Söyleşi

Yandaş olmak zor, güzel bir şey değil

Yeni Şafak Yazarı Fehmi Koru, İlhan Selçuk'un silahlı terör örgütü yöneticisi olduğuna inanıyor mu? Yandaş olmak neden zor? sorularını yanıtladı.

03 Şubat 2010 02:00

SELİN ONGUN / T24

[email protected]



Biz akıl veriyoruz, Başbakan istemiyor, bence yanlış yapıyor

Yeni Şafak gazetesi yazarı Fehmi Koru,T24'ün sorularını yanıtladığı söyleşinin dün yayımlanan bölümünde,  “İktidar-medya”, “İktidar-cemaat”  ilişkilerinin Başbakan'ın tabiatını anlamadan analiz edilemeyeceğine dikkat çekmişti.

Koru, söyleşinin bugünkü bölümünde bir iç parantez daha açtı:

“Hükümet ve medya ilişkilerinden sorumlu bir bakanlık olsa Tayyip Bey, medyayı hiç tanımayan bir siyasi yol arkadaşını alır, oraya sorumlu bakan yapabilir.  Ama, Ahmet Davutoğlu örneğinde olduğu gibi, dışarıdan bir gazeteciyi asla oraya tayin etmez. Medya bu ince ayrıntıyı anlamıyor.”

İlhan Selçuk'un silahlı terör örgütü yöneticisi olduğuna inanıyor mu? Yandaş olmak neden zor? Hükümete “limitsiz destek” manşetleri nasıl bir ruh haliyle atılır? Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet'in yayın yönetmenliğini bırakması aslında ne operasyonu? Özkök'ün gidişine sevindi mi? Başbakan ve Doğan grubu arasındaki Al Capone krizi nasıl biter? Yeni Şafak nasıl Hürriyet'leşir?

Fehmi Koru, www.t24.com.tr için sorularımızı yanıtladı.


‘Terör örgütü üyesi yakıştırmasının oturmadığı tek kişi İlhan Selçuk değil’


- İlhan Selçuk sizce silahlı  terör örgütü üyesi mi?

Orada “Silahlı terör örgütü  üyesi” yakıştırmasının üzerine hiç oturmadığı  tek insan İlhan Selçuk değil, başkaları da var.

- Kimler onlar?

Şimdi adlarını tek tek saymam mümkün değil. O dava zaten sadece ellerine silah alan insanların bir araya gelerek kurdukları bir örgütün davası değil. O örgütün değişik görevler üstlenmiş elemanları var ve bu kişiler de şu an yargılanıyorlar. Bu sürecin sonunda kim silahlı mücadele istemiş, kim akıl vermiş, kim temas kurmuş; bunların hepsi karara bağlanacak. Ben inşallah İlhan Selçuk’un o davadan aklanmasını temenni ederim. Mesleğin en eskilerinden biri kendisi,  böyle bir yafta tabii hoş değil. Ama bir dönem yakınında olan arkadaşlarının yazdığı hatıralardan biliyoruz ki İlhan Selçuk 1971 yılında darbe hazırlıkları içinde yer almış bir insan.

- Türkan Saylan'ın gözaltına alınmasını  eleştirmiştiniz. Ergenekon davasına dair içinize sinmeyen başka konular var mı?

Mahremiyet unsuru taşıyan telefon konuşmaları  ve yazışmalar için “Keşke olmasaydı” diyorum. Ama bu kadar dar bir kadro ile böylesine geniş kapsamlı bir davada bu tip aksaklıkların olması da doğal.


‘Radikal’i merkez medyanın dışında tutuyorum'


- Taraf’ın Balyoz dosyasının takibinde yazdığınız yazıda gördük ki, yine konuyu bir şekilde Aydın Doğan’a getirmişsiniz...

“Darbenin ilk günü gözaltına alınması planlanmış 36 yazar arasında 2003 yılında Doğan Medya Grubu'nda çalışan tek bir kişi bile yok. Buna ne diyorsunuz Aydın Bey?” dedim, doğru. Murat Belge ve Perihan Mağden Radikal’deydi, ama ben Radikal’i “merkez medya” denen grubun içinde tutmuyorum.

- Soru şuydu; siz neden sürekli “Buna ne diyorsunuz Aydın Bey” yazıları yazıyorsunuz?

