T24 - Sivri dilli ünlü yapımcı Erol Köse ‘Hayatımın dönüm noktası’ dediği Uzan ailesini anlattı.
Erol Köse, Bugün gazetesinden Şebnem Özcan'a verdiği röportajda sanat camiasındaki birçok ünlüyü de psikolojik hasta ilan etti.
Mustafa Sandal'dan Hande Yener'e, İbrahim Tatlıses'ten Nihat Doğan'a, Ebru Gündeş'ten Nilüfer'e kadar pek çok sanatçıya prodüktörlük yaptı. Uzanlar ile birlikte çalıştığı dönemde Hakan Uzan'ın yakın arkadaşı olarak Uzan ailesinin pek çok sırrına vakıf oldu. Ünlü müzik prodüktörü Erol Köse son günlerde ise Twiter'de yaptığı ilginç açıklamalarla adını duyuruyor. "Haluk Bilginer her gün karısı Zuhal Olcay'ı dövüyordu, ben pansuman yapıyordum" iddiasıyla başlayan ilginç açıklamaların ardı arkası kesilmiyor. Peki kimdir bu Erol Köse, sanat dünyasının bu ilginç ismini biraz daha yakından tanıyalım.
-Geçmişe dönmenizi istesem çocukluğunuza dair bana neler anlatırsınız?
Elazığlı'da doğmuşum. Babam emekli astsubay. İlkokul, ortaokul ve liseyi Ankara'da okudum. Ankara'da sobalı bir evde otuyorduk. İki tane ablam var. Annemin dediğine geldim, "Doktor olayım" dedim.
-Sonra eğitimini aldığınız mesleği yapmadınız, neden?
O tesadüfler zinciri. Bir arkadaşım var, "Sen çok ineksin, burada Ankara'da Coşkun Evcim dans grubu var, Amerikan Kültür'de dans dersleri veriyorlar. Hem sana hava değişimi olur, sosyal çevre yaparsın, gel' dedi. Sonra 'Komedi Dans Üçlüsü'nü kurduk. Hiç unutmuyorum 1985'teydi. Eurovision Türkiye finalleri vardı, M.F.Ö' kazanmıştı. O gün televizyona çıktık, ertesi gün yolda yürüyemiyorduk.
-Müzik yapımcılığına nasıl başladınız?
Komedi Dans Üçlüsü'nde olmak prodüktörlüğümde benim için büyük okul oldu. Sahnede piştiğim için seyirci reaksiyonu almayı öğrendim. Neler bu ülkede oluyor, neler olmuyor, onun mantığını öğrendim. Devamında, mahalle arkadaşım Deniz Arcak'a albüm yaptım. Sonra devam geldi.
-Uzanlar'la ne zaman tanıştınız?
1996'da.
-Hayatınızın dönüm noktalarından biriydi değil mi?
Evet, bir mantığın değişmesiydi.
-Ne vesile oldu?
Aslında Yeşim Salkım tanıştırdı. Bana dedi ki, "Hakan Uzan seni çok zeki buluyor. Ayna konserlerine sponsor olmak istiyor. Bir de bazı niyetleri var. Rumeli Hisarı konserlerini almak istiyor Mustafa Oğuz'un elinden. Ben gittim benim de bir şeytan tüyüm vardır. Cem Uzan, Hakan Uzan oturmuşlar. Artistik ukala hareketler, kibirli, kibirli davranışlar. 'Bu ne diyor?' gibilerinden bakışlar. O Hisar'ı da almak zor, Mustafa Oğuz tekeli var. Cem Uzan bana dedi ki, "Alamazsın." "Senin kafanı taktığın başka bir şey var mı?" dedim. "Biz Faruk Bayhan'ı istiyoruz gelmiyor bir türlü" dedi. "Ben Hisar'ı da alırım, Faruk Bayhan'ı da alırım" dedim. "Sen Star'ı kurmuşsun, Star'ı kurunca Cem Uzan oluyorsun ya, bende bunları yapabileceğimi bildiğim için Erol Köse'yim" dedim. "Görüşeceğiz, sana bir hafta veriyorum" dedi. Ben 2 gün sonra Hisarı da almıştım, Faruk Bayhan'ı da almıştım.
