Aslı Erdoğan’a karşı söylemediği sözler üzerinden girişilen lincin unutulmasına çeyrek var. Bu feci hadisenin yarattığı onca hasar da, önceki benzerleri gibi, çöp toplama saatine doğru mağaza önlerine dizilen koliler misali, ortadan kayboluverecek. Aslı’ya bir daha geçmiş olsun diyor ve meselenin onunla ilgili -feci ve basit- kısmını kapatıyorum. Feci, çünkü manevî tahribat olduğu gibi kalacak. Basit, çünkü o sözleri söylemedi.
Olmayanı “haberleştirme” faslı biraz daha karışık. Cemiyetimiz bakımından olmazsa olmaz kişilik-benlik meseleleri, komplekslerden yapılma tozlu klasör raflarıyla ayağı aksak gardrop gibi üzerimize yıkılıyor.
T24 Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın,
“Aslı Erdoğan asparagası” diye nitelediği olaydan ötürü sitesine yapılan eleştirileri, geleceğe dönük kalıcı iz bırakacak
bir yazıyla karşıladı:
“Aslı Erdoğan haberleri ve T24 üzerine: Biraz da siz kafesinizi parçalayıp gerçeğinize kavuşun abiler”. (Yazıda
“abiler/ablalar”.) Altbaşlık da şöyleydi:
“Neden, sürekli ne olmamız gerektiğini buyururken ne olduğumuzla ilgilenmiyorsunuz?” Akın, isim belirtmeden hedef aldığı bir gruba, mealen şöyle dedi: Hatamızı arıyor, erdemimizi takdir etmiyorsunuz, tavrınız kompleksten, egonuz çöplük, kendinize bakın.
“Kafes”ten mi başlasak? Akın’ın “fildişi kule”, “salon”, “masabaşı” gibi motiflerdense niçin “kafes”i tercih ettiğini anlayamadığım için, gerektiği halde bunu yapamıyorum. Kanarya vs. demek istemiş olamaz; vahşi hayvan çağrışımı da burada anlam ifade etmiyor; o halde geçiyorum. Yaşadıkları
“kafes”ten
“sosyal medya mesaisi” yapan
“buyurgan” birtakım
“abiler/ablalar” hakkında Akın’ın söyledikleri,
T24’e herhangi bir eleştirel niyetle yaklaşacak olanlara uyarı mahiyetinde.
Asparagas ve özür
T24 genel yayın yönetmeni, sitesinin
“Aslı Erdoğan asparagası”nın
“odağına yerleştirildiğini” düşünüyor. Bu asparagas,
“T24’ün de eklenmekten kendisini esirgeyemediği”,
“amasız mamasız hatalı olduğu” bir olay, Akın’a göre.
İlkin, bahis konusu hadise, bir insanın, söylemediği sözden ötürü bir daha ülkesine dönemeyecek, dönse belki -Orhan Pamuk örneğindeki gibi- korumasız dolaşamayacak, dolaşırsa öldürülebilecek oluşuna yolaçılması, yalnız gazetecilik içi mutfak kazası muamelesi yapılarak
“asparagas” denip geçilecek şeyden ibaret midir?
Doğan Akın muhtemelen bu hafifsemeden ötürü, neden
“defalarca” özür dilemelerinin beklendiğini anlayamıyor ve gösterilen bütün tepkilerde, bizzat tepki sahiplerinin bünyesinde olduğu gibi, bu beklentinin gerisinde de, aslında acınacak haldeki, egosu şişkin birilerinin komplekslerini,
T24’e karşı
“hevesle” sürdürdükleri düşmanlığı teşhis ediyor. Abartılı mı göründü? Değil maalesef. Aşağıda göreceksiniz.