Medyanın içinde olup bitenler beni yakından ilgilendiriyor. Eskiden medya siteleri yokken ve medya analizleri yapılmazken kulis sütunumu, bu amaçla daha sık kullanırdım. Hatta medyadaki kimi gelişmeler ilk kez benim sütunumda yer alırdı. Sonra medya içindeki neredeyse herkes arkadaşım, yani bir insanı tanımadan,  bilmeden yazıyor değilim.

- Aydın Doğan’la ne zaman tanıştınız?

Herhalde en az 10 -15 yıl öncesine dayanan bir tanışıklığımız var. Ama o patron olduğu için, farklı bir kategori. Az önce “Tanımadığım insanı yazmam” derken Aydın Bey’i kastetmedim.


‘Ahmet Çalık, henüz kendi medyasına sahip değil, aldığını sürdürüyor’


- “Bu adam neden sürekli Aydın Doğan’a tavsiyede bulunuyor?” sorusunun karşılığı nedir sizde?

Türkiye’nin bir numaralı medya patronu, en etkili medya grubunun patronu, en çok izlenen kanalın patronu, reklam pastasından en fazla pay alan grubun patronu. Aydın Doğan’ı değil de kimi yazacağız?

- Söyleşinin dün yayımlanan bölümünde geçmişte siyasiler ve medyadan isimlerin sağlıklı olmayan ilişkilerine işaret etmiştiniz. Şimdi bugün Aydın Doğan- Mesut Yılmaz ilişkisini eleştirirken Ahmet Çalık’ın kamu bankalarından aldığı krediyi, Ethem Sancak’ın “Başbakan’a sevdalıyım, o benim idolüm” sözlerini atlamıyor musunuz?

Ethem Sancak o sözü söyledi diye kendisine akan kaynaklar olduğunu düşünmüyorum. Diğer yandan ben sadece Aydın Doğan yazmadım ki, Dinç Bilgin hakkında da çok yazdım.

- Niye Çalık ve Ethem Sancak yazmadınız?

Ethem Sancak patronluğu daha yeni öğrenirken, hisselerini başkalarına sattı. Orada o dönem bir şeyler söylenebilirdi, evet. Ahmet Çalık’ın ise henüz kendi medyasına sahip olduğu kanaatinde değilim.

- Ne açıdan?

Aldığını devam ettiriyor. Büyük  çapta bir değişiklik yapmadı. Orada eleştiri yeni hiçbir şey yapılmaması yönünde olabilir.


‘Çalık olayında kamu bankası olması problemli gibi gözüküyor, ama...'


- Kamu bankalarından alınan kredi, yazı konusu olmayı hak etmez mi?

Neticede kamu bankalarından alınan kredi olayında faiz cari faiz, şartlar başkalarına verilen şartlar. Kamu bankası olması belki problemli gibi gözüküyor. Ama Ahmet Çalık düzeyinde bir işadamı dünyanın her tarafında o kredileri istediği bankadan alır. Eğer Çalık bunu özel bankalardan alamadıysa özel bankalara birileri tarafından kredi vermemeleri yönünde telkin olduğu kanaatindeyim. Bunu araştırsak çıkacak şey budur.


‘Benim ‘yandaş medya’ kompleksim yok, ama yandaş olmak zor iş’


- Sizin “yandaş medya” kompleksiniz var mı?

Yok, bende hiçbir kompleks yok. Ama yandaşlık zor bir iş. Güzel bir şey değil.  Yandaş olmak muhalif olmaktan çok daha zordur.

- Nedir zorlukları?

Tanımı gereği; birisiyle aynı  yola bakarak gidiyorsunuz ve kendinizi hep ona bakarak ayarlıyorsunuz. Muhalif olmak ise serbest olmak, kafanıza göre takılmak, demek. 

- Yeni Şafak’ın işi zor mu yani?

Ben Yeni Şafak’ı diğerlerinden ayrı  tutuyorum. Biz hakikaten kafamıza göre takılabiliyoruz. Hükümeti değil, tabanı baz alıyoruz kendimize.

- Şimdi siz “taban” deyince aklımıza Star gazetesinin “Emekliye sürpriz zam” manşeti geldi. Başbakan’ın bu tip manşetlere “Siz abarttıkça bana yandaş medya yaratıyorsun diye yükleniyorlar” demesi ütopik midir?

