11 Eylül 2009 03:00
İflas etmekten son anda kurtulan Amerikan otomotiv devi GM'in, bünyesindeki Opel'i satmaya karar vermesi her ne kadar başkent Berlin'deki siyasi kulislerde "Federal Hükümet'in büyük bir başarısı" olarak gösterilse de gazeteler temkinli bir iyimserliği tavsiye ediyor.
Ulusal gazetelerden Frankfurter Allgemeine Zeitung'da konuyla ilgili şu satırları okuyoruz:
"Tüm belirsizliklerin ortadan kalktığı söylenemez. Rahat bir nefes almak için henüz erken; en azından Almanya'daki vergi mükellefleri için! 4,5 milyar euroluk ek finansmanın yükü yine vatandaşın omuzlarına binecek. Orta vadede Opel çalışanlarının da ihtiyatlı olması gerekiyor. Zira Magna, Opel ve GM üçgenindeki işbirliği, otomobil endüstrisinde kapasite fazlalığı olduğu gerçeğini değiştirmeyecek. Bir zamanlar 'geleceğin büyük otomobil pazarı' olarak bel bağlanan Rus otomobil pazarı yerlerde sürünüyor. Avrupa'daki pazarsa 'hurda pirimi' uygulamasıyla yapay olarak şişirildi. Bu pirim için ayrılan kaynakların tükenmesi, Opel gibi küçük ve orta sınıf araçlar üreten bir işletmeyi fevkalade olumsuz etkileyecektir. Opel'i zor yıllar bekliyor."
Başka ulusal gazete olan Süddeutsche Zeitung Opel'in satış kararına hem politik, hem de ekonomik açından yaklaşıyor, konuyla ilgili değerlendirmesi şöyle:
"Politik açıdan değerlendirildiğinde gerek Almanya Başbakanı Angela Merkel, gerekse rakibi Frank-Walter Steinmeier'in siyasi bir galibiyet elde ettiği söylenebilir. Opel'in Magna ve Ruslara satılması fikri Steinmeier'e aitti. Daha sonra Merkel de bu fikri sahiplendi. Ekonomik açıdan bakıldığındaysa Opel için işler yine de olumsuz seyredebilir. Belki birkaç ay, belki birkaç yıl sonra... Yeni patronlar, Rüsselsheim tesislerindeki Ar-Ge biriminde varolan büyük bilgi birikimini Rusya'ya aktarırsa ne olacak? Ya da otomotiv branşındaki kriz, önümüzdeki aylarda daha da derinleşirse?"
Almanya'nın en yüksek tirajlı gazetesi Bild'in yorumunda ise Opel konusunda "oyun içinde oyun" olabileceği endişesi dile getiriliyor:
"GM, Opel'i Magna'ya satmasaydı, Federal Alman Hükümeti cümle âleme rezil rüsva olurdu. Aylarca müzakere edip üstüne 1,5 milyar euro verdikten sonra -tıpkı aptal çocuklar gibi- karşı tarafın oyununa gelinecekti. Genel seçimler öncesi ne Hrıstiyan Birlik Partileri ne de Sosyal Demokrat bu duruma düşmek istiyordu. Nihayetinde Opel'in Magna'ya satılacağı açıklandı açıklanmasına da; yapılan teklifi düşük bulan GM'in, şimdi pazarlık yaparak fiyat yükseltmeye çalışacağı da söyleniyor. Hatta GM'in talep edeceği fiyatın, Magna'nın ödeyebileceği rakamın çok üzerinde olacağı öne sürülüyor. Tüm bu gelişmelerin netlik kazanmasının, 27 Eylül genel seçimlerinden sonraya kalabileceği belirtiliyor. Eğer tüm bunlar doğruysa, hem Opel çalışanları hem de seçmenlerle resmen dalga geçiliyor demektir."
