Müjdat Gezen, tam 48 yıldır tiyatroda başarılı eserlere imza atan bir duayen. Hayatındaki en gururlandığı iş olarak “MSM”yi (Müjdat Gezen Sanat Merkezi) gösteriyor Başbakan’a gönderme niteliği taşıyan “Tayyip’in Sinirli Lambası” adlı kabareyle izleyicinin karşısına çıkacak olan usta tiyatrocu, belediye tiyatrolarının bilet fiyatlarının ucuz olması konusunda biraz dertli. Gezen, “Tiyatronun tuvaleti 2 lira, ama seyri 1 lira. Bana haksız rekabetmiş gibi geliyor” diyor.
Müjdat Gezen Bizim Kahve’nin sorularını yanıtlıyor:
“Tayyip’in Sinirli Lambası” oyununu yazmaya nasıl karar verdiniz?
“Tayyip’in Sinirli Lambası” bir kabare. Bu kabareye 1.5 aydır hazırlanıyoruz. Müziklerini Selami Şahin’e bestelettim. Çünkü halkın nabzını iyi tutan bir müzik adamı. Mesela, “Bizim için mühim olan Tayyip’in sinirli lambası” adlı şarkı çok güzel. Başrollerde bunak sanatçıları kullandım. İlhan Daner, Ateşböceği Ercan gibi... Zaten benim de tek başıma “Geçerken uğradım” diye bir şovum var. Onlara minik sataşmalarım var. Müzikler, danslar var...
Siyasi güldürü, neredeyse “Devekuşu Kabare”den bu yana unutulmuştu...
Devekuşu’ndan önce Muammer Karaca vardı, politik oyun oynardı. Ben 1963 yılında kendisi ile beraber sahneye çıktım. 1966 yılında da Ulvi Uras’la çalıştım. Daha sonra Devekuşu Kabare kuruldu. Onlar da siyasi oyunlar oynardı. Daha sonra ben, “Artiz Mektebi”nde Kandemir Konduk’la beraber yazdığımız oyunlarda “politik oyunlara” yer verdim. Üç yıldır da kendi tiyatromda “politik tiyatro” yapıyorum.
Halkın ilgisi nasıl politik tiyatroya?
Biz geçen sene, “Hababam Sınıfı Bunadı”yı da politik olarak oynadık, “Artiz Mektebini” de... İkisinde de çok şükür salonumuz ‘full’ doldu. Kadıköy’de, hiç kimsenin bilmediği bir pasajın içerisindeki üç salonu doldurabiliyorsak, demek ki böyle bir talep de var. Benim her dershanemde, her kulisimde Piscator’un bir sözü yazılıdır: “Benim meslektaşlarım, benim kardeşlerimdir.” Meslektaşlarımı suçlamam. Ama ben devlet yardımı almam. Çünkü ben onların oynadığı oyunları oynamam. Bunu birilerini suçlamak amacıyla değil, tercihimi anlatmak için söylüyorum.
Geçenlerde “Bu devletin bana borcu var” dediniz. Neden böyle bir çıkış yapmaya gerek gördünüz?
Ben üç defa cezaevine girip çıktım. Hepsinde de aklandım. Üstelik davalar da düştü. Kimse de hâlâ gelip benden özür dilemedi. Devletin bana hem özür borcu, hem de ekonomik borcu var.
Ekonomik borç ne için?
O devrelerde çalışmamı engellediği için... Beni sahneden alıp götürdüler. Eee, ben o arada para kazanamadım. Bunun hesabını neden vermediler? Vergimi veriyorum, askerliğimi yaptım, vatandaşlık görevlerimi yerine getiriyorum. Ama devlet bana karşı olan görevlerini yerine getirmiyor.
Ne zaman tutuklanmıştınız?
İsveç’e film çekmeye gidiyorduk. Beni Savaş Dinçel’le birlikte havaalanından aldılar. Gece yarısı bir jipe bindirilip, sorguya çekildik. Sonra serbest kaldık ve İsveç’e gittik. Dönüşte de 12 Eylül ihtilali oldu. O sırada “Çizgilerle Nazım Hikmet’in Hayatı” kitabını yazıyordum. Bu yüzden, Savaş’la birlikte yine bir süre Bayrampaşa Cezaevi’nde yattık. Daha önce de sıkıyönetime karşı gösterdiğimiz tavırdan dolayı da Selimiye’de yatmıştık. Yani üç defa, sebepsiz yere hapis yattık. Üstelik gerekçeleri bize açıklanmadı. O zaman “Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz” deyip geçiştirmiştik. Ama şimdi de “olağanüstü” bir dönemden geçiyoruz.
Bugüne kadar başka hangi başbakanları hicvettiniz?
Ben 1969’da “Devr-i Süleyman”ı oynamaktan da tutuklanmıştım. Başa kim gelirse gelsin, benim mualifliğim değişmez. Yarın Deniz Baykal da gelse, öbür gün sol görüşlü başka biri de gelse, bizim asli görevimiz muhalefettir. Çünkü mizah, muhalefetten çıkan bir şeydir. Başbakan’ı metheden bir mizahçıyı ben kapımdan içeri sokmam.
