T24- Yazar Ümit Kıvanç, Ergenekon tutuklusu Ergun Poyraz'ın 2007'de "Fethullah Gülen’in bilinmeyenlerine ışık tuttuğu" iddiasıyla yayımlanan Kanla Abdest Alanlar isimli kitabı satılmaya devam ederken "niye Ahmet’in kitabı bu kadar büyük olay haline getirildi"ğini sordu. Kıvanç,"Mesele genel olarak Fethullah Gülen’in karalanması değil de 'polisteki Fethullahçı örgütlenme' olduğu için mi?" dedi.
Kıvanç'ın Taraf gazetesindeki Açın Türkiye'nin Önünü isimli köşesinde yayımlanan (26 Mart 2011) yazısı şöyle:
Ne kitapmış ama!...
Ne olacağını aşağı yukarı kestirebiliyoruz herhalde. Ahmet’in kitabı bir şekilde basılacak. Yasaklanacak ya da belki, şu anda izlediğimiz muazzam polisiye seferberliğe rağmen yasaklanmayacak -çünkü burası Türkiye, burada her şey mümkündür. Her halükârda, bütün bu rezalet yaşanmadan yayımlansa diyelim on bin-yirmi bin satacakken muhtemelen yüz-iki yüz bin satacak. Yasaklanırsa, el altından yayılacak. Okumayı aklından geçirmeyenler bile kitaba göz gezdirecek. Fakat yine büyük ihtimaldir ki, kitabın esas meselesi olan “Emniyet’te Fethullahçı örgütlenme” konusunda kimsenin kitabı okumadan önce sahip olduğu düşünce ve tavır değişmeyecek; abartan abartacak, ihtimal veren verecek, inanmayan inanmayacak.
Türkiye Cumhuriyeti de, basılmamış kitabı toplatan devlet olarak, bugüne kadarki siciline yaraşır bir sıfat daha kazanacak.
Her şeyi bildiği varsayılan, her konuda ahkâm kesme hakkı verilmiş bir köşe yazarı olarak size itiraf ediyorum, muhterem okurlar, sonunda -çokbilmiş cühela tayfası ve riya koalisyonu dışında- hiçbirimizi hiçbir şey anlayamaz hale getirmeyi başardılar. Savcının, işine karışmayalım diye bizi aptala çevirmek üzere bütün bunları tertip ettiğine inanmak da zor olduğundan, sahiden çaresiziz.
Hakikaten, ne kitapmış yahu!
Yok. Pardon. Kitap değil. Henüz yayımlanmadığı için “örgütsel doküman”mış. Bu yüzden “toplatılıyor”. Kimin elinde kopyası varsa götürüp teslim edecekmiş, yoksa o da “örgüte yardım ve yataklık” ediyor sayılacakmış.
Savcıya hatırlatmamız gerekir mi acaba: Ergenekon davası Cumhuriyet tarihinin en önemli davasıdır. Türkiye’nin geleceğiyle, insanların bu memlekette nasıl yaşayacağıyla, bazılarımızın yaşayıp yaşayamayacağıyla ilgilidir. Ergenekon örgütü denen şey, silahlı külahlı, resmî korumalı, yetkili adamların, ortalığı kana boğmaya yönelik plan ve icraatlar yürüttüğü, üstelik devletin bağrında yetişmiş bir canavardır. Zaten yasal olarak yayımlanıp piyasaya çıkacak bir kitabın ham dosyasını bilgisayarında bulundurmakla bu örgüte yardım ve yataklık edilebilmesi, sahiden, pek ilginç bir buluştur.
Üstelik, bu devirde, kapı kapı gidilip bilgisayarlardan dosya silinerek koskoca kitabın yok edilebileceğine inanan, acaba var mıdır?
Kimse kusura bakmasın, ben “bütün bunlar herkesi korkutmak için” kolaycılığına da yüz veremiyorum. Ya biz ne badirelerden geçip bugünlere gelmiş bir toplumuz; birçoğumuz tesadüf veya şans eseri hayattayız; neden korkacağız? Bilmiyorlar mı bunu?
