06 Aralık 2016 13:01
Uluslararası Af Örgütü, sokağa çıkma yasakları ve çatışmaların yoğun olduğu Sur'da yaşananlara dair bir rapor hazırladı. Raporda, "40 bin kişinin hayatı altüst olmuş durumda" denildi.
Araştırmada yer alan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser ve Uluslararası Af Örgütü Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat'ın sorularını yanıtladı.
Yetkililer, "Bazı görüştüğümüz aileler ikinci bir zorunlu göç yaşadıklarını söylüyor. Bu durum onlar için daha zordur. Çünkü daha önce de bu travmayı yaşadılar, tekrar yaşıyorlar" diyor.
Af Örgütü yetkililerinin rapora ilişkin açıklamaları şöyle:
Öncelikle bu Sur araştırması nasıl gündeme geldi, oradan başlasak...
Bu araştırma bizim için bölgeyle, Güneydoğu ile ilgili ilk araştırma değil. Daha önce sokağa çıkma yasakları, aşırı güç kullanımıyla, insan hakları ihlalleriyle ilgili araştırmalar yaptık, raporlar çıkardık.
Nerelere gittiniz daha önce mesela?
Diyarbakır’a, Cizre’ye ve farklı ilçelere gitmiştik. Fakat şöyle bir gerçek var ki, bu aslında OHAL’den önce vardı, Güneydoğu’da artık araştırma yapmak çok zor. Bu ulusal sivil toplum kuruluşları için de, uluslararası sivil toplum kuruluşları için de geçerli. Mesela Cizre’ye son kez Uluslararası Af Örgütü adına araştırma yapmak amacıyla haziran ayında gitmeye çalıştım. Polislerce engellendim. Nusaybin Kaymakamından randevu talep ettik, olumlu cevap vermedi. Bu şartlarda Güneydoğu’da Diyarbakır dışında araştırma yapmak gerçekten zor. Bu hazırladığımız Sur ile ilgili bir rapor ama sorun Sur’dan çok daha büyük. Sur’da on binlerce insan yerlerinden edildi. Güneydoğu’da bulundukları yerlerden göç etmek zorunda kalan insan sayısı yarım milyon civarında. Zorunlu göç mağduru ailelerin sorunları birçok açıdan benziyor; barınma sorunu, eğitim sorunu, işsizlik... Sur’daki aileler bir şehir içinde yerinden edildiler. Fakat Şırnak’tan aileler, Cizre’den aileler açısından kentte komple sokağa çıkma yasağı ilan edildiği için ilden ile zorunlu göç yaşandı.
Sur’a ilk hangi tarihte gittiniz bu araştırma için?
Sur’a 2016 boyunca sürekli gittim. Daha önce çatışmalar sürerken, silah kullanımı, zor kullanımı ve mahalle sakinlerinin durumlarını sürekli takip ettik. Yani geçen sene de gittim. Sürekli gidip geliyorum oraya.
Çatışma süreçlerinde daha çok Sur’dan çıkanlarla mı görüştünüz, nasıl bir temas kurdunuz?
Evet. Sur ve diğer yerlerde çatışmalar sürerken biz giremedik. Çok büyük bir sorun gerçekten. Ulusal ya da uluslararası bir denetim olmadı. Bağımsız gözlemciler maalesef giremedi. Bu ortamda tabii ki ağır insan hakları ihlalleri olabilir. Oldu. Sokağa çıkma yasağının olduğu hiçbir yere giremedik. Bazı bilgileri tabii ki avukatlardan, sivil toplum örgütlerinden aldık.
Bir de Sur’dan göç eden insanlarla görüştünüz herhalde?
Onlarla görüştük evet.
Sur ile ilgili kaç insanla, hangi kesimlerde görüştünüz?
Sur’dan 26 aile ile görüştük. Büyük, kalabalık aileler. Onun dışında sivil toplum kuruluşları ile görüştük, belediyelerle görüştük. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ile bir de Diyarbakır Valisi ile görüştük.
Vali ile görüşmenize dair izlenimleriniz nasıl oldu?
Validen randevu talep ettik. Ben bizzat iki kere görüştüm vali beyle. Bir de yazılı olarak sorular sorduk, detaylı bilgiler içeren yanıtlar verdi bize. Raporda yer aldı, bizim araştırmamız için çok faydalı oldu.
Peki nasıl bilgiler bunlar? Sizin için tatmin edici sonuçlar çıktı mı validen aldığınız bilgilerden?
Evet, mesela şu önemli. Aileler için verilen tazminatlar, kira yardımı kaç aileye verildi, kaç aileye ulaşıldı? Bu tür bilgiler valilikten geldi.
Benim Sur’dan göç etmek zorunda bırakılan ailelerle yaptığım görüşmelerde artık kullanılamayacak hale gelen eşyaları için kendilerine 3 bin lira gibi bir para verildiğini, bunun zararlarını karşılamaktan çok uzak olduğunu söylemişlerdi.