Kaldı ki, “defalarca” özür beklentisinin, biri psikolojik-manevî, öbürü tamamen teknik-pratik iki sebebi var. Sosyal medya devrinde, böyle bir konuda, sadece yanlış yaptığını düşünmekle yetinmeyen, aynı zamanda bir insana kötülük etmiş olmaktan ötürü üzülen sıkılan gazeteci, elbette bir özür tweet’ini saat başı ya da iki saatte bir paylaşır. Mesajın görülmesini garantilemek için -sahiden bunu önemsiyorsan- yapacağın asgarî iş, bu. (“E koyduk oraya işte, 24 saat de tuttuk”, ne yazık ki “köhnemiş gazetecilik” zamanında kaldı.) Şu anda, bütün özürler-tekzipler faslından sonra bile, Aslı Erdoğan’ın o sözleri ettiğini öğrenip bilenmiş, söylemediğinden habersiz kaç kişi vardır? Öte yandan bu bir samimiyet ölçüsüdür. Kendi hatandan önce, o insanı düşürdüğün durumu gözettiğinin, duyduğun sorumluluk ve üzüntünün ifadesidir. Hiçbir yayın organı böyle davrandığında bir şey kaybetmez. Belki burnundan bir-iki kıl düşer, o kadar. Belli ki
T24’ün kılına dokunmamalı kimse.
Doğan Akın, üzerlerine düşeni yaptıkları halde, kafesteki buyurgan mahlûkatın
T24’ü
“bu fahiş hatanın yaratıcısı, tek faili gibi hedef aldıklarını” ileri sürerken, kendilerine yöneltilen eleştirilerde geçen bazı motifleri sıralıyor. Hepsini buraya alıp yazıyı uzatmayayım, nasılsa Akın’ın yazdıkları
bir tık mesafede.
Sayıp döktükleri arasında beni doğrudan hedef alan, yanlış hatırlamıyorsam,
“defalarca özür dilemezse olmazmış” kısmı. Evet, bunu dedim, sebebini de az yukarıda açıkladım. Sosyal medyadan dile getirdim mi, bilmiyorum, baştan bu haberin sorgusuz sualsiz verilişine yolaçan
“heves”i de sorun ettiğimi söylemeliyim.
T24’ün şu
“kendini esirgeyemediği” şeyi. Buna burada girmeyeceğim; yazı zaten yeterince uzun.
(Araya şunu da katayım: Akın’ın
“sosyal medya mesaisindeki” diyerek küçümsediği
“buyurucu” insanların bir kısmının çoğu zaman karşılaştığımız tavır ve tepkileri benim için de sorun. Ancak madem Akın iyi veya kötü niyetli herkesi aynı kafese sokmuş, kendimi de orada kabul ediyor, ayrım yapmıyorum.)
Kıymetbilmezlik öyküsü
Gelelim Akın’ın “T24 odağa yerleştirildi” iddiasına. Doğru mu bu? Tabiî ki hayır. Sadece, bu haber sitesini kendine daha yakın bulan ve bu olayda en azından onun böyle davranmayacağını varsayan, -Akın’ın şimdiki tutumuna bakılırsa en acısı-, umut eden, ona güvenen birileri, duydukları infiali pekiştiren bu beklenmedik “kendini esirgeyememe” halini bir nevi itimada ihanet gibi gördüler ve tepkileri daha büyük oldu. Zaten T24 yerleştirilemezdi, o sırada odak doluydu; orada Aslı vardı. Orayı boş görmesi gazeteci için ne acı!
Öte yandan, Aslı Erdoğan’a değer veren insanların Sabah’a mı kızıp bozulmasını bekliyor Doğan Akın? Yoksa Yeni Şafak böyle yaptı diye mi üzülmelilerdi? Peki Akın, “odağa yerleştirmek” derken, hem doğru dürüst gazetecilik ve medya eleştirisine önem veren hem de T24’ü kaçınılmaz şekilde yakınında gören insanların attığı birkaç tweet’i mi kastediyor yoksa? Ne entipüften odaktır bu?
Akın neden “ne olduğumuzla ilgilenmiyorsunuz?” diye soruyor. Onlara başkalarından çok kızılmasının aslında nasıl bir “ilgi” olduğunu idrak edemiyor demek. Bu ilgiyi zaman içinde nasıl aşındırdıkları, kendilerine duyulan güveni nasıl sallantıya soktukları konusuna da girerdik, ihtiyaç duysaydı. Ancak anlıyoruz ki, yaklaşmak tehlikeli. Aşağılama ve hakaretin dozu yıldırıcı.
