21 Ekim 2014 14:56
YARSAV Başkanı Murat Arslan, 12 Ekim’de yapılan HSYK seçimlerinde hükümetin desteklediği Yargıda Birlik Platformu’nun (YBP) çoğunluğu sağlamasıyla “sıranın güce dokunan dosyaların kapatılmasına” geldiğini ifade etti. Murat Arslan’a göre, tasfiyenin ‘paralel yapı’yla sınırlı olmayacağının pek çok kanıtı var. Arslan, “Bir defa hukuk perdesi yırtıldığı için arkadan olacakları görmek zor olmayacak. Bu olgu tüm totaliter eğilimlerin ortak özelliğidir, önce meşruiyetini dayandırdığı düşman yok edilir ardından sıra tüm diğer muhaliflere gelir” dedi.
YARSAV Başkanı Murat Arslan’ın Birgün’den Sebahat Karakoyun’un sorularını yanıtladığı söyleşi şöyle:
HSYK seçimi iktidarın istediği gibi sonuçlandı. Önümüzdeki sürece ilişkin öngörüleriniz nedir?
Siyasi iktidar, yargı dışı alanlarda, alabildiğine nobran şekilde tek yönlü iradesiyle gerçekleştirdiği güç konsolidasyonunu, yargı içindeki sayısal gücünün sınırlılığını hesaba katarak bir ortaklık şeklinde gerçekleştirmek zorunda kalmıştır. Geçmişten bugüne yıprattığı kesimlere kırmızı karanfil uzatarak onlara ortaklık teklifinde bulunmuş, iktidara susuz kalmışlara iktidar, sicili bozuk olanlara aklanma, ekonomik sıkıntı içindekilere maaş zammı vaat ederek, diğerlerine de hukuk fakültesi diploması, yüksek yargı üyeliği, büyük merkezlerde çalışma gibi reddedilemeyecek tekliflerle bir koalisyon oluşturabilmiştir.
Diğer taraftan hükümetin, yargıyı yok etmeyle sonuçlanacak niyet ve eylemlerinden rahatsız olan kesimlerin de karşı bir cephe oluşturmasını engellemek için başta YARSAV olmak üzere tüm muhalifleri şeytanlaştırarak, bunlara yakınlık gösterebilecekleri tehdit ya da vaatle etkisizleştirerek etkin bir alternatif olabilme ihtimalini yine sıfırlamaya çalışmış ve hükümetin himayesinde oluşturulan bu koalisyon seçimde başarılı olmuştur.
Şimdi sıra, isteyenin istediğini elde etmesine, yasama ve yürütmeyi kontrol eden güce dokunan dosyaların tamamının kapatılması ve korktuklarından emin olabilmek için tüm toplumsal muhalefet odaklarının sindirilmesi karşılığında dağıtılacak olan ulufelerin paylaşımına gelmiştir.
Sanırım, burada pazarlık süreci “kazan kazan” şeklinde yürütülecektir. Önce iktidarın, seçim öncesi vaatlerini yerine getirmesi, buna karşılık HSYK’nin de yürütme ile uyumlu bir şekilde iktidarın istediği atamaları yapması ve yargının anahtarlarını patronun masasının üzerine koyması beklenmektedir... Senaryo buydu.
Peki gerçekten bu organizasyon yürür mü?
Bu biraz kendi deyimleriyle “ülkücü ve sosyal demokrat kontenjandan seçilen” üyelerin tavrına bağlı. Hükümetin oluşturduğu listeden seçime girerek kazanmalarının getirdiği minnet duygusuyla siyasi iktidarın aparatı olmayı seçerlerse; hukuk devleti, yargıç güvencesi, yargı bağımsızlığı, adil yargılanma gibi temel ilkeler özlenen değerler olarak sözlerde ve hayallerde yaşamaya devam edecektir. Keyfilik hukuku bir hukuk dalı olarak literatüre girecek, keyfiliğin dereceleri ve biçimleri üzerine çalışmalar yapılacaktır.