Tam olarak ne diyordur; bilemem. Ama bir şeyler diyordur herhalde.

- Peki bu “limitsiz destek manşetleri”  nasıl bir ruh hali ile açıklanır?

Bence böyle bir manşetle Özkök’ün “Gardımı indiriyorum” yazısı arasında da bir fark yok. Aynı şeyler. Herkes kendini bir yere konuşlandırıyor. Olay bu.


‘Milliyet’ten teklif gelirse değerlendiririz’


- Taban demeyin; siz kendinizi nereye konuşlandırıyorsunuz?

Biliyor musunuz; bunca yıldır aynı  çizgi üzerine inşa ediyorum ben yazılarımı. Zaten bu yüzden kızıyorlar bana, bir açığımı bulsalar, oradan yüklenip işimi bitirecekler.

- Koza Milliyet’i alırsa geçer misiniz?

Bana böyle bir teklif gelmedi henüz. Gelirse değerlendiririz.

- Özkök’ün yayın yönetmenliği döneminde yazarlık teklifini kabul etmediğinizi biliyoruz. Şimdi tekrar gelse o teklif?

Gelsin bakalım önce o teklif.


‘Ertuğrul Özkök’ün birbiri ardına o kadar hata yapıp kalması anormaldi’


- Ertuğrul Özkök’ün yayın yönetmenliğini bırakması  ne operasyonuydu sizce?

Yayın yönetmenliği başka koltuklardan farklıdır. Dünyada 20 yıl yayın yönetmenliği yapan bir başka örnek var mıdır? Siz bunca yıl orada oturursanız burnunuza bir naftalin kokusu gelmeye başlar. Çok başarılıysanız bu kokuyu yedi sekiz yıl duymazsınız...

- Hangisi daha gerçekçi; hükümet operasyonu mu, naftalin kokusu mu?

Önce şunu söyleyeyim; “Başbakan istemiyordu ondan gitti”ye katılmıyorum. Ben Özkök’ün birbiri ardına o kadar yanlış yapıp, kalmasını anormal buluyorum. Her şey olup bittikten, iş işten geçtikten sonra müdahale edildi.


'Özkök benim arkadaşım, sohbetinden zevk alınacak insandır'


- Özkök’ün yayın yönetmenliğini bırakmasına sevindiniz mi siz?

Yoo Ertuğrul Özkök benim arkadaşım. Niye sevineyim niye üzüleyim; beni ilgilendiren bir şey değil bu.

- Ama bu cevap yazılarınızla hiç  tutarlı değil?

Gayet tutarlı. Bunu da şimdi sorduğunuz için söylüyorum. Ertuğrul Özkök, Hürriyet gibi bir gazeteyi yönetti, birbiri ardına hatalar yaptı. Ben diyorum ki, “Onun patronunun yerinde olsam ikinci hatada müdahale ederdim.” Ama etmediler, bugüne kadar getirdiler. Daha fazla sürdürülecek hali olmadığını anladığı için en sonunda patron müdahale etti. Emin olun; benim Özkök ile kişisel bir sorunum yok. Hatta Ertuğrul beraber seyahatlere gidilebilecek, sohbetlerinden zevk alınabilecek bir insan benim için.


‘Sitcom gazeteciliği bugün yazdığını yarın unutmaktır’


- Gazeteci Ertuğrul Özkök nasıl biri?

Ben onu Türkiye’nin önemli bir dönemecinde, tercihlerin hep demokrasiden yana olması gerektiği bir süreçte, bu tercihi yapmayan bir yayın yönetmeni olarak gördüğüm için eleştirdim. Yoksa bana ne, isterse 100 yaşına kadar Hürriyet’i yönetsin. O, “411 el kaosa kalktı” dediği gün, ülke kaosa girdi. Buna kimsenin hakkı yok. Mesele budur. O manşeti atabilen insan benim gözümde ülkenin geleceğini karartmaya kararlı bir insandır. İstediği eleştiriyi yapsın ama o manşet olmaz. Söylediğim budur. Diğer nokta; sitcom gazeteciliği meselesi. Sitcom gazeteciliği bugün yazdığını yarın unutmaktır. Everybody Loves Raymond’ın bugünkü bölümünde çocuklar kek seviyordur; üç ay sonra kekten nefret ederler. Sorun değil; çünkü nasıl olsa unuttunuz. Burada ise bugün yazılan yarın unutuluyor. Dün yazdığınız önemli değil, çünkü bugün yepyeni bir bakış açısı getiriyorsunuz. Bugün “Gardımı indiriyorum” diyor, bir gün öncesine kadar “Bu hükümet gitmelidir” diyordu.


