Özel Dosya

Tutuklanan ve tutuklanan iki savcının portresi

Radikal gazetesi yazarı İsmail Saymaz'ın, Başsavcı Cihanerle, Başsavcı Şanal arasındaki farkları gözler önüne serdi.

24 Şubat 2010 02:00

T24 - İsmailağa ve Fethullah Gülen tarikatlarına yönelik soruşturmaları sonrası Erzincan’daki operasyonda ‘Ergenekon üyeliği’nden tutuklanan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, ve Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'i tutuklatan Erzurum Başsavcısı Osman Şanal geçmişte yaptıkları soruşturmalarla farklı portreler gösteriyor.

Radikal gazetesi yazarı İsmail Saymaz'ın "Fırat'ın öte yakasında 'faili meçhul'lerin izini sürdü, köylülere 'PKK'ya pil verdikleri' iddiasıyla müebbet hapis istedi" başlığıyla dün (23 Şubat 2010) yayımlanan yazı dizisinin üçüncü bölümü şöyle:




1998'de İdil'e atanan savcı Cihaner, faili meçhullerle ilgili soruşturma başlattı. JİTEM'ci Doğan ve Ersever'in izini süren Cihaner 'Suçluları kamu görevlileri biliyor' dedi *Bir örgüte yönelik operasyonda 1 Mayıs'a katılmayı ve orak gibi yazılmış 'Ç'yi delil sayan Şanal, bir dönem Türkiye gündemini meşgul eden 'pil davası'nın da mimarı


Hapse atılan Erzincan Başsavcısı Cihaner’le kendisini tutuklatınca yetkisi alınan eski Erzurum Savcısı Şanal’ın portreleri çok farklı

İsmailağa ve Fethullah Gülen tarikatlarına yönelik soruşturmaları sonrası Erzincan’daki operasyonda ‘Ergenekon üyeliği’nden tutuklanan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, 1998’de İdil Savcısı’yken faili meçhul cinayetlerin izini sürdü. Cihaner, ‘Fırat’ın öte yakası’nda yaptığı soruşturmada, 1989’da üç köylünün öldürülmesiyle, 1996’da iki ayrı noktada 1.5 saat arayla işlenen üç cinayetin peşine düştü. 1989’daki cinayetle ilgili çok sonra ‘Ergenekon’ soruşturmasında tutuklanan JİTEM’in kurucularından Albay Arif Doğan’ın ilk kez ifadesi alınabildi. Cihaner’in Diyarbakır’a gönderdiği ve ‘şüpheliler’ hanesinde Doğan ile Binbaşı Cem Ersever’in de adı geçen dosya, ‘JİTEM’ davasının İdil ayağını oluşturdu.


Bakanlığa anlattı

Cihaner ayrıca, 1996’daki iki cinayetin aynı silahtan çıkan kurşunlarla işlendiğini saptadı ve Adalet Bakanlığı’na gönderdiği yazıda, ‘Fırat’ın öte yakası’nda olan biteni şöyle anlattı:    
     
“Maktulleri kaçırarak öldüren/öldürten kişilerin elleri telsizli, sahte plaka takılı araçlarla bu suçu işledikleri, kendilerini polis olarak tanıttıkları, görgü tanıklarınca ayrıntılı ve benzer şekilde tarif edildikleri, kaçırılan Tevfik Kusun’un emniyet binasına kadar götürüldüğünün görüldüğü, geceleyin araç trafiğine kapalı yollarda rahatça hareket ettikleri görülmüştür. Sonuç olarak tüm bu suçların çete tanımına uyacak şekilde organize olmuş kişilerce işlendiği anlaşılmıştır.”


Radikal’de çıkan haber

Cihaner, 1998 yılında Şırnak’ın İdil ilçesinde savcı olarak atandı. Göreve başladıktan sonra Radikal’de 4 Şubat 1998’de yayımlanan bir haber dikkatini çekti. Kaynak olarak İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) gösterildiği haberde, İliç’te işlenmiş olanlar dahil, faili meçhul cinayetlere değiniliyordu.