-Rumeli Hisarı'nı nasıl aldınız, Faruk Bayhan'ı nasıl ikna ettiniz?
Hisar'la ilgili hemen bir dilekçe yazdım. "Burayı az paraya kiraya veriyorsunuz, ihaleye çıkın değerini bulsun" diye. İhale yaptılar, bu tarafa geçti. Faruk Bayhan'da ise kaleyi içten fethettim. Faruk Bey'in eşini kafalamıştım. "Yenge" dedim, "Aydın Doğan'ın kızları ona nefes aldırmaz, artık bu iş yavaş yavaş emekli paşalığa dönecek. Bu iş dönmeden gel bir transfer parası daha kazanın" dedim. Kaleye içten girdik. Uzanlar'la tanışmam böyle başladı. Sonra Hakan'la iş yapmaya başladık. Ben emeğimi koyuyordum. Onların memuru olmadım. Yine kendi ofisimdeydim, şirketimin adı Erol Köse Prodüksiyon'du. Şirketimin yüzde 51'i benim, yüzde 49'u onlarındı. Yani ben yine patrondum. Onlar da işime karışmazlardı. Benim muhatabım Hakan Uzan'dı.
-Nasıl biriydi Hakan Uzan?
Bunu kimse bilmez. Namazında niyazında biriydi. Adam bizi her Cuma alır, biraz da yemeğe düşkündü, "Erol" derdi, "Bugün İskender yiyelim, o zaman Ulu Camii'de namaz kılalım helikopterle gideriz" derdi. Bursa'ya giderdik. Cem Uzan'la hiç alakası yok. Biri siyah biri beyazdı. Yani Vikipedi gibi bir adamdı.
-Şimdi nerede olduğunu, ne yaptığını biliyor musunuz?
Bilmiyorum, belki devlet biliyordur. O olaylardan sonra görmedim hiç. Bir keresinde Hakan Uzan'la 2002'de Dünya Kupası'na gittik Kore'ye. Cem Yılmaz, Mustafa Sandal da vardı. Et yedik. Ben kapıdaki köpek heykeline dikkat etmedim. Meğerse gittiğimiz yer Kore'nin en büyük köpek restoranıymış. Köpek eti yemişiz. "Ne yedik biz?" dedim çıkışta, "Anlamadınız mı kapıda köpek heykelleri vardı köpek eti yedik" demişti. Kore'de oldu bu. Herkes yedi köpek etini.
- Sonra ilişkiler bozuldu...
Hakan Uzan çok pozitif bir insandı. Bu olaylarda hiçbir suçu yoktur. Son dönem bu el koymalarda ona şahidim Hakan Bey gitti Başbakan'la görüştü, Sayın Başbakan da ılımlı bir yaklaşım gösterdi. Cem Uzan, sanki Hakan Bey bu görüşmeyi hiç yapmamışız gibi Başbakan'ın aleyhine boy boy manşetler attı.
-Bir buçuk aydır Twitter'dan adeta sanatçıları bombalıyorsunuz? Bu şaşırtıcı iddialara nereden vakıfsınız?
Biz tepeden değil alttan gelmeyiz. Alttan yukarı çıkarken herkesle karşılaştık. "Merhaba, merhaba" değil iş yaptık, hayat yaşadık. Bana diyorlar ki "AKP yalakasısın", yok kardeşim ben AKP'ye oy vermedim. Ama bu kadar başarılı giderlerse oyumu onlara verebilirim. Neden? Çünkü hizmet yapıyorlar. Bizim ömrümüz mafyaların içinde geçti. Bıçaklandım, vuruldum, para koparmalar. Şu anda mafyanın m'si kalmadı ülkede. Bu sektörde büyürseniz mafya gelir sizden nemalanmak isterdi. Ama şimdi yok böyle bir şey.