Akın diyor ki: “aynı hatayı yapan onlarca mecra arasında ilk adımda sadece T24’ün açık bir özür dilediği bir yalan rüzgârı” (vurgu benim -ük)… Akın T24’ü kimlerle kıyaslayıp takdir etmemizi istiyor? Hürriyet? A Haber? Kimlerdir bu “onlarca mecra”? Habertürk? Star? Türkiye’de hâlihazırda gazetecilik ilkesi çiğnedin diye hesap sorduğumuzda gülünç olmayacağımız kaç gazete, kaç site var? T24 ciddîye alınacaklar arasında en eski ve tecrübelilerinden. Kiminle kıyaslanmak ve hangi ölçülere göre değerlendirilmek istiyor bu sitenin genel yayın yönetmeni? T24’ün bugüne kadarki pratiğinde gözlediğimiz yalpalamalara ve elbette kimi zaman asla hata filan değil bal gibi tercih olduğu açıkça görülen “kendini esirgeyememe” hallerine bakınca, burada gayet ciddî mesele olduğunu görüyoruz. Bunların uluorta mevzu edilmeyişi, memleket gündeminin her dakika artan ağırlığı kadar, T24’ün bir nevi esirgenmesinin de sonucu. T24’ü eleştirenler de her gün bu siteden kimbilir kaç haber paylaşıyor, ona dolaylı hizmet yapıyor. Mânâsı var elbet. Akın’ın bunu göremeyişi nedendir? Tezahürat mı yeterli değil?
Hevesle bekliyor, fırsat arıyorlar!
Akın’ın salvosuna devam: “bir kez daha hevesle sadece T24’ü hedefe oturtarak slogan da atan abilerimizden/ablalarımızdan söz ediyorum”. Yani birileri var, abiler/ablalar; bunlar fırsat çıksa da T24’ü hedefe oturtsak diye bekliyorlar, fırsat çıkınca saldırıyor, bunu hevesle ve tekrar tekrar yapıyorlar. Peki kafeste yaşayan bu mahlûklar bu fenalıkları niye yapıyorlar? Çünkü içleri kötü. Anlayacağız.
“Aranan fırsat bulunmuştur” pozisyonuna bu defa nasıl gelinmiş? Cevabı şu “kendini esirgeyememe” kavramından hareketle arayalım. Kendini tutamama, bir şeye kapılma filan da diyebiliriz herhalde. Yani nasıl olmuş? Aslı Erdoğan’ın o lafları ettiğine dair haber gelmiş, T24’te birileri, bu laflar işitilince birilerinin Aslı’yı linç etmek için seferber olacağını, birilerinin onlara karşılık vermeye kalkışacağını, sosyal medyada gürültü kopacağını, bundan çok ama çok tık geleceğini -“bir kez daha hevesle”- düşünmüş ve fakat, “acaba o kadın böyle laf eder mi?” diye düşünmemiş, Aslı’yı “esirgemeye” yönelik herhangi bir kaygı duymamış. Bu durumda sitenin kendini nelerden “esirgeyemediği”ni kurcalarsak ne tür gazetecilik erdemlerine ulaşacağız?
Doğan Akın’a bakılırsa, “bu sözleri sorgulamadan, kontrol etmeden, teyit etmeye çalışmadan yayımlama” tutumunun dayanağı, “kaynak gazeteye güven”. Akın, “Güven zaaf da yaratır, T24 de bu zaafa düştü mü, evet,” diyor. Ve “Aslı Erdoğan’a ulaşıp sormadan yayın yapmakta hatalı” olduklarını, yazarı “sosyal medya, gazete sütunları ve köşeleri ve bazı ekranlarda bir linç girişimi karşısında bırakan bu yalan ‘haber’in yayılmasına katkı verenler arasında yeraldıklarını” kabul ediyor, “Amasız fakatsız, yüzde 100 hatalıyız, nokta,” diyor. Zaaf “güven” diye tarif edilip bu nokta konduğunda, “kendini esirgeyememe”ye sebep olan asıl zaaf da adı anılmaksızın, karanlıkta bırakılmış oluyor. Haydi, ev ödevi olsun: Nedir sizce bu asıl zaaf? Tüyo olarak da Taraf gazetesinin “20 Soru”sundan “En büyük kusurunuz?”a verilen “insanlara güvenmek” yollu cevapları hatırlatayım.