Ama gazetelerde kendisine methiyeler düzen karikatüristler de var...
Ben onları gerektiği zaman, yumuşak bir dille ve kendi mizah anlayışımla uyardım. Onların ne kadar para aldıklarını sorgulayacak değilim. Ama mualif olması gereken bir mizahçının aksi şekilde davranması beklenemez. Kim gelirse gelsin, muhalefette olması gerekirken, tam tersine onları övüyorsa, bundan bir çıkarı var demektir. Benim hiçbir şeyden bir çıkarım yok ki... Devletten gelen yardımı bile reddettim. Bütün tiyatrolar yardım alır, ben almam. Başa kim gelirse gelsin, eleştiririm. 48 senelik profesyonel tiyatro hayatımda hep böyle yapmışımdır. O yüzden, alnım aktır.
Tiyatro oyunculuğuna butik olarak bakıyorum
Dizilerden kimleri beğeniyorsunuz?
Kendi oyuncularımdan hepsini beğeniyorum. Dolunay Soysert, Şevket Çoruh, Ahu Türkpençe... Bir sürü isim var. Hepsi de başarılı. Dün akşam televizyonda yine kendi oyuncumu gördüm. “Düğün Şarkıcısı” dizisinin başrolünde oynuyor. Broşürlerimde ismi cismi olmayan 30-40 kişi daha dizilerde boy gösteriyor.
Komedyenlerden favoriniz kim?
Ben Cem Yılmaz’ı çok beğeniyorum. Sahne sıcaklığını, zekasını ve altyapısı çok iyi. Ayrıca, Şahan Gökbakar’ı da beğeniyorum. Yeteneği çok üst düzeyde olan bir çocuk.
Dizi oyunculuğunu keyif alarak yapıyor musunuz?
Ben yaptığım sürece çok ciddiye alıyorum. Ekmek yediğim bir işin aleyhinde konuşmam. Dizi oyunculuğu da pekala bir iştir, çok da güzel bir iştir. Size hem para getirir, hem de şöhret. Birtakım getirileri var ama götürüleri çok fazla. Zamanınızı çok alıyor. Ben tiyatro oyunculuğuna 1.5 aydır çalışıyorum. Bir ufak detay için uzun zaman harcadığımız oluyor. Tiyatro oyunculuğuna ben “butik” olarak bakıyorum, dizi oyunculuğu ise “konfeksiyon...”
Kızım Hollanda’da mutluluğu seçti
Kızım Elif, Hollanda’da yaşıyor. Eşi Deniz, orada doçent. Onlar mutluluğu seçti. İnsanlar doğduğu yerde değil, doyduğu yerde mutlu olur. Kızım Hollanda’da müzik öğretmenliği yapıyor. Burada Mimar Sinan mezunu. Amerika’da LA’de ’müzikaller tarihini’ bitirdi. Bir de üzerine psiko-drama okudu. Bunların semeresini orada almayı yeğledi. Ben kızım burada yanımda olsun diye çok istiyorum. Genelde o beni görmeye daha çok geliyor. Benim oraya gidecek vaktim de çok az. Torunum da 7 yaşında. Oşin de okula gidiyor. Gelecekte benim gibi “oyuncu” olur mu bilmem.
MSM Ankara şubesi Kasım’da açılıyor
Gezen hayatında en çok gururlandığı işin MSM olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Geriye dönüp bakınca, ‘İyi ki MSM’yi kurmuşum’ diyorum. Kasım ayında da MSM’nin Ankara şubesini açıyoruz. Oradan maddi bir beklentimizin olmadığı muhakkak. Bunun dışında beni bu sene mutlu eden iki şey var: Bir tanesi, UNICEF’in ‘iyi niyet elçisi’ seçildim. Büyükelçi oldum ben. İkincisi ise, Çin’deki olimpiyatlara buradan meşale koşturdum.” Müjdat Gezen iyi niyet elçisi olarak yapmak istediklerini şöyle anlatıyor: “Bana zaten bir görev veriliyor: İyi niyetli olmam isteniyor (gülüyor). Çocuklara bir kitap hazırladık. Kitabı Ayşe Kulin yazdı, ben resimledim. Kitabın gelirinden 64 bin YTL topladık. Bu gelir de UNICEF’e gidecek. Şimdi de anaokulu projemiz var. Ve bunu gelenekselleştirerek Türkiye’nin birçok yerine yaymayı planlıyoruz.”
Atatürk’ü oynamam tehlikeli olur
Kendi başınıza tiyatronuzu ayakta tutmanız zor olmuyor mu?
Televizyon kanallarında çok benimsemediğim işler yapıyorum. Oradan kazandığım paralarla da gelip burayı ayakta tutmaya çalışıyorum.
Bugüne kadar en fazla “Darbukatör Bayram” tiplemeniz öne çıktı...