Evet, benim görüştüğüm aileler de aynen öyle anlatıyordu. Bazen 3 bin, bazen 5 bin. En fazla 9 bini duydum. Fakat benim görüştüğüm aileler, kayıplarının gerçek değerinin 10 kat daha fazla olduğunu ifade ettiler.
Sizin valilik dışında, bir bakanla ya da hükümet düzeyinde herhangi bir görüşmeniz oldu mu?
Şimdiye kadar bakan düzeyinde bir görüşmemiz olmadı. Randevu talebimiz oldu. Olumlu bir cevap gelmedi.
Yaptığınız bu araştırmadan sonra nasıl bir Sur fotoğrafı var kafanızda bu yaşanan sürece dair?
Yani birkaç şey var. Bazı görüştüğümüz aileler, uzun yıllardır Sur’da yaşamışlar. Bazılarının çok güzel eski evleri vardı. 200-300 senelik evler. Eski Diyarbakır evleri diyebiliriz. Bazılarının güvercinleri, tavukları vardı. O güvercinler ne oldu, tavuklar ne oldu? Bunları anlatıyorlardı. Bir de birçok insan uzun süredir Sur’da yaşıyordu ama oraya da kırsal alanlardan göç etmek zorunda kalmışlardı. Bunun onlar için ikinci bir zorunlu göç olduğunu ifade ettiler. Bu durum onlar için daha zordur. Çünkü daha önce de bu travmayı yaşadılar, tekrar yaşıyorlar. Bu benim için çok çarpıcı bir şey oldu.
Çocukların durumu nasıl?
Eğitim aileler için önemli bir konudur. Birçok aile bu açıdan zorluklar çekiyordu. Haftalarca, aylarca okula gidemediler. Zaten Sur’da iken, sokağa çıkma yasağı nedeni ile okula gidemediler. Yerinden edildikten sonra da haftalarca, aylarca bazıları okula gidemedi. Bazıları hiç gidemediler. Bıraktılar tamamen. Neden, çünkü onlar fakir aileler. Sur’dayken de fakirlerdi, şimdi daha zor şartlarda yaşıyorlar.
Bir de bir sivil toplum kuruluşuyla bir görüşme yaptık. Onlar dediler ki, özellikle kız çocuklarını artık okula göndermiyorlar. Bir de erken evlilik var. Önemli bir sorun.
Bir de ortak bir istek vardı; Sur’a geri dönmek. Benim görüştüğüm bütün aileler, Sur’daki evlerine geri dönmek, orada yaşadıkların komşularıyla aynı ortamda olmak istiyorlardı. Görüştüğüm aileler mart, nisan ve mayıs aylarında geri dönmek konusunda daha umutluydular. Ama şimdi 1 sene oldu. Sokağa çıkma yasağı Sur’da 11 Aralık 2015’te ilan edildi ve hâlâ sürüyor. Sivil toplum kuruluşları kapatıldı, medya kapatıldı. Belediyelere kayyım atandı. Bir de 1 sene geçtikten sonra hâlâ sokağa çıkma yasağı olduğu bir bölgede artık insanlar geri dönmek konusunda da umutlarını kaybettiler.
Parçalanmış hayatlar gibi bir tablo çıkıyor toplamından.
Evet, kesinlikle.
Büyük bir trajedi de, Sur’da sokağa çıkma yasağının kısmi olarak kaldırıldığı söylendiği zamanda gidip evlerini göremeyince yaşanmıştı. Evlerini yerinde göremeyenler oldu. Fotoğrafları basına da yansıdı. O ailelerden görüştükleriniz oldu mu?
Evet. Mayıs ve haziran ayında bizim görüştüğümüz aileler, öyle bir durumu ifade ettiler. ‘Bizim evimiz çatışmalar bittiğinde de duruyordu, fakat daha sonra yıkıldı’ diyen aileler oldu. Eylül ayında tekrar aynı ailelerle görüştüğümde, sokağa çıkma yasağının olduğu yerlere girip bakmışlar. Bazı evler duruyor, bazıları durmuyor.
Mayıs ayında sokağa çıkma yasağı kısmen kaldırıldı. Ben ailelerle birlikte Sur’daki evlerine gittim, baktım. Bu ailelerin karşılaştıkları durum gerçekten çok zor bir durumdu. Mesela kişisel eşyaları yıkıldı, yakıldı. Tahrip oldu. Bazı değerli eşyaları çalınmış. Televizyonlar özellikle. Sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan sonra gerçekten bu evler yaşanılacak durumda değildi. O yüzden bu açılan yerlerde geriye dönen aile sayısı çok azdır. Maalesef böyle bir durum varken gerçekçi bir tazminat şimdiye kadar verilmedi.
Peki yıkılan evlerle ilgili ne gibi rakamlar veriyorlar?
O daha yeni başlayan bir süreç. Raporda yansıtamadık. Ama iki hafta önce yetkililer aileleri çağırmaya başlamış. Evlerinin metre karesine 500 lira, 600 lira veriliyor. Bu çok yeni bir şey. O yüzden de genel bir durumdan bahsetmek de imkansız bu aşamada. Bazı örnekler de, mesela Sur’da iki katlı tapulu bir ev vardı. 40 bin lira tazminat verilecekmiş. 40 bin liraya ne Sur’da, ne de Diyarbakır’ın başka bir yerinde bir ev alabiliyorsun.