Her ne kadar başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere yüksek yargının duruşu çok fazla önem kazanacak olsa da etkisi sınırlı olacaktır.
Siyasi iktidar, Mısır’ın Sisi’sine nispet tüm muhalifleri yargı eliyle susturmaya çalışacaktır. Sisi de ilk önceleri Müslüman Kardeşler örgütüne karşı mücadeleden bahsediyordu. Şu an 40 bin kişi cezaevinde ve bunların bir çoğunun MKÖ ile hiçbir ilgisinin olmadığı biliniyor.
‘Cemaat yanlılarının tasfiyesinden’ söz ediliyor. Sizce ‘tasfiye’nin hedefinde yalnızca Cemaat kadroları mı yer alacak?
İlk etapta Cemaat kadrolarının tasfiyesi gündeme gelecektir. Bu kişilerden yasadışı iş ve eylemler yapanların yargılanması son derece doğal karşılanmalı. Suça karıştığı tespit edilenlerle ilgili gecikmeksizin işlem yapılmalı. Ancak bunu yaparken mutlak surette hukukun içerisinde kalmak durumundayız.
Topyekûn bir cadı avına hayır ama hukuk dışına çıkarak karar verenler, görevlerinde bağımsız hareket etmeyenler, vicdani kanaati dışında başka bir hiyerarşik ilişki içerisinde yargılama faaliyeti yürütenler ve tarafsızlığını yitirenler hak ettikleri muameleyi görmelidirler.
İkinci aşamada, sadece Cemaat yanlıları değil, kararları ve söylemleri yürütme eksenli olmayanların, hatta günlük çıkarlara hizmet etmeyenlerin hedefe konulması kaçınılmazdır. Bir defa hukuk perdesi yırtıldığı için arkadan olacakları görmek zor olmayacaktır. Bu olgu tüm totaliter eğilimlerin ortak özelliğidir, önce meşruiyetini dayandırdığı düşman yok edilir ardından sıra tüm diğer muhaliflere gelir.
Tasfiyenin paralel yapıyla sınırlı olmayacağının bir delili, yaratılmak istenen totaliter baskı yönetimine-İkinci Cumhuriyet’e geçişi sekteye uğratacak tüm demokratik fren mekanizmalarının bertaraf edilmesine çalışılmasıdır.
İktidarın şekillendirdiği HSYK 1. Dairesi’nin hazırladığı 2013 Haziran Kararnamesi ile, Twitter ve Youtube yasaklarını kaldıran, ÇED raporu olmadan yangından mal kaçırırcasına yürütülmek istenen havalimanı, HES ve bunun gibi devasa bütçeli akçalı işlerde yürütmenin durdurulması kararlarını veren, İstanbul’un siluetini bozan binalara yıkım kararı verebilen mahkemelerin başkan ve üyelerinin sürgün edilmesi, bu organizasyona biat etmeyen Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay başkanlarının açık şekilde hedef haline getirilmesi de amaçlarını ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan açılan yolsuzluk dosyalarının tamamının (Avrupa’nın en büyük adliyesinin trafosuna kedilerin girmesinin ertesi günü) delillerin yok olduğu- mevcut olmadığı gerekçesiyle kamuoyunun gözünün içine bakarak takipsizlikle sonuçlandırılması tasarlanan yargının ibretlik resmidir.
HSYK seçimlerinden önce “özlük haklarında iyileştirme” gerekçesiyle gündeme getirilen yasa önerisi görüşülmeden tartışmalı yeni bir düzenleme daha Meclis’e sunuldu. Bu teklifin yasalaşması durumunda yargıyı nasıl bir tablo bekliyor?
Yeni HSYK’nin oluşumunu ve bu yasaları bir bütünün parçaları olarak değerlendirmek gerekmektedir. Yani biri olmadan diğeri fonksiyonunu gereği gibi ifa edemez unsurlardır.