Cihaner haber doğrultusunda, İdil-Midyat karayolu kenarında 4 Aralık 1996’da elleri bağlı, kafasına ateş edilerek öldürülmüş halde bulunan cesetle ilgili soruşturma dosyasını raftan indirdi. İHD ile yazışıp bilgi ve kayıpların fotoğraflarını istedi. Ayrıca, bölgede çok sayıda faili meçhul cinayet işlendiğini ve kayıpların olduğunu öğrendi. Uzun araştırmaları sonucunda Midyat’taki cesedin Ramazan Yazıcı’ya ait olduğunu saptadı.

Eline bir bilgi daha ulaştı: Midyat’takiyle aynı akşam Cizre-Silopi karayolunda, iki kişinin daha cesedi bulunmuştu. Bu dosyayı da Cizre’den istedi. Cesetlerin Mahmut ve Fehriye Mordeniz çiftine ait olduğunu belirledi. Ancak açıklığı korkuç bir veri vardı: İki cinayetin kurşunları aynı silahtan çıkmıştı...


İki yıl sonra

Aralarında 80 kilometre olan ve 1.5 saat farkla işlenen iki cinayet aynı silahla gerçekleştirildiği ve ayrı ayrı kriminal inceleme yapıldığı halde, bu sonuca ancak iki yıl sonra Cihaner sayesinde ulaşılabildi.  

Ayrıca Cihaner, yine Radikal’de 11 Haziran 1998’de yayımlanan, itirafçı İbrahim Babat’ın o dönemin TBMM Susurluk Komisyonu’ndaki ifadeleri doğrultusunda, 1989’da İdil’de öldürülmüş Hasan Utanç, Hasan Caner ve Tahsin Sevim’le ilgili 1989/274 sayılı soruşturma evrakını raftan indirdi. Ve 12 Kasım 1998’de  ifadesini bizzat almak ve yer göstermesi için Babat’ın Midyat Cezaevi’ne naklini istedi. Bu talep reddedildi. Ardından, Babat’ın ifadesini bizzat almak için izin istedi, yine geri çevrildi. Bunun üzerine faksla gönderdiği 60 sorunun yanıtı talimatla alındı.


Doğan ve Ersever

Cihaner, her iki soruşturma evrakıyla ilgili Diyarbakır’da bir soruşturma yürütüldüğünden 20 Kasım 1998’de bu dosyayı, daha sonra kapatılmış olan Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcılığı’na gönderdi. ‘Suç işlemek için çete oluşturmak, bu çetenin emirleri doğrultusunda taammüden adam öldürmek’ iddiasıyla düzenlediği fezlekenin ‘şüpheliler’ hanesinde şu isimler vardı: JİTEM kurucusu Albay Arif Doğan, Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı Binbaşı Cem Ersever, Jandarma Kıdemli Başçavuş Şaban Bayram, koruculardan Faysal Şanlı...

1996’daki üç cinayetle ilgili, ‘şüpheli’ hanesine “Açık kimlikleri belli değil” diye not düştüğü 1996/233 numaralı soruşturma dosyasını  8 Ocak 1999’da Diyarbakır’a gönderdi, Cihaner, ikinci fezlekede, ‘1996 için benzer şekilde koybolan birçok kişiden de haber alınamadığı’nı vurgularken, o dönem için bir ‘ilk’ olan şu saptamaları sıralıyordu:

“Maktulleri kaçırarak öldüren/öldürten kişilerin elleri telsizli, sahte plaka takılı araçlarla bu suçu işledikleri, kendilerini polis olarak tanıttıkları, görgü tanıklarınca ayrıntılı ve benzer şekilde tarif edildikleri, kaçırılan Tevfik Kusun’un emniyet binasına kadar götürüldüğünün görüldüğü, geceleyin araç trafiğine kapalı yollarda rahatça hareket ettikleri görülmüştür. Sonuç olarak tüm bu suçların çete tanımına uyacak şekilde organize olmuş kişilerce işlendiği anlaşılmıştır.”

