Hürriyet gazetesi yazarı Doğan Hızlan, Vedat Türkali'nin ölümüne ilişkin "Vedat Türkali aydınlığın bütün öğelerini içine topladı, düşüncelerini açıklamanın bedelini ödedi" dedi. "Aydın tanımının bütün ögelerini kişiliğinde toplamıştı" diyen Hızlan "Doğru bildiklerini, yaşamın deneylerinden gelen gerçekleri tartışırdı" diye yazdı.
Doğan Hızlan'ın Hem edebiyat hem ideoloji Vedat Türkali ustalığı başlığıyla yayımlanan (30.08.2016) yazısı şöyle:
Büyük bir yazın ustası daha aramızdan ayrıldı.
Düşüncelerini, inançlarını açıklamanın bedelini ödeyen kuşaktandı.
Aydın tanımının bütün ögelerini kişiliğinde toplamıştı. Doğru bildiklerini, yaşamın deneylerinden gelen gerçekleri tartışırdı. Karşılıklı konuşmalarınızda, onun bilgi ve belgelerle güçlendirilmiş kanaatlerini, yargılarını eleştirebilirdiniz. Asla hoşgörüsünü yitirmezdi. Aydınları iyi tanıdığı için romanlarında onları anlattı.
Sinemanın önemini bilirdi, senaryolarıyla bunun toplumumuzdaki önemini de kanıtladı.
Uluslararası İstanbul Şiir Festivali’nin açılış gecesinde söylediği ilk cümlede şöyle demişti: “Ben Marksist-Leninistim, komünistim.” Ardından da Yahya Kemal Beyatlı’dan iki dize okumuştu. Sonra ironiyle bezeli bir konuşma yaptı: “Hayatımda iki iyi şey yaptım, birincisi hiç sigara içmedim, ikincisi şiiri bıraktım.” Açıklama olarak; Nâzım Hikmet, Yahya Kemal Beyatlı, Oktay Rıfat gibi şairleri okuyup daha çok sevdikçe şiiri bıraktığını söylemişti.
Emin Karaca’nın Vedat Türkali Ansiklopedisi’nden soyadının öyküsünü okumalısınız.
***
HER yazarın ününü doruğa taşıyan bir kitabı vardır, Vedat Türkali için bu ‘Bir Gün Tek Başına’ romanıdır. Milliyet Yayınları Roman Yarışması’nda birinci olduğu gibi Orhan Kemal Roman Armağanı’nı da kazanmıştı. Tabii okur nezdinde de büyük övgü almıştı. Eleştirmen Fethi Naci, “Gençlik eylemlerini büyük bir başarıyla anlatıyor” diye yazdı.
Yazar, 2000’lerin başında büyük ses getiren iki ciltlik Güven romanını, “27 Ocak 1945’te Sansaryan Han’da güvenlik soruşturması sırasında yaşamını onurlu biçimde yitiren, yiğit devrimci Hasan Basri Alp’ın yüce anısına” adamıştı.
Aydınlar Dilekçesi ile ilgili yazısı, sonradan bir kitabında yayımlandı:
“İşte ben bu nedenlerle; ülkesine, halkına, tarihsel sorumluluklarla bağlı bir yazar olarak, karanlık bir gelişle, görece ileri bir anayasa yıkılarak, yerine oturtulan ‘82 Anayasası’nın getirdiği tüm karanlık gidişlere karşıyım. Dilekçeyi bunun için imzaladım.
Halkımın, vatanımın kendine yakışır bir Anayasa’ya ‘Kırk katır mı, kırk satır mı?’ yeğlemesine düşürülmeden, kendi özgür istemiyle, er geç kavuşacağına inanıyorum. O güne kavuşuncaya dek böylesi her dilekçeyi imzalamaya, her gün her zaman hazırım.”
“1 Mayıs 2004-1 Mayıs 2005” arası Vedat Türkali Yılı olarak düzenlendiğinde o yılın açılışına katılmıştım. Yılın başlangıç etkinliğinde Onur Akın onun ‘İstanbul’ şiirini söylerken herkes eşlik etmişti... ‘Sis’ şairine ithaf ettiği şiirini beraber okuyalım:
“Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul / Bekle bizi / Büyük ve sakin Süleymaniye’nle bekle / Parklarınla köprülerinle / kulelerinle / meydanlarınla / Mavi denizlerine yaslanmış / Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle / Ve bir kuruşa Yenihayat satan / Tophanenin karanlık sokaklarında / Koyun koyuna yatan / Kirli çocuklarınla bekle bizi / Bekle zafer şarkılarıyla / caddelerinden geçişimizi / Bekle dinamiti tarihin / Bekle yumruklarımız / Haramilerin saltanatını yıksın / Bekle o günler gelsin İstanbul bekle / Sen bize layıksın”
***
DENİZ TÜRKALİ, BARIŞ PİRHASAN’a ve elbette tüm okurlarına başsağlığı diliyorum. O da eserleriyle yaşayacak...