Irak'ta ele geçirdiği bölgelerde hilafet ilan edip adını İslam Devleti olarak değiştiren IŞİD bugün Alman basınında bir numaralı konu. Alman hükümetinin örgütle mücadelede Iraklı Kürtlere destek için silah yardımına yeşil ışık yakması yoğun tartışmaları beraberinde getirdi. Bunun nedeni ise Almanya’nın kriz ve çatışma bölgelerine silah göndermeme ilkesi. Bu ilke Kuzey Irak konusunda çiğnenmiş olacak.
Westfalenpost gazetesi bu endişelerden yola çıkarak Kuzey Irak’a silah yardımının istisna olarak kalması gerektiğini belirtiyor. Hagen kentinde yayımlanan gazete şu soruları yöneltiyor: Peki Iraklı Kürtlerin yeni dostu PKK, tam da kendisine karşı NATO müttefikimiz Türkiye'yi desteklediğimiz teröristler değil miydi? Bağımsız bir Kürdistan mı istiyoruz? Peki hangi sınırlar içinde? Kuzey Irak’a yapılacak silah sevkiyatı sadece insan hayatını korumak üzere bir istisna olarak kalmalıdır. Bu istisnai durumu vurgulamak için hukuken gerekli olmasa bile bir Federal Meclis kararı, siyasi açıdan yararlı olacaktır.”
Lausitzer Rundschau da benzer endişeler taşıyor, Kürtlere silah yardımının çeşitli soruları ortaya attığını belirtiyor ve ekliyor: “İslam Devleti kasaplarına karşı başarılı bir savaşın ardından ne olacak? Alman silahları Kürtlerin devlet ilan edip Irak’tan kopmasını ve böylece Irak’ın dağılmasını hızlandırır mı? Peki ya Kürtler bu silahları NATO müttefiki Türkiye’ye doğrultursa?”
Nordbayerischer Kurier gazetesi de “Kürtlerin silahları günün birinde Almanya’nın müttefiki Türkiye’ye karşı kullanmayacağını kim garanti ediyor?” diyor ve Alman hükümetini şu sözlerle uyarıyor: Cin şişeden çıktı. Dünyada daha fazla sorumluluk üstlenmek silah sevkiyatı yapmakla bitmez. Bu sadece başlangıç noktasıdır.”
Braunschweiger Zeitung da benzer endişeleri dile getiriyor ve Kürtlere silah sevkiyatının Irak’ta istikrarsızlığın sürmesi riskini artırdığını belirtiyor. Yorum özetle şöyle: Bu silahların kimin elinde kalacağını kimse kontrol edemez. Kimse Kürtlerin bu sayede kendi devletlerini kurma taleplerinin güçlenmesini engelleyemez. Peki bu durumda insanların katledilmesine, devasa bir bölgenin radikal İslamcıların eline geçmesine seyirci mi kalacağız? Hayır. Almanya bir yanda Suriye’deki IŞİD’cilere desteğini sona erdirmesi için Türkiye’yi ikna etmeli. Diğer yanda da BM’nin nihayet harekete geçmesi için çalışmalı.”
Westdeutsche Allgemeine Zeitung da silahların yanlış ellere geçmesini kimsenin engelleyemeyeceğini belirtiyor ve "Olası bir Kürt devleti, Irak’ın bütünlüğü ve Türkiye’ye yönelik tehditler açısından Kürtlerin güçlenmesi ne tür sonuçlar doğurur?" sorusunu soruyor. Essen kentinde yayımlanan gazete bir başka soruna da dikkat çekiyor ve ekliyor: "Dost-düşman şablonunun ne kadar kırılgan olduğuna dair geçmişte yeterince örnek var. Bugün Batı tarafından desteklenenler yarın bir tehdit haline gelebilir. Afganistan, Suriye ya da Irak, silah sevkiyatının sonuçlarını kestirebilmek için siyasi durumun hızla değişebileceğinin kanıtıdır. Gazete İslam Devleti örgütünün fanatiklikten beslendiğini, ama bunun tek başına savaşçıların karnını doyuramayacağını kaydediyor ve Batı’nın örgüte para ve malzeme sağlayan yerlere odaklanması gerektiğini kaydediyor. Adres olarak da Katar ve Arap ülkelerindeki güçlü Sünni aşiretleri gösteriyor.
Türkiye’de Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine kim Başbakan olacak? İşaretler Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nu gösteriyor. Süddeutsche Zeitung da yorumunda bu olasılığı ele alıyor:
“Davutoğlu, muhtemelen parti ve hükümet başkanlığına yükselerek, Erdoğan’a sadakatinin ödülünü alacak. Dışişleri Bakanı olarak son yıllarda ülkesini bölgesinde faal bir oyuncu haline getirmek için çabaladı. Bu vizyon Erdoğan’ın Türkiye’yi kendi ayakları üzerinde duran bir güç merkezi haline getirme hayaline uyuyordu. AB ile ilişkilerde ise Davutoğlu o kadar azim göstermedi. Bir zamanlar Türkiye’nin önemli bir partneri olan İsrail ile ilişkiler sarsıldı. Diğer Ortadoğulu komşularla da. İslamcı muhafazakar AKP’nin zirvedeki yeni kişiyle en geç haziran 2015’te yapılacak meclis seçimlerinde kitleleri eskisi gibi coşturması kolay olmayacak. Bu her şeyini Erdoğan’a bağlayan AKP’nin bunun karşılığında ödemek zorunda kalacağı bedel olsa gerek.”