Sur’dan göç etmek zorunda bırakılan ailelerle gittikleri yerlerde de görüştünüz sanırım. Oradaki sosyal hayatları nasıl?
Genelde ‘Sur’daki evim çok daha güzeldi, burada hiçbir şeyim yok’, ‘Biz kabalık bir aileyiz, şimdi bir dairede kalıyoruz’, ‘Dolabımı alamadım’ gibi çeşitli şikayetler vardı.
Kira yardımı açısından durum ne?
Kira yardımı yapılıyor. Ama yeterli mi, hayır. Herkese yapılıyor mu, hayır. İlk başta aylık 300 lira veriliyordu, sonra 1000 lira veriliyordu. Belki bu kira için yeterli bir rakam. Ama kalabalık aileler. Bütün hayatları altüst olduğu için ve işlerini kaybettikleri için kesinlikle yeterli değil. Bir defa artık haziran ve temmuzdan sonra, o aileden kimse çalışmıyorsa kira yardımı veriliyor. Bir kişi çalışıyorsa o aile kira yardımından yararlanamıyor. Bu ciddi bir sorun.
Biz gazeteciler olarak Sur’a gittiğimizde, çatışma süreci boyunca sokağa çıkma yasağı nedeniyle işlerine gidemiyorlardı insanlar. Ve işsizliğin yoğun olduğu Diyarbakır’da şimdi ayrıca da bu daha ağır bir sorun. Sizin bu açıdan gözleminiz nedir?
Sur aynı zamanda bir ticaret merkezi. Diyarbakır sakinlerinin alışveriş yaptıkları bir yer. Bir sürü işyeri vardı. Hâlâ da öyle. Sokağa çıkma yasakları kısmen kaldırıldı ama eski zamanlar gibi kalabalık değil. İşyerlerinin bir çoğu kapalı. Bir de insanlar çok büyük oranda işsiz kaldı.
Şunu da soracağım. 2013 Newrozu’nda Öcalan’ın bir çağrısı olmuştu, ‘Silahların susması ve demokratik siyasetin önünün açılmasına’ yönelik. Biz de gazeteci olarak Diyarbakır’a gittiğimizde bu çağrının bir umut yarattığını gözlüyorduk. Bütün bu yaşananlardan sonra orada görüştüğünüz insanlar hangi duygudalar?
Gerçekten benim görüştüğüm aileler bayağı umut kaybetmişler. Tabii ki, yerinden edilen aileler için en önemli konular onların evleri. Eski mahallelerine geri dönebilmeleri. Ama daha genel olarak bütün bu baskılarla birlikte, işte STK’ler kapatıldı, medya kuruluşları kapatıldı, seçilen belediyelere kayyım atanması... Bütün bunlarla birlikte bölge ve Türkiye için çok olumsuz bir etkisi oldu gerçekten. Yarım milyon insan yerinden edildi. Sivil toplum ciddi anlamda yok edilmeye çalışıldı. Bu hem insani açıdan vahim bir tablo, aynı zamanda barış süreci için, gelecek için gerçekten etkisi çok olumsuz.
Böyle kapsamlı bir araştırma yapmış biri olarak Sur’a dair neler öneriyorsunuz?
Belki de en önemlisi bu geri dönme hakkı. Bu, devletin yükümlülüklerinden biridir. Gerçekten sadece Sur’a geri dönmek ya da Nusaybin’e, Şırnak’a geri dönmek için izin vermek de yetmiyor. Devletin bu imkanları sağlamak konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekiyor. Evler yıkılmışsa tekrar inşa edilmesi gerekiyor. Ya da tadilat gerekiyorsa, devlet yeterince yardımda bulunmalı. Gelecek için en önemli mesele, bu insanları mahallelerine, evlerine nasıl döneceği.
Onun dışında geri dönmeler bugün yarın olmayacak belli. Sur gibi, Nusaybin gibi, Şırnak gibi yerlerin büyük bölümü yıkıldı. Evler de artık yok. Tekrardan yapılmalı. Fakat insanlar yerlerinden edildi, zor şartlarda yaşıyorlar. Onların mal kaybı, işsizlik gibi sorunlarından kurtulup normal bir hayat yaşayabilmeleri için devletin yardımı gerekiyor. Eğitim konusunda, barınma konusunda aynı şekilde. Bir de bir bütün olarak, bu sokağa çıkma yasakları süresince sadece yerinden edilmeler olmadı, insan hakları ihlalleri yaşandı. Aşırı güç kullanımı konusunda, silahsız mahalle sakinleri yaralanması, ya da ölmesi gibi insan hakları ihlallerini etkili bir şekilde soruşturmak lazım. Maalesef bu en basit konu şimdiye kadar çözülmedi. Bütün bunların cezasızlıkla sonuçlanacağı görülüyor şu anda.
© Tüm hakları saklıdır.