Polis devleti yasalarını uygulayacak, arzulanan yargıç ve savcının temini HSYK’nin görevidir. Milletin iradesini temsil eden yasama yasa yapacak, millet adına karar veren yargıçlar da bu yasaları uygulayacaktır. Yargıçlar yasalardan ibaret olduğu düşünülen yeni tip hukuk devletini sorunsuz yaşatacaklardır. İdeal hukuk düzeni!
Yargı çoğunluğun azınlığa tahakkümünün önündeki en güçlü mekanizmadır. Sözde çoğunluğun ürettiği hukuk, azınlığın haklarını hiçe sayacaktır. Böylece özgürlük ihlalleri yasalar ve yargıçlar eliyle hukuka uygun olarak yapılacaktır.
HSYK’de seçimle bir koalisyon yapılanmasının ortaya çıktığı söyleniyor, bu yapılanma HSYK’nin tam olarak hükümet kontrolünde olmaması sonucu doğurur mu?
Bu biraz kendi deyimleriyle ülkücü ve sosyal demokrat kontenjandan seçilen üyelerin tavrına bağlı.
Hükümetin oluşturduğu listeden seçime girerek kazanmalarının getirdiği minnet duygusuyla siyasi iktidarın aparatı olmayı seçerlerse hükümet açısından sorun yok. Ancak bu arkadaşlarımız seçim sürecindeki ittifaktan bağımsız, HSYK’nin varlık nedenine uygun olarak hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı adına hareket ederlerse hükümetin endişeleneceği çok husus var. Dolayısıyla, bu konsorsiyum içerisinde seçilmiş üyelerin önünde iki ihtimal var. Ya bu kurucu iradeyle uyum içinde beklenen tasarrufları, operasyonları yürütecek bir savaşçı ekip oluşturacak ve toplumsal muhalefetin tamamıyla sindirilmesine hizmet edecek ya da önemli mahkemelere yapacağı atamalarda, hem toplum içinde hem devlet içinde hem de hükümet içinde örgütlenerek, kendilerine haksız çıkar sağlayan tüm menfaat şebekelerinin üzerine cesaretle gidebilecek, tarafsızlığı ve bağımsızlığı konusunda şüphe uyandırmayacak olan yargıç ve savcılara görev vererek ve sonuna kadar da arkasında durarak toplumun kaynaklarının israfını ve demokratik devletin zayıflatılmasını, bir zümrenin egemenliğine dayalı otoriter bir düzenin oluşmasını engelleyecek bir büyük irade ortaya koyacaklar.
Birinci yola girildiğinde haramiler hazinelerinin kapısına sadık hizmetçiler koymanın huzuruyla yağma düzeninde yeni bir evreye geçerek tersine mutasyonu tamamlayacak.
İkinci yol seçildiğinde ise toplum ve devlet bir büyük arınma sürecine tanıklık edip, bu arınmanın önünü açtığı için yargıya hak ettiği itibarı verecek ve seçilmiş HSYK üyeleri, gerçek bir demokrasi olma yolunda verdiği hukuk kavgasıyla saygı göreceklerdir.
Şu ana kadarki gelişmelere baktığınızda hangi yol seçileceği belli sanırım…
Evet, şu ana kadarki gelişmeler ışığında çok umutlu olduğumu söyleyemem. Çünkü mevcut yapı ilkeler ve değerler üzerine kurulmadığından, aslında farklı fikirlerden oluşan bir koalisyonun varlığından bahsetmek mümkün değil. Özellikle unvanlı kadrolara yapılacak atamalarda sorunlar yaşansa da resmin bütününde bir uyumsuzluk beklenmemelidir. İlkeler yokluğunda çatışacak tek şey gündelik menfaatlerde yaşanacak anlaşmazlıklar olacaktır. Bu da al gülüm ver gülüm hesabıyla aşılacaktır.