11 Eylül 2001'deki terör saldırılarının 8'inci yıldönümü vesilesiyle, küresel terörle mücadelede gelinen noktayı irdeleyen bir yorum var.Westdeutsche Allgemeine Zeitung'un değerlendirmesi özetle şöyle:
"Bugün 11 Eylül. Bu tarihi zikretmek bile, o günkü korkunç
görüntülerin hafızalarda yeniden canlanması için yeterli. O günden
sonra sık sık duyduğumuz 'Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak' sözü
ne kadar doğru çıktı. Saldırıların üzerinden sekiz geçti. Geriye dönüp
baktığımızda, Usame bin Ladin ve çetesinin asıl zaferinin 11 Eylül
saldırılarıyla yaptıkları tahribat olmadığını görüyoruz. Onların asıl
kazanımları, Batı'nın sergilediği aptalca tavırdır. Bush rejiminin
önderliğinde gözü kapalı olarak alelacele Afganistan'da Taliban'a
saldırılmakla kalınmadı, ayrıca Irak'a karşı da hunharca bir savaşa
girişildi, Ebu Gureyb'ler, Guantanamo'lar oluşturuldu. Batı, kendi
değerlerini ayaklar altına aldı ve İslam dünyasıyla arasında giderek
büyüyen bir uçurum oluşturdu. Batı dünyasının itibarı hiç bu kadar
düşük olmamıştı. Sanki tüm bu olup bitenler Usame bin Ladin'in yazdığı
senaryoya uygun gelişmelerdi. Batı, kelimenin tam anlamıyla tuzağa
düştü. Politikacılar ne kadar inkâr ederse etsin: Bugün Hindikuş'ta
süren savaşta asıl söz konusu olan demokrasi ve insan hakları değil,
NATO'nun ve Batı'nın itibarıdır. 11 Eylül 2001'in üzerinden tam sekiz
yıl geçti. Bu, yaşananlardan ders almak için yeterince uzun bir
süre."
İngiliz basını
İş çevrelerinin dergisi Economist'te "Doğan ile Erdoğan karşı karşıya" başlığını taşıyan bir haber var.
Haber şu sözlerle başlıyor:
"Basını susturma girişimi mi, yoksa yalnızca bir vergi kaçakçısını cezalandırma meselesi mi? Türkiye'nin ılımlı İslamcı hükümeti ile en büyük medya patronu Aydın Doğan arasındaki kavga sürüp giderken kamuoyu bu konuda bölünmüş durumda."
Economist'teki haberin devamında, Doğan grubuna Şubat ayında verilen 826 milyon lira vergi cezasına ek olarak bu hafta da 3 milyar 750 milyon liralık bir ceza kesildiği hatırlatılıyor.
Gruptan bir yetkilinin, iflas endişesi taşıdıkları sözlerine yer veren yazı, şöyle sürüyor:
"Türkiye'nin vergi yasaları, karmaşıklığıyla ünlü. Yabancı bir uzman 'Mızrak olarak da kullanılabilirler, kalkan olarak da.' diyor. Bu uzman, Aydın Doğan'a karşı bir intikam kampanyası yürütüldüğü iddialarını destekleyecek yeterli kanıt olmadığı görüşünde."
Economist dergisi, hükümet ile Doğan grubu arasındaki gerginliğin geçmişine değindikten sonra şunları yazıyor:
"Erdoğan'ın, merhamet göstermesi karşılığında Doğan'dan kendisine düşman bazı köşe yazarlarını işten atmasını istediği dedikoduları dolaşıyor. Doğan grubuna ait şirketler, vergi müfettişleriyle dolup taşıyor. Gruptan bir gazeteci 'Hükümet herkese 'Siz benim peşimi bırakmazsanız, ben de sizin peşinizi bırakmam.' mesajı veriyor.' diyor.
"Komplo teorisyenlerine göre bu tutum, kızı Arzuhan Yalçındağ'ın Türkiye'de iş dünyasının en büyük lobi kuruluşu olan TÜSİAD'ın başkanı olmasına rağmen, sanayici meslektaşlarının neden Doğan'ın yardımına koşmadığını açıklıyor."
Economist dergisindeki yazının sonunda, AK parti bundan yedi yıl önce iktidara geldiğinden beri, iki büyük medya grubunun daha dolandırıcılık iddiaları ile tasfiye edildiği hatırlatılıyor.
Economist'te bu hafta yer alan Türkiye konulu ikinci haber ise NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen'in geçenlerdeki Ankara ziyareti.
Dergi, geçmişte karikatür olayı ile Müslümanların öfkesini üzerine çeken Rasmussen'in, ziyaretini özellikle Ramazan'a denk getirdiğini yazıyor.
"Fogh Rasmussen, Ankara'da katıldığı iftar ziyafetinin İslam'a duyduğu saygının 'açık bir göstergesi' olduğunu söyledi. Ancak Türk evsahipleri etkilenmedi. Afganistan'da savaşmak üzere asker talebi reddedilmiş görünüyor, aynı şekilde Türkiye'den, Kıbrıs'ın NATO'ya katılmasına izin vermesi ricası da. Ancak en azından, Afganistan'daki yeniden yapılandırma projelerine daha fazla Türk askerinin katılması sözünü alabildi."