Cihaner, ‘Görevsizlik’ kararıyla yetinmeyip aynı gün Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne bir yazı gönderdi. Yazısında, şu değerlendirmelerde bulunuyordu:

* Suçların kimler tarafından işlenmiş olabileceği, birçok kamu görevlisi ve kurumun bilgisindedir.

* OHAL bölgesinde kanunsuz işlere katılan kişiler diğer bölgelerde de kanunsuz ilişkilerini sürdürüyor. Bu haliyle ülke genelindeki birçok suçun altyapısı OHAL’de oluşmuştur.


Suçlular korunuyor

* Kaçırmaların yoğunlukla işlendiği ve güvenliğin üst düzeyde olduğu Diyarbakır’da açıkta silah ve telsiz taşıyan kişilerin gündüzleyin gizlenme ihtiyacı duymadan kaçırma olaylarını gerçekleştirmeleri, bu suçu işleyenlerin en azından korunduklarını gösteriyor.

* Delillerin sağlıklı değerlendirilmesinin önüne geçmek için cesetler kaçırıldıkları noktalardan uzağa bırakılıyor. Şoruşturma evrakları; otopsi tutanağı, rutin yazışmalardan ibaret...

* Kaybolan/öldürülen kişiler ağırlıklı terör suçundan soruşturulmuş kişiler olup suça bulaşmamış kişiler var. Bazılarının ailelerinden fidye isteniyor.
Cihaner, soruşturma sürecinde karşılaştığı kimi engellemeleri ve güçlükleri ise şöyle sıralıyordu: 

* Bilgi istenilen kurumlardan acele kaydına rağmen bilgiler ya geç gönderiliyor ya da hiç gönderilmiyor.


İki yıl sonra anlaşıldı

* Kriminal labaratuvarlar yalnızca kendi bölgelerindeki arşivi esas aldıklarından faili meçhullerle ilgili mukayeseler yıllar alıyor. Diyarbakır’da ‘çekirdek’ arşivi tutulmadığı için bağlantılar ortaya çıkarılamıyor.

* Balistik inceleme yapıldığı halde, 80 kilometre uzaklık ve birkaç saat arayla işlenen Yazıcı ve Mordeniz cinayetlerinde kullanılan silahların aynı olduğu iki yıl sonra anlaşıldı.

* İtiraflarda bulunabilecek kişiler baskı altına alınıp susturuluyor.

* İtirafçı İbrahim Babat, kamu görevlilerince konuşmaması yolunda uyarılmıştır.

* Görenler bilgi vermekten çekiniyor

* Suça katıldıkları iddia edilen kamu görevlileri hâlâ görevlerinde...


Öneriler

Cihaner, sağlıklı bir soruşturma süreci için de şu önerileri de sıraladı:

* Cinayetler tek elden soruşturulmalı.

* Tüm kurumlarda soruşturma yapabilecek, sanık ve sanıkları dinleyebilecek, delilleri değerlendirecek ekip oluşturulmalı.

* TBMM’deki ilgili komisyonların raporları ayrıntılı incelenip bağlantılar açığa çıkarılmalı.

* Kriminal labarotuvarlarda çekirdek arşivi kurulmalı.

* Suça katıldıkları ileri sürülen kamu görevlilerinin malvarlıkları, telefon kayıtları, banka hesapları incelenmeli.

* Silahların daha önce hangi suçta kullandığı saptanmalı.


