T24 - Eski Hürriyet Gazetesi Başyazarı Oktay Ekşi'nin hükümete yönelik eleştirisi sonrası istifa etmesi üzerine Habertürk gazetesi yazarı Umur Talu, "Hürriyet taksit taksit sökülüyor. Kızağa çekilmiş de, sanki jilet yapılacak bir Amiral Gemisi. Önce “en çok okunan” yazarlarını kovdu; sonra, “kimi üstün meziyetinden ötürü” 16 yıl koltukta kalan genel yönetmeni kesti; şimdi aceleyle 40 yıllık başyazarı kovalıyor! Birileri, elde tablolar, komisyonlar, talimatlar, gazetenin (grubun) tamamını pazarlıyor!" dedi.
Umur Talu'nun Habertürk gazetesinde "Amiral gemisinin jilet tarihi" başlığıyla yayımlanan (1 Kasım 2010) yazısı şöyle:
Amiral gemisinin jilet tarihiBasit bir gözlemdi: Binlerce insanın gece gündüz aktığı bir meydanda, onca polisin yerinde çakılı varlığı üstüne epey düşünmüş, konuşmuşuzdur.
Hem aşırı polisiye görüntü; hem aşırı toplu hedef.
Polis mi vatandaşı koruyacaktı yoksa geçenler mi polis önünde canlı kalkandı; acayip durumdu hep.
Hangi yetkili o kadar polisi daimi hedef olarak oraya dikmişse; kim bombayı asla aklına bile getirmemişse, kim sivil meydanı polisiye kılmışsa,bir hesap vermeli!…
Tabii ki, birini hem kendi ölümüne, hem sivil ya da değil, insanları katletmeye yollayan sinsi ve kanlı irade sahipleri bunca kanın, onca yaranın alçak bombacıları!
Taksim’in ilk vurulması; gördüğü ilk alçaklık, ilk kan değil!
“Ateşkes” bitse de, bitirilse de!
AMİRAL GEMİSİNİN JİLET TARİH! (1)
Nerden başlasam, neresinden tutsam!
Hürriyet taksit taksit sökülüyor. Kızağa çekilmiş de, sanki jilet yapılacak bir Amiral Gemisi.
Önce “en çok okunan” yazarlarını kovdu; sonra, “kimi üstün meziyetinden ötürü” 16 yıl koltukta kalan genel yönetmeni kesti; şimdi aceleyle 40 yıllık başyazarı kovalıyor!
Birileri, elde tablolar, komisyonlar, talimatlar, gazetenin (grubun) tamamını pazarlıyor!
***
Belki bilânçosu parlak; ama bedeni, zihni, tarihi bitkin. Direnemiyor, mücadele edemiyor; kendi dişini kendi de söküyor, kendi ayağını kendi de kurşunluyor.
“İktidar gücü, baskısı” karşısında güzsüz, nefessiz bir “En büyük gazete”.
“Türkiye Türklerindir” buyurup bırakın ülkeyi, yazarına, başyazarına, kaderine dahi sahip çıkamayan “büyük” medya!
Tabii ki sadece o değil. Büyük laflar ardında gazetecilik özü kurumuş kim varsa; iktidar rampasında tıknefes kim varsa; iktidar yanaşmalığında gazeteciliği tek taraflı bilemiş“iktidar parçası” kimler de mevcutsa!
***
Ama Hürriyet çok havalı, çok kibirliydi. Jilet gibi kesip biçiyordu.
İktidardan da önce; başka gazetelerin, grupların batırılmasını en çok o istedi!
Hem çok daha önce…
Hem de, Hürriyet’in “büyük ve yandaş medya ittifakı”nca, 93’te biricik gazetesi Milliyet batırılmak istenmişken, mağdurken, Hürriyet’i satın alıp “mağrur olma padişahım” denesi patronluk tarafından!
***
AKP iktidarı “en azgın” grubun, Uzanlar’ın batırılıp dağıtılmasıyla başladı.
En büyük ikinci medya grubu Sabah’ın (iki kez) el değiştir(il)mesiyle yol aldı.
En büyük grubun gemi söküm atölyesine atılmasıyla devam etmekte.
Elbet “korku filmi”ne sadece “canavar iktidar”ın endazesinden çıkmış iştahı diye bakabiliriz.
Ama eksik olur!
Öncelikle, en fazla… Onlar birbirini yemek istedi! Onlar bir ötekini yutmak istedi! Onlar zaten birbirine diş, çatal, bıçak geçirmiş; ötekini yutulabilir hale getirmişti!
Şu anda sofradaki iktidar olsa da; her medya grubu bir ötekini adeta tutmuş, kesmiş, pişirmiş, sofraya koymuştu!
Avcılar av oldu tabii; ganimetçiler ganimet; yağmacılar yağmalanan; linççiler “Vurun kahpeye” diye vuruldu.
Her yamyam kendini kazan içinde de buldu!
Her fani, ölümsüz zannederken kendini; kendi sonunu daha ölmeden gördü!
***
Çeyrek asırlık hikâyenin başı, Özal’ın Hürriyet ve Sabah’a karşı Asil Nadir’i (başarısız biçimde) öne sürmesine; Demirel’in “Verdimse verdim” sürecinde Kemal Ilıcak’ın sadece gazete değil hayatını da kaybetmesine tanık oldu.
Ama “kader anı” şuydu:
Çiller iktidarı, Hürriyet ve Sabah ittifakı.
İttifak Milliyet’i batırmak istedi. Başlarındaki “businessmen” yönetmenler epey uğraştı.
Zaten küçükleri ortaklık dışı bırakan dağıtım süreci, bir “gece darbesi”yle Milliyet’i boğmak istedi. Hürriyet ve Sabah bir gecede, anlaşmaya ihanet edip Milliyet’i eken dağıtım şirketi kurdu; bayilere baskı yaptı; bir yıl boyu tirajda kendilerini geçip epey karlı hale gelmiş Milliyet’i tezgah altına ittirdiler.
O iki genel yayın yönetmeni; Ertuğrul Özkök ile Zafer Mutlu, biri 16 yıl boyu, diğeri şimdi çamurda diz boyu, Aydın Doğan’ın has adamları olacaktı!
***
Milliyet’in ölmemek için can havliyle Hürriyet’i bir gecede aldığı…
O sıra Milliyet’in yönetmeni olsam da (bir kaç ay sonra istifa edecektim), belki tam bilemediğim başka saiklerle bu işin kotarıldığı…
Hürriyet’in onca kibre rağmen, Yaşar Eroğlu- Ertuğrul Özkök yönetiminde nedense kelepir gittiği (kimler komisyon almıştı?)…
Milliyet’in, hakikaten bağımsız gazetecilikle, iktidar ve iki büyük grupla dövüşe dövüşe edindiği güçle Hürriyet’i satın aldığı…
O an; an be an…
Aslında bugünün başlangıcıdır işte!