Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin en önemli savunucuları arasında yer alan İtalyan Senatosu Başkan Vekili Emma Bonino “AB – Türkiye ilişkilerinde yaşanan tıkanma kaderin sonucu değil. Avrupa olarak iç gündeme bağlı kısa vadeli vizyon ve yanlış hesaplar sonucunda Türkiye’ye karşı yükümlülüklerimize ihanet ettik” dedi
Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'in haberine göre, İtalyan Senatosu Başkan Vekili Emma Bonino, uzun yıllardır Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin en önemli savunucuları arasında yer alıyor. İtalyan Radikal Partili Bonino, 80’li yıllardan itibaren üç dönem Avrupa Parlamentosu milletvekilliği, Avrupa Komisyon üyeliği ve İtalya’nın AB Politikaları Bakanı olarak görev yaptı. Bonino sadece Türkiye’yi değil Arap dünyasını da yakından tanıyan bir politikacı. 2000’lerin başında Arapça öğrenmek için bir süre Kahire’de yaşayan Emma Bonino, bugünlerin gelişini o günlerden itibaren adım adım izlemiş. Ülkesinin insan hakları ve demokrasi konularındaki çifte standartlarını yüksek sesle eleştirmesiyle meşhur Bonino, sadece İtalya’yı yönetenlere değil bütün Avrupalı liderlere kızgın.
Roma’daki ofisinde Hürriyet’e konuşan Bonino, ‘dost acı söyler’ diyerek Türkiye’ye de mesajlar gönderdi.
Trajik bir hata yaptık
“Türkiye konusunda trajik bir hata yaptık. Bugün AB -Türkiye ilişkilerinde yaşanan tıkanma kaderin sonucu değil. Avrupa olarak iç gündeme bağlı kısa vadeli vizyon ve yanlış hesaplar sonucunda Türkiye’ye karşı yükümlülüklerimize ihanet ettik. Müzakereler çıkmaza girince de elbette Türkiye oturup beklemek yerine kendi bölgesinde özerk bir takım dış politika arayışlarına girdi.
Arap Baharı patladığında Avrupa ne hazırdı ne de bu konuda heyecanlandı. Hatta Avrupa’nın egemen güçleri buna olabildiğince direnmeye çalıştı. Mesela bizim Dışişleri Bakanı Frattini son dakikaya kadar Kaddafi’yi savundu. Ama sonra da bir anda bugün Mali’de olumsuz sonuçlarını yaşadığımız Libya’ya yönelik askeri operasyonun taraftarı oluverdi. Bütün bunlar olurken Türkiye, Avrupa’dan farklı bir çizgi izliyordu. Komşularla sıfır sorun politikası Avrupa’da bir tedirginliğe neden olmuştu bile. Avrupa’nın kendi ülkelerindeki diktatörlerle uzun zamandır süren ve feda etmek istemediği ilişkilerinden bıkan Arap halkları bir model ya da en azından bir örnek olarak Türkiye’ye döndüler. El Cezire gibi kanallar sayesinde şu soru akıllarına düştü; Türkiye de Müslüman ama nasıl oluyor da liderlerini sandıkta seçiyorlar? Sorgulamaya başladılar. Düşünsenize 11 Eylül’den sonra Osama Bin Ladin posterlerinin taşındığı Arap sokaklarında on yıl sonra Erdoğan posterleri taşınmaya başladı. Sadece bu bile çok önemli bir değişim.
Rock’n roll tek başına yapılır
Avrupalı liderler müzakereleri engellemeye devam ettikçe Türkiye içinde demokrasinin gelişmesine köstek oluyorlar. Tango yapmak için iki kişi gerekir. Ama ne yazık ki biz Türkiye ile tangoya başladıktan kısa süre sonra bazı Avrupalı liderler rock’n roll yapmaya karar verdi. Rock’n roll tek başına yapılır. Oysa biz tango için yola çıkmıştık. Avrupa tarafı dansın türünü değiştirmeye çalışıyor.
Polonyalı muslukçu gelmedi
Siyasetin kamuoyu algısı üzerindeki gücünü görmezden gelemeyiz. 2004’te Fransa ve Hollanda Avrupa anayasasına karşı çıkarken ‘Polonyalı muslukçular her yanı saracak’ söylemini kullandı. Ha bu arada, o muslukçu nedense 8 yıl oldu hiç ortaya çıkmadı. Şahsen İtalya’ya gelmelerini çok isterdim ama onlar ülkelerinde kaldılar ve ülkelerinin yılda yüzde 5 büyümesini sağladılar. Bugün de Türkiye ve genişleme karşıtı bir söylem hakim. Ne yazık ki halklar bundan etkileniyor. Yani siyasetçiler bir anda ‘Aslında Avrupa’nın genişlemesi lazım’ deyip sayfayı hop diye çeviremez. Çünkü populist söylemler toplumda derin izler bırakıyor.”
Türk siyasetçi kendine güveni abartmasın
“Bütün bunlar ülkenizde hiç sorun yok demek değil. Bir ülkede demokrasiyi güçlendirecek olan güçlü bir muhalefettir. Ancak bu sayede kontrol ve denge mekanizmaları işler. Ancak ne yazık ki bazen benim ülkem İtalya’da da Türkiye’de de hükümetler aşırı bir kendine güven içinde herşeyi en doğru kendilerinin bildiğine inanmaya başlıyor. Türkiye’de bu sebepten kaynaklı bazı kaygı veren işaretler olduğunu söylemem lazım. Oysa siyasetten daha kırılgan birşey yok. Bakın üç ayda İtalya’da Berlusconi’nin izi bile kalmadı, nerede olduğunu dahi bilmiyoruz. Türkiye’deki dostlarıma gücün sorumlulukla birlikte geldiğini hatırlatmak isterim.”