Akın, T24’ün üzerine düşeni eksiksiz yaptığını anlatıyor: özür dilemelerini, Aslı Erdoğan’ın yalanlamasını ve özrü manşetten yayımlamalarını, “bu özrü ayrıca yaklaşık 1,5 milyon sosyal medya takipçiyle paylaşmış” olmalarını sıralıyor: “T24, köhnemiş gazeteciliğin ne ‘inkâr’ yoluna saptı ne de özrünü köşe bucak sakladı. Aslı Erdoğan’ın yalanlamasını duyuran haberinin başlığına çektiği özrü 24 saatten fazla manşetinde tuttu.”
Doğan Akın bunları niye üzerlerine düşen görev, yükümlülük, borç gibi değil de övünülecek şeyler gibi sunuyor? Türkiye gibi ahlâksızlığın norm olduğu yerde üstüne düşeni yapmak bile erdem sanılabilir, bunu hepimiz anlarız. Ancak burada da yayın yönetmeninin, yönettiği siteye insanların ne gözle baktığını, ona neler atfettiklerini, ondan neler beklediklerini kavramamış olduğunu görüyoruz. Ya da belki bu da bir çeşit “kendini esirgeyememe” hali, bilemiyorum. Zaten önemli olan da yaşadığımızın psikolojik boyutu değil. İktidar propaganda aygıtının parçası olmayan, doğru dürüst gazetecilik yapması beklenen, kendisi de bu iddiadaki bir haber sitesine yön veren/verecek yaklaşım.
Ve buna göre, kafes ahalisi hakkında “konuşulması gereken mesele” var. Akın, bu fena insanların, T24’ün hatasını düzeltip özür dilediğini tepkilerine “eklemediğini” belirtirken, “ekleyemedi[ler]” diye ayrıca vurguluyor. Ve geçiyor, birbirinden farklı kaygılara, saiklere, hayat tavrına sahip birçok insanın ipliğini topluca pazara çıkarmaya: “…T24’ün bu hatadan sonraki çabasını görmezden gelirseniz, mesele sadece bu ‘asparagas’ zinciri olmaz, siz de olursunuz. Gerçeği porsiyonlara ayırıp, -nedendir bilmiyorum- işinize gelmeyen taraflarını saklarsanız, size dair bir meseleyi de konuşmaya başlarız.”
“Nedendir bilmiyorum” dediğine bakmayın, kesin biliyor. Aşağıda.
Acıklı haller…
Bu tehditten sonra söylenenleri
buraya tıklayarak okumanızı rica ediyorum. Akın’ın kafestekiler hakkında anlattıklarına geçiyorum.
İlki:
“Sosyal medya kalabalığı için mesai yapan, bazıları sosyal medyada acıklı bir kariyere de başlayan abiler ve ablalar” ki, bunlar,
T24’ün hatasının üzerine atlarken iyi yanlarını görmezden geliyor. Bu sonuncusu pekâlâ haklı isyan sayılabilecekken ve bunun haklı olduğu durumlar da mutlaka yaşanmışken, araya sızan
“sosyal medyada acıklı kariyer” gibi sözler, söyleyenin neden aşağılamadan medet umduğuna dair sorular yaratıyor.
