Gündem

Vergilerin hesabının sorulamadığı rejimin adı demokrasi değildir

Berkan, "İktidarların vergilerin nasıl harcandığının hesabını tam olarak vermediği rejimlere demokrasi denmez" dedi.

29 Ekim 2011 03:00

T24 - Hürriyet gazetesi yazarı İsmet Berkan, 1999 Marmara Depremi sonrası "geçici" olarak yürürlüğe giren ancak AKP hükümeti döneminde zorunlu hale gelen vergilerin nereye harcandığı tartışmasının ne kadar gerekli olduğunu söyledi. Berkan, "İktidarların vergilerin nasıl harcandığının hesabını tam olarak vermediği rejimlere demokrasi denmez" dedi.


İsmet Berkan'ın Hürriyet'te "Vergilerin hesabının sorulamadığı rejimin adı demokrasi değildir" başlığıyla yayımlanan (29 Ekim 2011) yazısı şöyle:


Vergilerin hesabının sorulamadığı rejimin adı demokrasi değildir


Kusuruma bakmayın, biraz siyaset bilimi dersi gibi olacak ama geçen gün twitter’da yaşadıklarım bu temel bilgileri aktarmanın gerekli olduğuna beni ikna etti.


Bugünün modern demokrasilerinin temeli, Birleşik Krallık’ta lordlar ile İngiliz kral arasında 1215 yılında imzalanan Magna Carta’ya dayanır.


Burada uzun uzun detayına girmeyeceğim ama Magna Carta, kralın otoritesini sınırlar; bu anlamda belki de ilk ‘anayasa’dır. Peki ne yapar da sınırlar? İki temel prensip getirir Magna Carta: Hukukun üstünlüğü ve bütçe hakkı.


* * *


Bugün konumuz bütçe hakkı. Eskiden kralın temsil ettiği, bugün halka dayalı olan devlet, vatandaşından vergi toplar.


Bu vergiyi hem ne kadar toplayacağını hem de topladığı bu parayla ne yapacağını önceden ilan etmeye, para harcanacak konularla ilgili önceliklerin belirlenmesinde vergi verenlerin belirleyici olmasına ‘bütçe hakkı’ diyoruz kabaca. Demokrasi adını verdiğimiz rejim birbirini tamamlayan bu iki unsur üzerine kuruludur: Hukukun üstünlüğü ve bütçe hakkı.


Bütçe hakkı, ülkeyi yöneten iktidarın denetlenmesinde en temel araçtır.


Bu fazlasıyla basitleştirilmiş anlatımı yapma sebebim belli: Deprem sonrası ortaya çıkan ‘Nereye gitti bizim deprem vergileri’ tartışması.


Bu, son derece sağlıklı bir aşama. Umarım vergilerin hesabını sorma konusunu sürekli kılabiliriz; hükümetlerin yapmaya kalktığı her harcamayı, ‘Peki ama kaynağın nerede’ diye sorgular, ‘Bak benden yeni vergi isteyeceksen yapma daha iyi’ noktasına gelebiliriz.


Bizde adı ‘deprem vergisi’ olan bir vergi yok; deprem sırasında önce geçici diye gelen ama 2004’ten itibaren kalıcı olan yeni vergiler var.


* * *


Dün yazmaya çalıştım, o vergiler geçmişteki bir deprem için, 1999 felaketi için kondu; çünkü ortaya inanılmaz bir beklenmedik gider kalemi çıkmıştı.


Biz vergilerimizin hesabını sormayan bir toplum olduğumuz için o dönem kimsenin aklına Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nda bir alt komisyon oluşturmak ve bu komisyonun bize her yıl deprem harcamalarını ve deprem vergisi gelirlerini raporlamasını istemek gelmedi.


(Amerikan Kongresi 70’lerin başında ‘Bürokrasiyi azaltma kanunu’ çıkardı, kanunun emredici hükmü sayesinde her yıl bürokrasinin nasıl azaltıldığı hala raporlanıyor. Aynı şekilde yakıt tasarrufu için karayollarına sürat sınırı getirildi, Kongre her yıl bu sayede ne kadar yakıt tasarruf edildiğini de raporlayıp halka duyuruyor.)


Ama vergilerin hesabını sorma konusunda hiçbir gün geç değil. İktidarların vergilerin nasıl harcandığının hesabını tam olarak vermediği rejimlere demokrasi denmez.


* * *


Peki bizde veriliyor mu? Hayır, verildiği söylenemez, daha çok verilir gibi yapılıyor. Çünkü uzunca bir zamandan beri bizim konsolide devlet bütçemiz pek de esnekliği olmayan, kabaca personel giderleri, cari transferler ve faiz ödemelerinden oluşan bir bütçe.


Ama şimdi şimdi bu bütçede bir dizi esneklik alanı belirmeye, iktidarlara yatırım yapabilecekleri ve yatırım öncelikleri belirleyebilecekleri alanlar çıkmaya başladı. Siyaset denen şey ve siyasi tercih tam da burada yapılıyor işte.


Bir kez daha yazayım: Vergilerimizin hesabını sormaya başlamak için hiçbir gün geç değil. Yeter ki bu hesap sorma işi kalıcı olsun. Hep olsun.