Hükümet açısından HSYK’de farklı düşünceden insanların olması bir problem oluşturmaz. Menfaatler paylaşıldığı sürece ortak paydada birleşilecektir. Tersi bir durum ortaya çıksa bile yani koalisyonun çatırdaması söz konusu olsa bile HSYK’nin temel amaçlarına hizmet edecek, yani yargıç bağımsızlığının temini, hukuk devleti ve adil yargılanma ilkelerin hayata geçirilmesi gibi asıl ve nihai amaçlar açısından bir gelişme beklenemez. Yani iki yanlış bir doğru etmez.
Tarafsız olması gereken yargı üzerinde bu tür tartışmaların yaşanıyor olmasını, yürütmenin yargıyı da kontrolünde tutmak için her türlü girişimde bulunmasını bir hukukçu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Keşke bu durumun aslında hukukçulardan çok ulusun sorunu olduğu kavranılabilseydi. Keşke bu işin ucunun topluma dokunacağı görülebilseydi. Keşke bu durumun tüm demokratik süreçlerin, cumhuriyet kazanımlarının, AB süreci gibi çağdaşlaşma çabalarının, özgürlük mücadelesinin başlıca tehdidi olduğu algılanabilseydi. Keşke yargıçlar kadar, barolar başta olmak üzere üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin sesleri daha çok çıkabilseydi. Burada önemle hatırlatılması gereken husus; yukarıda bahsi geçen tehlikenin sadece bu hükümete özgü bir olgu olmadığıdır. Yürütme erki her zaman kendi yargısına sahip olmak ister. Bu yüzdendir ki kuvvetler ayrılığı tüm çağdaş devlet düzenlerinin en temel öğesidir. Aslolan kuvvetler arasında dengeye dayalı işbirliğinin sağlanmasıdır. Bu noktada yargıçlara çok önemli sorumluluklar düşmekle birlikte yargıçların da yalnız bırakılmaması, başta halkın ve sivil toplumun desteğinin sağlanması gerekmektedir. Yaşanan bunca şeye rağmen inanıyorum ki, temel üç erkten biri olan bağımsız yargı erkinin hukuk devleti olma yolunda göstereceği kararlı duruş sayesinde, toplumun ve devletin tüm unsurları, Anayasal düzene darbe yaparak, yargıyı fonksiyonsuz bırakma ve bu şekilde zümre egemenliğini kurma niyetini dışa vurmuş olan yapılara karşı yekvücut olarak harekete geçecek ve sistemin yürümesi gereken istikamete yönlendirilmesini sağlayacaktır. Ulusun iradesini zehirlemek suretiyle felç ederek, ulusal birliğin ve bütünlüğün parçalanmasına çalışanların elleri bir kez daha boş dönecektir. Irka dayalı bir milliyetçiliği değil, “yurt milliyetçiliğini” ilke edinen ve sahip olduğu farklı renkleri, desenleri bir güzellik olarak aksettirebilen toplumumuz içinde, böylesi bir kaosu bir kez daha yaratmaya kimse cesaret edemeyecektir. YARSAV bir yargı örgütü olarak bu süreçte üzerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmiştir. HSYK seçim sürecinde asıl olan, ilkelerini çiğnemek pahasına üye seçtirmek değil, yargının içinde bulunduğu olumsuzlukların ortadan kaldırılmasına hizmet edecek bir HSYK’nın oluşmasını sağlamak ve adil ve şeffaf bir süreçte yürütülmesi için seçimin temel ilkelerini ve standartları belirlemekti. YARSAV’ın ulusal ve uluslararası arenada dile getirdiği ve kamuoyunun gündemine taşıdığı bu standartların diğer adaylarca da benimsenmesi ve bunları gerçekleştirmeleri yönünde bir istenç oluşturmak ve bu idealleri onların da savunabilmesini sağlamak bir diğer amaçtı. Yargı örgütü olarak biz bu temel ilkelerin ve uygulamaların takipçisi olmaya devam edeceğiz.
© Tüm hakları saklıdır.