KİME, NE DEDİ?
Tarkan: Ülkenin gururu.
Hadise: Çalışkan ama obez.
Acun Ilıcalı: Bir başarı hikayesi
Gülşen: Yorum yok.
Hande Yener: Başarı hikayesi
Saba Tümer: Fiyasko. Suni geliyor bana. Sanırım onda Reha Muhtar'dan sinmiş bir sunilik var.
Hülya Avşar: Ölünün arkasından konuşmam.
Cem Yılmaz: Değerli, ancak 'Ama'larım var. Hala kendi değerini anlamamış ve özgüven eksikliği içinde. GORA'da dedim ki sen yeni neslin adamısın. Mesela Şafak Sezer'i orada oynatmak istemedi. Ağırlığımı koyup onu oynattım. Şafak Sezer orada gay uzaylı karakteriydi. Orada zirve yaptı oynayarak. Şu anda da onun ekmeğini yiyor. "Allah uzun ömür versin, Galaktik komutanı olarak bu filme Metin Akpınar'ı da koyalım, bir hatırası kalır" dedim. Yok, istemedi, "Bizden rol çalar" dedi. Bu kompleks'tir. Bu bir özgüvensizliktir. Bana ilk kendi geldi, dedi ki, "Ben mizahın Tarkan'ıyım, Yılmaz Erdoğan mizahın Mustafa Sandal'ı, ben gidip onun yanında çalışıyorum BKM'de, beni kurtarın" dedi. Sahnede başarılı ama sineması. Yani kalem olarak Yılmaz Erdoğan'ın kalemine yaklaşamaz. Ona başkalarının senaryo yazması lazım. Yoksa kendi yazdıklarını hiç beğenmiyorum.
Nihat Doğan: Afacan ama zeki. Onun söyleminde İslamik bir söylem vardır. Cuma hutbeleridir söylemleri. Sanki vaaz verir gibi konuşur.
-Kaç kişi sizi takip ediyor?
Twetter'a gireli 35 gün oluyor. 60 bin takip edenim var. Günde 1500 kişi ekleniyor.
-Sanatçı evlilikleri sizce neden yürümüyor?
Sanatçılık aklı selim insanların yapabileceği bir iş değil. Bir yerde bir arızanın olması gerekli. İki sanatçı evliyse eğer ego çatışmaları oluyor. Bunun temeline baktığımda parçalanmış ailelerin çocukları bu mesleği yapıyor. Sevilmek istiyorlar. Sanatçıların çoğu panik atak, çoğu depresyonda. Neden? Konsere çıktın. On bin kişi alkışladı seni. Bir saat sonra ayıcıklı pijamalarınla evde yalnızsın. İşte bitti. Adrenalin git gelleri insanı şizofren yapıyor.
-Şarkıcıların ruh sağlığı yerinde değil mi diyorsunuz?
Tabii, popçu arkadaşlarımızın bir çoğu depresyonda. İsimleri var, artık yüzleri tanınıyor, otobüse binemezler ceplerinde de kuruş yok. O kadar çok dar boğazda kalmış ünlü sanatçımız var ki? Son dönem 90 sonrası ortaya çıkan şarkıcı arkadaşlarımızın yüzde 70'i zor durumda. Türkiye'de çok fazla şarkıcı var ama onları hit yapacak beste, şarkı yok. Şarkı sorunu ve aranjör sorunu var. 4-5 tane aranjör herkesin albümlerini yapıyor. Böyle olunca soundlar aynı. 70'li yılların Ajda'ları, Sezen'leri neden değerli? Bilgisayar icat olmamış, müzikte yozlaşma teknolojinin girmesiyle başladı.