‘Özkök’ün alter egosuyum; sabah ilk işi benim yazılarımı okumak’


- Siz Özkök’ten hazzetmiyorsunuz ama diğer yandan hayranlık da duyuyorsunuz. Doğru mu?

Kendisine hayranım; ben onun alter egosuyum. Yazdımdı bunu. Sabah kalktığında ilk işinin benim yazılarımı  okumak olduğunu düşünüyorum.

- O da sizin için aynı  şeyi düşünüyor olmalı?

Ben mecburen önce Oktay Bey’i okuyorum sonra Özkök’ü. (Gülüyor) Ama o eminim gece yarası kalkıp, bizim gazetenin internet sayfasından benim o günkü yazımı  okuyordur. Zaten ondan geceleri geç yatıyor.

- Fehmi Koru ve Özkök’ün meselesi güç mü; nedir derdiniz?

Ben 100 bin zor satan bir gazetenin sıradan bir yazarıyım. Benim ve onun arasında nasıl bir güç yarışı  olabilir? Türkiye’nin en büyük medya grubunun sadece yöneticisi değil aynı zamanda grubun da yöneticilerindendi Ertuğrul Özkök. Böyle bir insanla benim nasıl bir güç yarışım olabilir?


‘Medya Tayyip Erdoğan’ı anlamadığı sürece  Al Capone krizi bitmez’


- Al Capone krizi bitti mi sizce?

Hükümetle medya arasındaki sorun, medyanın Tayyip Erdoğan’ı anlamamasıdır.

Tayyip Erdoğan herkesi bulunduğu yere göre kategorize ediyor. Örneğin geçmişte kendisiyle aynı yolda yürümüş bir gazeteci onun için yine de gazetecidir.  O kişi yakını bile olsa onu kendisi ile iktidarın ortağı haline asla getirmiyor. Peki kendisine uzak olanlar hakkında ne düşünüyor; onları da asla kendiyle içli dışlı olabilecek insanlar olarak görmüyor. Medya bunu görmezden gelirse ve illa “Bana yakın olsun, benimle yakınlaşsın” derse bu kriz hiçbir zaman bitmez.


‘Milletvekili adaylığı teklif aldım. Her iki seçimde de reddettim’


- Başbakan’ın kategorilerinden bahsedince siz,  “Başbakan, Fehmi Koru’yu hükümet ve medya ilişkilerinden sorumlu bakan yapsa da Koru rahatlasa” şeklinde düşünenlere kızar mısınız?

Ben geçmişte siyasete girmek için milletvekili adaylığı teklif aldım. Her iki seçimde de bunu reddettim. Gazetecilikten çok memnunum, işimi önemsiyor ve seviyorum. Ama medyanın anlamadığı şu; öyle bir bakanlık olsa bile Başbakan bu fonksiyonu ne bana, ne de bir başka gazeteciye verir. Gerçekten Tayyip Bey’i anlamakta zorlanıyor insanlar. Medyayı hiç tanımayan bir siyasi yol arkadaşını alır, oraya sorumlu bakan yapabilir. Ama Ahmet Davutoğlu örneğinde olduğu gibi, dışarıdan bir gazeteciyi asla oraya tayin etmez. Medya bu ince ayrıntıyı anlamıyor. Dolayısıyla Başbakan ve medya arasındaki sorun ne zaman bitecek; gazeteciler kendilerini gazeteci gibi konuşlandırdığı zaman.

- Sizce Başbakan gazetecilere “Sevsinler seni” diye bağırmaktan vazgeçip, medyanın eleştiri yapma hakkı  olduğunu ne zaman anlayacak?

Yaptığınız atfı Başbakan bana söyledi, evet. Peki ne oldu; ertesi gün eleştirimi yine yaptım. Benim onu eleştirmeye hakkım varsa onun da beni eleştirmeye hakkı var.