Economist, bu haberinin sonunda ise Batılı diplomatlara dayanarak Ege'de son zamanlarda Türk ve Yunan uçakları arasındaki it dalaşının arttığını söylüyor ve şu soruyu yöneltiyor: "Acaba NATO'da yeni bir kriz mi doğuyor?"
Guardian gazetesinin manşetinde, sekiz yıl önce bugün düzenlenen 11 Eylül saldırılarından bir kare var.
Bu fotoğrafta Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin birinden dumanlar yükselirken, ikinci bir uçak diğer kuleye yaklaşıyor.
Haberin başlığı "Sekiz yıl sonra: Uzmanlar 'El Kaide eriyor' diyor".
Guardian, Usame bin Ladin liderliğindeki örgütün Pakistan'da sıkışıp kaldığını, yeni savaşçılar bulmakta ve Batılı ülkelerde ses getirecek eylemler düzenlemekte zorlandığını yazıyor.
Gazeteye göre hem hükümet yetkilileri, hem de bağımsız uzmanlar böyle düşünüyor.
Guardian faaliyet merkezinin artık Yemen ve Afrika'nin kuzeyindeki "yan örgütlere" ve "şubelere" kaydığını, ancak bunların da merkezle bağlantılarının kopuk olduğunu söylüyor.
Gazete bunun sebebini şöyle açıklamış:
"Batılı istihbarat ajanlarının deyimiyle el Kaide'nin Pakistan merkezli 'çekirdeği', CIA'in insansız uçaklarının ölümcül saldırılarından, elektronik iletişimin gözetlenip engellenmesinden, şüpheler ve moral bozukluğundan zarar gördü.
"Pek çok kaynağa göre el Kaide'nin 'çekirdeği' şu anda aralarında bin Ladin ile Mısırlı yardımcısı ez Zevahiri'nin bulunduğu altı ila sekiz üst düzey liderden oluşuyor. Faal çalışanlarından kayda değer olanların sayısı ise 200'ü geçmiyor."
Guardian'daki haberin devamında, Taliban ile ilişkilerin zayıfladığı ve bu nedenle bin Ladin'i yakalatacak bir istihbarat gelme olasılığının arttığı da belirtiliyor.
Ayrıca bazı sorgu belgelerine dayanılarak el Kaide'ye katılmaya giden Avrupalı gençlerin hayalkırıklığına uğradığı söyleniyor.
Gazeteye göre Fransa ve Belçikalı altı genç, Pakistan'a giderken geçtikleri Türkiye'de bir insan kaçakçısı tarafından dolandırıldıklarını söylemiş.
Veziristan'a varışlarında onları kimse karşılamamış. Daha sonra silahlar, ekipman ve kalacak yer için adam başı biner dolar istenmiş.
Yalnızca tüfek kullanmayı öğrendiklerini, bomba yapımını ise sadece bir kez görüp uygulama yapamadıklarını, ayrıca Amerikan askerlerine karşı savaşmalarına izin verilmediğini söyleyen grup "internette gördüğümüz videolardaki sıra sıra mücahitler, heyecanlı pusular ve Usame bin Ladin'in konuşmaları nerede?" deyince, şu yanıtı almış:
"O videolar iki amaca hizmet eden bir kandırmacaydı: Düşmanları korkutmak ve yeni savaşçılar toplamak. Propaganda."
11 Eylül'ün yıldönümüne diğer gazeteler fazla ilgi göstermezken, Times gazetesi yorum sayfalarında, "Militan İslam'ın Amerika'ya saldırmasından sekiz yıl sonra" başlığı altında bir haritaya yer veriyor.
Bu haritada çeşitli ülkelerden çıkan oklarda karikatür krizi yüzünden Danimarka büyükelçiliklerinin bombalanması, Kafkaslardaki şiddet, Pakistan'da artan saldırlar, Mumbai'deki eş zamanlı eylemler, Bali'deki bombalı saldırı ve Somali'deki iç savaş gibi örnekler verildikten sonra, Türkiye için şunlar yazılıyor:
"Bir zamanlar cihatçı bir şiir okumaktan yargılanıp hüküm giyen Recep Tayyip Erdoğan, ılımlı İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisi'nin seçimleri kazanmasından sonra 2003'te başbakan oldu. Karısı türbanlı ve üniversitelerde türban yasağı kaldırıldı. Ülkenin son derece laik olan anayasasını korumak için bir darbe düzenlenmesinden korkuluyor."
Türban yasağını kaldıran kararın Anayasa Mahkemesi'nce engellenip yürürlüğe giremediği bilgisi, Times'ın bu yorumunda yer almamış.
© Tüm hakları saklıdır.