Peki, bunca tantanadan sonra, Radikal gibi ana akım medyadan bir gazeteye polislerin gitmesi, Ertuğrul Mavioğlu’nun bilgisayarından kitabı alması-silmesi ya da her neyse, tuhaf görünmüyor mu? (Yayınevi baskınını büyük olay saymıyorum, çünkü Türkiye’de yayınevi basıldı diye pek kimse kılını kıpırdatmaz. Ama medya öyle mi?)
“Henüz yayımlanmadı, o halde örgütsel doküman sayılır” tuhaflığına gelelim. Ne demek bu? Burada yürütülen mantığa göre, bizimki gibi bir devlet, neler neler yapabilir... Bilgisayarımdaki herhangi bir dosyadan ötürü suçlanabilecek miyim yani?
Jandarmadan istihbarat alıp psikolojik savaş kitapları yazdığı suçlamasıyla Ergenekon üyeliğinden içeride yatan bir adamın, kapağında Fethullah Gülen’in fotoğrafı bulunan Kanla Abdest Alanlar adlı “eseri” falan ortalıkta dolaşıyorken, aynı yazarın Amerika’daki İmam kitabı, “Ergenekon tertibiyle yaklaşık 2.5 yıldır cezaevinde olan yazar bu kitabıyla Fethullah Gülen’in bilinmeyenlerine ışık tutuyor” diye satışa sunuluyorken, niye Ahmet’in kitabı bu kadar büyük olay haline getirildi, bu da büyük soru. Mesele genel olarak Fethullah Gülen’in karalanması değil de “polisteki Fethullahçı örgütlenme” olduğu için mi? Diyelim ki öyle. Basılmamış kitabı “örgütsel doküman” ilan edip “toplatınca”, bu kitabın içerdikleri gizli mi kalacak? Tam tersine, belki içermedikleri de eklenerek, sanal âlemde dolaşmayacak mı bu “doküman”? Birileri bunları okuyup başkalarına aktarmayacak mı? Bütün olan bitenden sonra, herkes mevzuuyla daha bir farklı ilgilenmeyecek mi? Nihayet, bu kitapta, Emniyet’teki “F tipi” örgütlenmenin başka hiçbir yerde görülmemiş, duyulmamış, en acayip kanıtları mı var, nedir yani?
Yine anlamsızlıklar denizinde boğulduk. Oysa “elinizde kopya varsa getirin, yoksa siz de örgüt üyesi sayılacaksınız” mevzuuna geçmeliyiz. Ergenekon iddianamelerinden anlayabildiğimiz kadarıyla, polisin bilgi-işlem elemanları gayet sıkı. Derinlemesine internet taramaları da yapabilirler, bizim bilmediğimiz türlü yöntemlerle sanal âlemde iz peşinde de koşabilirler. Diyelim biri, aldı Ahmet’in kitabının, pardon örgütsel dokümanının kopyasını, birimizin Google Docs alanına girdi, bir güzel yerleştirdi. Alt tarafı bir şifreyi çözmelerine bakar. Ne olacak? Bu, gelip evimde tabanca, üstünde de parmak izimi bulmaları gibi bir şey değil ki. Kimse öldür Allah kanıtlayamaz ki bir dijital verinin kendi alanına kendisi tarafından konmadığını. Dijital veriyi bulundurmak diye bir suç tanımı nasıl olabilir? Görünmeyen dosyalar var, gizli eklentiler var, bir sürü yöntem var, bilen uygulayabilir de.
Bu mahkeme kararının açacağı kapıdan üç-beş polis devleti rahatça geçebilir gibi gözüküyor.
Ergenekon soruşturmasını yürütenlerin şunu acilen idrak etmesi gerekiyor: Cumhuriyet tarihinin en önemli davasında el bombaları, LAW silahları, suikast planları, şunlar bunlar geri plana itilmekte. Kozmik oda aramaları falan unutuldu. Zirve Yayınevi katliamından tutuklanan albayla kimse ilgilenmiyor. Görüldüğü üzre, biz de ilgilenemiyoruz. Pazartesi günü Hrant’ın katillerinin duruşması var; Kafes’ten Zirve’ye hat çekilmek üzereyken, belki o hattın ucu Hrant’ın öldürülüşüne dayanacakken biz mecburen nelerle uğraşıyoruz.