Dava Diyarbakır’da

Cihaner’in iki fezlekesinden biri olan 1989’daki üç cinayete ilişkin dosya, 1999/187 numaralı Diyarbakır DGM Başsavcılığı’ndaki dosyayla birleşti. İtirafçı Hacı Hasan (İbrahim Babat), Adil Timurtaş, Mehmet Zahir Karadeniz, Lokman Gündüz, Faysal Şanlı, Recep Tiril, Ali Ozansoy, Hüseyin Tilki, Abdülkadir Aygan, Hayrettin Toka, Fethi Çetin hakkında silahlı çete oluşturmak ve adam öldürmek iddiasıyla dava açıldı. DGM’lerin kapatılması sonrası dava Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne geçti ve 2002/60 nolu dosya olarak halen sürüyor. Dosyada son olarak, 14 Nisan 2009’da JİTEM diye bir örgütün olup olmadığı TSK’ya soruldu. Yanıtta, böyle bir örgütün olmadığı belirtildi. Davanın 31 Aralık 2009’daki duruşmasında, dosya ‘görevsizlik’ kararıyla özel yetkili mahkemeye gönderildi.


****************


Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’i ‘Ergenekon üyesi’ olduğu gerekçesiyle tutuklattıktan sonra Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından yetkileri kaldırılan eski Erzurum özel yetli savcısı Osman Şanal’ın son soruşturmalarından birisi sol bir örgüte ilişkindi. Şanal, Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist/Konferans (TKP-ML) adlı illegal örgütün legal alan çalışmasında yer almakla suçladığı altısı tutuklu sekiz kişiye dava açtı. Şanal’ın iddianamesinde, “Sözümona demokratik hak kullanımı adı altında örgütün amaç ve eylemleri doğrultusunda yapılıyor’ dediği eylemler şunlar: 1 Mayıs’a katılmak, İsrail saldırısını kınamak ve YÖK’ü protesto etmek ‘Kadına Şiddet’ konulu açıklamaya gitmek.  Şanal’ın ‘kanıtlar’ından bazılarıysa şöyle: 1 Mayıs’ta alkış tutarken çekilmiş fotoğraf, isimdeki ‘Ç’nin orak gibi çizilmesi, bir şiir.

Şanal, Erzincan’ın Kemah ilçesinde 11 Ağustos 2008’de PKK saldırısı sonucu 10 askerin şehit olmasıyla ilgili soruşturmayı da yürütmüştü. O soruşturmadaki kolluk gücü, daha sonra ‘Ergenekon’ çerçevesinde tutuklattığı Jandarma istihbarat Komutanı Binbaşı Nedim Ertan’dı. Şüpheli bulunan üç köylü, “PKK’lıların geldiğini jandarmaya söylemiştik” dedi. Köylüler hakkında, Ağustos 2009’da ‘müebbet’ hapis isteyen Şanal, üç ay sonra Ertan’a, “Saldırı sizin işiniz mi?” diye sordu. ‘Müebbet‘ istenen köylülerden biri serbest kaldı.   


Dergilere baskın

Erzincan’da üç yıllık takibin ardından TKP/ML-Konferans adlı yasa dışı örgütün legal birimleri olduğu öne sürülen İşçi-Köylü gazetesi, Partizan Dergisi ve Yurtsever Devrimci Gençlik (YDG) Dergisi’ne 9 Haziran 2009’da operasyon yapıldı ve Cengiz Kılıç, eşi Derya Gökmen Kılıç, Ali Soylu, Çetin Kirsiz, Hüseyin Düz ve Hakan Çakır tutuklanırken, Erdoğan Kartal ve Ahmet Öztürk bırakıldı. Şanal, 15 Ocak 2010’da hazırladığı iddianamede, şüphelilerin yaptığı ve katıldığı demok-ratik eylem ve etkinlikleri, “Sözümona demokratik hak kullanımı adı altında, örgütün amaç ve eylemleri doğrultusunda hareket etmek” diye nitelendirdi.