Sözkonusu abiler/ablalar, idraksiz ve tutucu kalabalıkların alkışı uğruna, karanlıklar imparatorluğunda mevki peşindedirler, Doğan Akın’a göre:
“Alkışı peşinde kara sevdaya düşülen o kalabalıklar, insanları/kurumları paçalarından çekerek geriye doğru eşitleme kültürünün de karanlığıdır. Neden o karanlığın sakinleri, hatta sahipleri arasına katılıyorsunuz?”Abiler/ablalar, herkesi kötü kılıp kendilerini iyi ilan edeceklerdir:
“Gazeteciliğin berbat mazisiyle özdeşleştirerek T24
’ü de bütün o kötülüklerle ‘geriye doğru’ eşitlediğinizde daha iyi mi hissedeceksiniz? Hep sandığınız gibi ‘herkes kötü, siz iyi’ mi olacaksınız?” Benimki şu durumda yetmeyeceği için uygun yerden iyi niyet de ithal ederek düşünüyorum ki, genel yayın yönetmeni, sitesinin samimi okurlarda güvensizlik, şüphe ve hayal kırıklığı yaratan, kimisini hata saymakta zorlandığımız, yalnız gazeteciliğin
“berbat mazisini” çağrıştırmakla kalmayan, internet yayıncılığı ahlâkı ve âdabına uymayan işlerini hata bile saymıyor. Ömrünün azımsanmayacak kısmını medya eleştirisine adamış biri olarak diyebilirim ki, bunları hakkınca konu etmeyişim, -Akın bu ifadeyi beğenecektir- edemeyişim, sadece değil ama hatırı sayılır ölçüde,
T24 gibi bir mecrayı koruma-kollama kaygısındandır. Buna bir sebep de, dürüst-yapıcı medya eleştirisi kapsamında gerekeni söyleyecek birilerinin orada, mutfakta da bulunduğunu sanmam.
Tam da burada, Doğan Akın’ın
T24’e yüklenen ama onun iyi yanlarını görmeyenleri tarifine devam etmeliyim ki, uğradığım derin hayal kırıklığını size bir nebze olsun izah edebileyim.
Akın’a göre mâlûm abiler/ablaların zihinleri
“sadece kendileriyle dolmuş”. Bu yüzden,
T24’ün
“sahici, saklanmamış, apaçık gazetecilik özrüne” orada yer açamıyorlar. Yani: Bizim özürümüz böyle türlü sıfatlarla bezenecek kadar değerliydi, özür diledik diye bizi neden övmediniz?
Bu tuhaflığın arkasına Akın gayet doğru bir söz ekliyor:
“Neden, yanlışı eleştirmenin yanına doğruluk çabasını teşvik etmeyi de, hiç olmazsa iliştiremiyorsunuz?” İşte buna bütün kalbimle katılıyorum. Kültürümüzdeki en önemli eksiklerden birine dokunuyor ve bütünüyle doğru. Sadece iki pürüz var. İlki: Eleştiriye karşı tavrınız, insanların sizi teşvik etme arzusunu teşvik eder ya da iptal eder. Yalnız Doğan Akın’ın şu yazısındaki aşağılama-hakaret dozunun bile gereğinde teşvike dönüşebilecek yakından eleştiriyi çok uzaklara savuracağı sanırım ortadadır. İkinci olarak, Aslı Erdoğan olayında
T24’e gösterilen şeyin adı eleştiri değil tepkidir. Bildiğin tepki. Yanına tepki gösterdiğinin iyi tarafını da katmak genellikle mümkün olmaz.
Aziz olmaya çalışanlar adına!
Tepkinin kaynağına yaklaşmak için, Akın’ın bir sonraki ağır itham ve hakareti uygun bir zemin sunuyor:
“Neden, gazetecilik için sözüm ona doğruları temsil eden makamlardan konuşurken, karşınızda kim olursa olsun ayırt etmeden, hep çürümüş gazeteciliğin kastedilmiş hatalarıyla aziz olmaya çalışıyorsunuz?” Acaba
“gazetecilik için sözüm ona doğruları temsil eden makamlardan konuşan” kimler var ortalıkta? Kimler bu
“buyurgan görüşler tebliğ eden” ve
“aziz olmaya çalışan”lar?
