle bütün atmosferi değiştiriverir. ‘İklim değişir Akdeniz olur.’ Bunun böyle olacağını siz de çok iyi biliyorsunuz.

Yazı odalarımız, yazamayan arkadaşlarımızın hayaletleriyle dolu. Onların varlığını inkâr etmek için binbir bahane üretiyoruz. İnkâr ettikçe, vicdanlarımızdaki kara gölge daha da büyüyor. “Bir hayaletin varlığını inkâr etmek, sadece onun daha da büyümesine neden olur” der bir Grönland atasözü. Yazı odalarınızdaki hayaletleri inkâr etmeyin. Onlara yer açın. Varlıklarını inkâr ettikçe, büyüyen cüsseleri, bir süre sonra nefes alamaz hale getirecek. Tabii hâlâ biraz da olsa vicdanı kalanları...