‘Suçlar’

O eylemler şunlar: ‘1 Mayıs kutlamasına katılmak, Kelkit Meslek Yüksekokulu’nda YÖK’ü protesto etmek, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde açıklama yapmak, Nevruz ile ilgili açıklama yapmak, Eğitim-Sen ve SES tarafından yapılan ‘Kadına şiddet’ konulu açıklamaya katılmak, ‘İş ve Çalşıma Şartlarını’ kınamak, İbrahim Kaypakkaya’yı anmak, İsrail’in Gazze saldırısını ve  Halepçe Katliamı’nı protesto etmek.’

İddianamede, Erzincan’daki YDG bürosunun İstanbul’daki YDG merkezine örgütsel şekilde bağlı olduğu, İstanbul’dan Erzincan’a talimat gönderildiği savunuluyor. O ‘talimatlar’ şunlar: “Eğitimin ticarileşmesine ilişkin panel ve etkinlik yapılması, dergi satış bedellerinin gönderilmesi, dergiden kaçar adet istenildiği, ‘Eğitim satılık değil’ eylemleri yapılması, derginin yeni sayısı için resmi ve yazı gönderilmesi...”


Dergideki yazı

YDG’nin Haziran 2005’teki nüshasında yayımlanan ‘Köy çalışmasını öğrenmek ve öğretmek için’ yazısı da iddianameye konuldu. Yazıda ‘işsiz gençler için fon oluşturulması, bu fona üye olanlara  yardım edilmesi, uygulamanın imece usuluyle yaygınlaştırılması; hasta, sakat ve yaşlıların günlük ihtiyaçlarının karşılanması, vasıfsız gençlere meslek edindirmek, İngilizce öğretmek’ gibi konulardan bahsediliyor.

Şüphelilerin takibe alına telefon görüşmeleri de iddianameye kanıt olarak konuldu. Bazıları şöyle:

x: 8 Mart’la ilgili haber bekliyoruz da ‘Dersimdeki’ arkadaşlara ulaşmaya çalışıyoruz
Cengiz Kılıç: Heee...
x: Telefon numarası varsa arasanız, haber gönderseler.
Kılıç: Tamam.
x: Sayfaların çakışını almak mümkün mü?
Kılıç: Tamam, deneriz ya.
x: Alo Cengiz şey, ben İstanbul’dan geliyorum da lise buluşması için...


  ***


YDG: Öneriniz nedir?
Erzincan: Kürt edabiyatı üzerine yazı hazırlıyoruz.
YDG: Çok iyi olur
Erzincan: Bir de Kürtçe şiir ve yazı.
YDG: Erken gönderin...

Şanal, iddianamesinde “İstanbul’daki dergiye yayımlanmak için yazı gönderdikleri kesinlikle değerlendirilmektedir” diyor. Şanal ayrıca, para toplanmasına ilişkin bir görüşme konusunda da, “Ahmet Öztürk’ün Kabahatler Kanunu’nun 250 TL’lik para cezasına ödeyebilmek için sempatizan öğrencilerden para talebinde bulunacağı, maddi durumunun iyi olmadığı” saptamasını yapıyor.

Bu arada, Tuncelili şüphelilerden Ali Soylu’nun, yöneticisi olduğu Tuncelili Derneği ile ‘bağına’ dikkat çekiliyor. Ayrıca, 1 Mayıs 2008’deki 1 Mayıs kutlamasına katılan Soylu için, ‘Grupla birlikte yürüdüğü, eliyle alkış tuttuğu görüldü’ deniliyor.


Maç da var şiir de

Tutuklu sanık Çetin Kirsiz için de, ‘Edebiyat-ÖSS’ yazılı kitabın üzerine kendi adını yazması, ismindeki ‘Ç’ harfini orak-çekiç  şeklinde, ‘İ’ harfini de silah şeklinde dizayn ettiği vurgulanıyor. Tutuklu Hüseyin Düz’ün biyoloji defterinin yanı sıra, ‘Başkan yarın 2’de maç var, seni de aldık, yarın gel’ yazılı mesajına yer veriliyor. ‘Kâğıttan bir gemidir devrim, kim bilir kaç yunus görmüş, kaç Deniz Gezmiş’ yazılı mesaj de kanıt olarak gösteriliyor.