Bir rahatsızlığım yok. Ama diziyi en çok tuttuğu zamanda bıraktım. Bir rolün sırtına binip de götürmektense, öyle omuzlayıp götürmeyi tercih ederim. Gelin bakın tiyatroma. Ben hep küçük roller oynarım. Yukarıda 72 öğrencim var. Bir fotoğraf çekerseniz, devlet tiyatrosu gibi kalabalık olduğumuzu görürsünüz. Bir de “çocuk tiyatrosu” grubunu
koyarsanız, teknik ekiple birlikte 100 kişiyiz. Çocukların hepsine buradan ekmek çıkıyor.
Bu tiyatronun oyuncusu olduğunuz kadar patronu da sizsiniz. Akşamları eve gidip hesap yaptığınız olur mu?
İş adamı değilim ama burayı da yönetmek zorundayım. İki okulu ve 3 tiyatroyu yönetmek zorundayım. Öteki işi pek sevmiyorum. Mesela televizyonlarda üç saat gidip koltuğa oturuyorsunuz, aynı parayı alıyorsunuz. Ama muhasebecimiz var. “Batmak üzereyiz” diye devamlı bana söylüyor. Ben de diyorum ki, “Batacaksam kendi gemimin içerisinde batarım.” Çünkü benim bir başka şansım yok.
Atatürk’ü oynadınız mı hiç?
Atatürk’ü MSM 2’den öğrencim Ömer Gecü’ye oynatıyorum. Çünkü Atatürk rolü ona daha çok yakışıyor. Ama mesela, benim Atatürk’ü oynamam tehlikeli olurdu.
Niçin?
Çünkü gülebilirler. Fakat Başbakanı oynayabilirim. Zaten gülünecek durumda...
Başbakanı oynarken komik malzeme açısından hiç zorlanmayacak mısınız?
En komik olan bu işte: Hiçbir komik yanı yok! Karikatürize edilemez. Mesela, Demirel, Erbakan ve İsmet İnönü komik yanı olan liderlerdi. Biraz da mizah duyguları olan insanlardı. Başbakanın aldığı eğitimden ötürü öyle bir yanı yok. Çünkü aldığı kültür, öyle bir kültür.
Peki insanları güldürmeyi nasıl başaracaksınız?
Onun devrinde geçen gelişmelerle güldüreceğiz. Biz “Tayyip’in Sinirli Lambası”nda, o lambanın içinden ne çıktığını anlatıyoruz. Başbakanın kendisiyle ve şahsıyla bir derdim yok. Ama şu yönüyle uğraşırım: Charles De Guelle, asker kökenli bir Cumhurbaşkanı. Sevilmemeye başlıyor Fransa’da. Kültür Bakanı da durumun farkında. De Guelle’ye “Üstat, son zamanlarda artık bizim karikatürlerimiz çıkmamaya başladı. Yoksa halk artık bizi sevmiyor mu?” diyor. Bir Başbakanın karikatürize edilmesi, güzel bir şeydir. Ben Başbakan olsam, “Beni neden karikatürize ediyorlar” diye kızmam. Ben bir mizahçıyım. Herkesi eleştiriyorum.
Siyasetteki bu “gülmeyi unutma” hali, topluma da yansımaya başladı mı?
Tabii... Çünkü bizde “dini geleneksel kültür” bunu emreder. “Karı gibi gülme” derler. Sanki kadının gülmesi ayıp toplumda? “Ağır ol da molla desinler”, “Açıkta bir şey mi gördün de gülüyorsun?” gibi sözler vardır. Gülmek ne kadar ayıp bir şey olmuş. Halbuki, tam tersine gülmek kadar sağlıklı bir şey yoktur. Ama o kültürde gülmek biraz edep dışı sayılıyor.
Belediyelerin tiyatrolarında 1 YTL’ye bilet de satılıyor. Sizce böyle tiyatro biraz ucuzlamış olmuyor mu?
Maalesef... Aynı tiyatronun tuvaleti 2 lira, ama seyri 1 lira. Bana haksız rekabetmiş gibi geliyor. Ama ben kesinlikle ödenekli tiyatroların kaldırılmasından yana değilim. Çünkü halkın o tiyatroları da gidip görmesini istiyorum. Bu benim mesleğim ve ben bu mesleğe aşığım. İzleyiciler Şehir ve Belediye Tiyatrolarını mutlaka izlemeli. Benim tiyatromun gazetedeki oyun ilanlarını alın bir bakın. Altında şöyle bir söz geçer: “Bütün tiyatroları izleyin.”
Televizyon izliyor musunuz?
Kalkar kalkmaz İz TV’yi izlerim. Geceleri de ya National Geographic’i ya da Discovery Channel’ı... Bu kanalları izlemek beni çok rahatlatır. Bilmediğim birçok şeye bakarım ve buradan öğrenirim. Vakit buldukça da, futbol ve boks maçlarını izlerim. Haberleri izlememem gerekli ama izliyorum.