Tam “benim gibi, medya konusunda ahkâm kesen birileri bunlar herhalde” diyeceğim, Doğan Akın peşine öyle bir laf ekliyor ki, şüpheye düşüyorum:
“Karşısında alıştığınız düzeni kuramadığınız T24’ün, ezberlerinize uymayan hasletleri size neden acı veriyor?” Acaba hangi ağır kompleksli kişiler Akın’ın yönettiği haber sitesinin karşısında nasıl bir düzen kurmaya çalışmış da kuramayıp acılar çekmekteler? Başka yerden yazı-haber aktardığınızda bunu kendi malınızmış gibi sunamazsınız, mutlaka link vermek zorundasınız, diyerek, internet yayıncılığı ahlâk ve âdâbını hatırlatmaya kalkanlar mı meselâ? Değildir herhalde; bilmediğim birşeyler olmalı.
Akın,
“aziz olmaya çalışanlar”a darbe üstüne darbe indiriyor:
“Neden, hep tepki gösterdiğiniz gazeteciliğin gerçeği çarpıtma yollarında siz de kaybolup, haklı olabilecek eleştirilerinizi sıradağlar gibi uzanan egolarınızın çöplüğüne atıyorsunuz?”Diyor ki, sizin egolarınız çöplüktür. Çarpıtma yollarına sapmanıza da bunlar sebep oluyor. Ya da belki, egomuzun çöplüğü diye ayrı bölme var; müsebbip bu. İlk okuyuşta gördüğünüze inanmayabilirsiniz diye izaha çalıştım, beceremedim. Dahası da var. Bahsettiği fena kimseler,
T24’te
“köhnemiş gazeteciliğin hastalıklarını arıyor” ve bulduklarını sanınca
“sevinçten kanatlanıp alkış peşinde uçuyorlar”, çünkü kendileri
“iyi” olabilmek için mutlaka başkalarında
“kötü” arıyorlar. Bunlar,
“mesleğimize dair sürekli ahlâkçı bir dille ahlâksızlık yapanlar”! Doğan Akın, bunlara
“pabuç bırakmayacaklarını” ilave ediyor:
“Köhnemiş medya düzeni âdetâ işlerine gelen ‘medya elitleri’nden korkmayız.”Şahsî aşağılama ve hakaret seviyesi, yazının sonunda, şimdiye kadar sitesine yapılmış hiçbir haklı eleştirinin ulaşamadığı yerlere yükseliyor, bu yükseklikten psikolojik tahlilin derinliklerine dalınıyor, ruh ve davranış bozukluğu teşhisleri ayrıntılandırılıyor:
“Elbette zekânızı da, mesleğinizdeki tecrübeleri de, ama iyileştiremediğiniz için artık varlığını unuttuğunuz yaralarınızı da biliyoruz. Biraz da siz kapasitenizi bir yumruk gibi kendi boğazınıza düğümleyen egolarınızla yüzleşseniz… Biraz da siz kafeslerinizi parçalayıp kendi gerçeğinize kavuşsanız… Biraz da siz, kişiliğinizin tanımak istemediğiniz yanlarına sürüklenmeye cesaret etseniz… Bu kendinize de, mesleğimize de iyi gelecek.” Her kimden bahsediliyorsa, bunların tanımak istemedikleri yanlarını Doğan Akın biliyor.
T24 önemli bir mecra. Kurumlaşma yolunda önemli adımlar da atıyorlar. Genel yayın yönetmeninin kabullenmesi zor anlaşılan, ama birçok insan, buna seviniyoruz. Yani yazık.
Türkiye’deyiz, “böyle terbiyesizlik görmedim” diyecek halimiz imkânımız yok. Fakat birisi başkaları hakkında bütün bunları sayar döker, kendi hakkında
“ezberlerinizi bozan hasletlerim var” derse ne düşüneceğimizi bilecek kadar hayat tecrübemiz var. Yazık.
*Bu yazı ilk olarak P24'te yayınlanmıştır.