Ayrıca, İşçi-Köylü gazetesi bürosundaki aramalarda; çerçeveli halleriyle duvara asılmış Marks, Lenin, Mao, Stalin ve Darvin portrelerine el konuldu.

Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edilen iddianamede; Cengiz ve Derya Gökmen Kılıç, Hüseyin Düz ve Hakan Çakır için ‘silahlı örgüt yöneticiliği’ suçlamasıyla 15 yıla, Erdoğan Kartal, Ali Soylu ve Ahmet Öztürk için de ‘silahlı örgüt üyeliği’nden 10 yıla kadar hapis isteniyor. Yaklaşk dokuz aydır tutuklu bulunan sanıklar, 18 Mart’ta hâkim karşısına çıkacak.


Üç köylüyü tutuklattı

Şanal’ın yürüttüğü başka bir soruşturma da PKK’nın Kemah’ta 11 Ağustos 2009’da 10 asker şehit ettiği saldırıyla ilgili. Şanal saldırı sonrası  Sarıyazı Köyü Muhtarı Zeki A., Salyurdu Mevkii’ndeki yaylada hayvancılık yapan Mızrap I. ve Metin İ.’yi 26 Ocak 2009’da tutuklattı. Şanal, iddianamesini 13 Ağustos 2009’da bitirdi. İddianamede anlatımlarına ‘555’ diye kodlanan gizli tanık saldırıdan bir gün önce üç PKK’lının Metin İ. ve Mızrap I.’nın  çadırına girdiğini, bu beş kişinin daha sonra köye indiğini ileri sürdü.

İddianameye göre, düzeneğe bağlı ‘D.’ marka altı pil bulundu. Pillerde ize rastlanmadı. Mızrap I., ifadesinde; Haziran 2008’de, yaylaya gelen üç PKK’lının hayvan başına 1.5 TL’lik ‘vergi’ ve bir kutu D. marka pil istediğini söylüyordu: “Parayı getiririm ancak sizi jandarmaya şikâyet ederim, dedim.” Mızrap I. Metin İ. ile temmuzda peynirlerini satıp içinde 24 adet olan bir koli D. marka pil alıp döndüler. İddiaya göre para ve pilleri 15 Temmuz’da PKK’lılara verdiler.

Savcı Şanal, parmak izi bulunmadığı yönündeki rapora rağmen Mızrap I. ve Metin İ.’nin, aldıkları D. marka pillerin saldırıdakilerle sadece aynı marka olmasından yola çıkarak, ‘eyleme bilip isteyerek yardım ettiklerini’ iddia etti. Sanık Zeki A. saldırıdan bir gün önce üç PKK’lının evine geldiklerini belirterek, “Nedim Yüzbaşı ile Murat Başçavuş ile görüştüm. Ertesi gün, 11 Ağustos’ta jandarmaya uğradım” dedi. Şanal, üç köylü hakkında, ‘tasarlayarak adam öldürmek, adam öldürmeye teşebbüs, terör örgütüne üyelik, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak’tan 10 ayrı ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ istemiyle dava açtı. Zeki A., daha o duruşmada tahliye edildi ve tüm sanıklar için suçun niteliği değiştirilerek, ‘yardım ve yataklık’ suçlamasıyla ek savunma hakkı verildi. Ve böylece, Şanal’ın ‘ağırlaştırılmış müebbet’ istediği köylüler için istenilen miktar, altı yıla düştü... Şenel’se operasyonu birlikte yürüttüğü Binbaşı Nedim Ertan’ı üç ay sonra Ergenekon iddiasıyla gözaltına alıp saldırı nedeniyle sorguladı.