‘Akif’e söyledim, spiker Bahar Feyzan’ı işten atmakla yanlış yaptı’


- Spiker Bahar Feyzan'ın, kendisini en çok “kolonya kokulu konukların zorladığını” söyleyince Kanal24’teki işinden atılmasından rahatsız oldunuz mu siz?

Ben Akif’e (Akif Beki) söyledim; yanlış yaptı. Böyle bir şey yapmasına ne gerek var?  Diyelim ki o sözü kasıtlı olarak söyledi; bunda gocunacak bir şey yok. (İ-phone’undan babası Muzaffer Koru’nun İzmir’deki tarihi kolonya dükkânında çekilmiş siyah-beyaz fotoğraflarını gösteriyor). Bakın bu resimde babam ve amcam var; 1950’lerde İzmir Kemeraltı’ndaki dükkânımız. Şimdi ben “kolonya kokulu” lafına niye takılayım? Ama bunu aşağılamak için kullananlara da Mevlana'dan bir öyküyle yanıt verdim; Bir adam bayılıyor. Yardım için yanına yaklaşanlar, “Hemen kolonya getirin” diyor. Baygın adama kolonya koklatıyorlar; ayılmıyor. Limon koklatıyorlar yine ayılmıyor. Uzaktan biri sesleniyor; “Bu adam debbağ (deri tabaklayan), tezek getirin ancak öyle ayılır.” Ve adama tezeği koklayınca kendine geliyor.


‘Oray Eğin’in ‘Fehmi Koru' yazıları Özkök’ün direktifiyle kaleme alınıyor’


- Oray Eğin’in “kolonya kokulu Fehmi” ifadesine verdiğiniz cevap bu mu?

Bunu yazmıştım. Bakın fikir münakaşası  yaparsınız; bunu anlarım ve severim de üstelik. Ama burada şu var; siz başka biri ile polemiğe giriyorsunuz aradan birileri çıkıyor ve durmadan gerçek olmayan suçlamalarda bulunuyor. Bu aradan çıkanların sonra bir biçimde Ertuğrul Özkök ile ilintili olduğunu anlıyorum. Açıkçası bunu da  Ertuğrul’a (Özkök) yakıştıramıyorum.

- Ama şimdi bu söylediğinizden sanki Oray Eğin’in “Fehmi Koru” yazılarının  Özkök’ün direktifiyle kaleme alındığı  gibi bir şey çıkıyor. Bunu neye dayandırarak söylüyorsunuz?

Evet, farklı bir şey söylemedim. Bir örnek; Oray Eğin’in Hürriyet’teki Özkök özel gecesine katılan “tek misafir gazeteci” olduğunu kimden öğrendik?

- Şimdi de topu Ahmet Hakan’a attınız?

Ben topun nasıl döndüğünü söylüyorum. Siz biriyle fikir tartışması yapıyorsunuz. Sonra aradan bazı sesler çıkıyor. Ne yapıyor bunlar; hakkınızda gerçek olmayan iddialar yazıyorlar. Belden aşağı vuruyorlar.


‘Onların imkânları bizim kadroda olsa Yeni Şafak da Hürriyet’leşir’


- “Hürriyet ile uğraşacağına Yeni Şafak'ı Hürriyet yap”  tonundaki yazıları belden aşağı vurma kulvarına dahil ediyor musunuz?

O başka bir tartışma. Ama orada da unutulan şu ki; Hürriyet önemli bir dönem basında çok büyük bir boşluğu doldurduğu için Hürriyet. Bugün Hürriyet'in başında kim olursa olsun 300 bin satışı garanti. Bu o gazeteyi çıkaran ya da o köşede yazan çok yüksek fikirli biri olduğu için değil, Hürriyet önemli bir mirasın üzerine oturduğu için böyle.

- “İslamcılar-muhafazakârlar habercilikte becerikli değil” görüşüne “Şu noktada katılıyorum” demeniz mümkün mü?

Değil, bugün açıkçası ben habercilik konusunda Yeni Şafak ve diğer gazeteler arasında fark görmüyorum. Herkes kulvarı, imkânı el verdiği kadar bir şeyler yapıyor. Ama Hürriyet'in imkânlarına buradaki kadro sahip olsa, mirastan kaynaklanan o hazır okur olsa, bu gazete de Hürriyet’leşir.