Rengin Arslan
Türkiye'den Suriye'yle ilişkilerin "normalleşmesi'' beklentisini içeren dikkat çekici işaretler geliyor.
Başbakanlık görevini devraldıktan sonra yaptığı açıklamalarda komşularla ilişkileri geliştirmek istediğini vurgulayan Binali Yıldırım, dün Türkiye'nin Rusya ve İsrail'le başlayan diplomatik açılım sürecinin devam edeceğini belirterek "Eminim ki Suriye ile de normal ilişkilere döneceğiz. Buna ihtiyacımız var" dedi.
Yıldırım, bu konuşmasından önce hafta sonu Türkiye'de kaydedilen BBC mülakatında "Muhakkak Suriye'de bir şey değişmeli ama her şeyden önce Esed değişmeli. Esed değişmeden Türkiye'de bir şey değişmez. Bu işlerin bu hale gelmesinin ana sebebi Esed'dir'' dedi.
Normalleşme açıklaması ise mülakattan 48 saat sonra geldi.
Bir süredir işaretleri verilen bu değişim ile ilgili sorulabilecek pek çok soru var: Normalleşmenin boyutları ne olabilir? Dış siyaset arenasının belki de en sert sözlerine eski dostu Erdoğan tarafından hedef olan Suriye lideri Beşar Esad'ın yaklaşımı ne olur? Bölgesel aktörle kurulmuş olan dengeler nasıl etkilenir?
"İlişkilerdeki bozulma çok boyutlu"
Belki de en önemli soru ise bu değişimin nedeninin ne olduğu? Zira bu önümüzdeki dönem neler olacağıyla ilgili ipuçları da verebilir.
Yıllardır süren Suriye savaşını yakından takip eden isimlerden gazeteci Fehim Taştekin, önce üç konuya dikkat çekiyor.
Birincisi, "ilişkilerde çok boyutlu bir bozulma var" ve bunu toparlamak zor ve bu noktada Suriye'nin ne istediği önemli.
İkincisi iki taraf bazı kanallar aracılığıyla görüşmeler yapıyor. Taştekin, "Bunun düzeyini bilmiyoruz. Bu ne kadar sivil veya resmi hüviyeti olan kişiler tarafından yapılıyor bilmiyoruz. Ama bir süreden beri bununla ilgili bir takım çabalar söz konusu" diyor.
Üçüncüsü ise Rojava. Yani Kürtlerin özerk bölge olarak ilan ettiği kantonların toplamı. Türkiye buradaki silahlı güç olan PYD'yi, PKK'nın Suriye kolu olarak değerlendiriyor ve "terörist" olduklarını söylüyor.
"Türkiye Kürtlere karşı yeni bir cephe oluşturma amacında"
Taştekin, Türkiye'nin Suriye politikasını değiştirme yolundaki etkin rol oynayan bu aktörü şöyle yorumluyor: "Türkiye Suriye siyasetini gözden geçirirken burada Rojava'ya karşı, Kürtlere karşı yeni bir cephe oluşturma saikiyle de hareket ediyor. Sınırın altında yüzlerce kilometrelik alan Türkiye'nin düşman olarak kabul ettiği güçler tarafından kontrol ediliyor ve bu düşmanlık ilişkisi değişmiyor" diyor.
Elbette bu noktada akla gelen ilk sorulardan birisi Türkiye'nin Suriye ile ilişkilerini düzelterek bu "istenmeyen Kürt koridorundan" nasıl kurtulmayı hesapladığı.
Zira, Suriye ve Türkiye arasındaki beş yıllık bu yıkıcı ilişkinin ardından Suriye'nin kendini, Türkiye çıkarlarına uygun hareket etmek zorunda hissetmesi de uzak bir ihtimal olarak görülebilir.
Taştekin, "Suriye bu saatten sonra Türkiye'nin istediği oyunu kolayca oynamaz. Hadi gel geçmişe sünger çekelim, sıfırdan başlayalım demez. Türkiye'ye karşı kullanabilecekleri kozlar oluşuyor. Şartları kendi lehlerine çevirecek yakınlaşmalar içerisine girebilirler. Tabii Rusya'nın da onlara etki etmeye çalışması mümkün" diyor.
"Ankara çok idealistti, bu değişiyor"
Güvenlik uzmanı Metin Gürcan da Türkiye'nin dış politika mevzisinde ana eksene PYD ile ilgili kaygıları oturttuğunu düşünüyor.
Tabloyu ve ortaya çıkabilecek durumu şöyle özetliyor: "Ankara şunu anladı: Suriye'nin geleceği ve tasarımı konusunda çok idealist yaklaşıyordu. Başta İran sonra Rusya olmak üzere bölgedeki aktörler, bölgedeki akışkanlık nedeniyle bütün politikalarını konjonktürel ve taktik olarak, kısa vadeli belirliyor. Ankara da bunu görüyor. Şu an öncelikli tehdit Suriye'nin kuzeyi.
"Yakındaki düşmanı, PKK ve onun Suriye'deki uzantısı PYD olarak görüyor. Hal böyle olunca da uzaktaki düşman olarak gördüğü Esad ile bir işbirliği zarureti ortaya çıkıyor. Bu işbirliğini ben ABD ve Rusya'nın da desteklediğini düşünüyorum. Bu sayede Esad ile işbirliğine yönelmiş bir Ankara, IŞİD ile daha somut bir çizgisi olan Ankara anlamına gelir."
"Değişim, PKK-PYD ve IŞİD üzerinden şekilleniyor"
Peki ya Türkiye'nin savaşın başından beri farklı düzeylerde desteklediği muhalifler?
Türkiye'nin onlarla ilişkisini nasıl düzenleyeceğini sorduğum Gürcan şöyle yanıtlıyor: "Örnekle açıklayayım. Ankara son iki senede özellikle bu bumerangı fırlattı. Ama bu bumerangı hedefini vuramadı. O zaman ne olur? O bumerang gelir sizi vurur. Siz onu attığınızı unutursanız, gelir vurur. Vurmaması için, şimdi bunun geri dönüşünü emniyetli şekilde nasıl yaparım'a kafa yormanız gerek."
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı'ndan (SETA) siyaset araştırmaları direktörü Nebi Miş ise muhalifleri terk etmek gibi bir pozisyonunun olamayacağını; onlara yeni bir rol biçeceğini söylüyor.
Miş de, Türkiye'nin Suriye ile ilgili politika değişiminin göbeğinde PYD'nin ve Kürtlerin kazanımlarının olduğunu belirtiyor ancak bununla birlikte aynı anda IŞİD'i de telaffuz ediyor.
Miş, "Bugün Türkiye'nin Suriye'de dış politikasını belirleyen temel prensipler ve yaklaşım PKK-PYD ve IŞİD'in konumu üzerinden şekilleniyor" diye özetliyor değişimi.
Geçen sene Kasım ayında Suriye sınırında Rus uçağının düşürülmesinden sonra büyük bir kopuş yaşanan Türkiye-Rusya ilişkilerinin onarılmasına yönelik adımların da bu bağlamda düşünülebileceğini belirtiyor.
Miş, "Türkiye bu terör örgütlerine karşı bir politika geliştirirken hem Rusya, hem İran hem de ABD ile bir ilişki biçimi geliştirmek zorunda. Burada özellikle Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesini bir alternatif olarak görüyorum. Türkiye bir alternatif, bir destek arıyor" diyor.
Değişim Esad ile mi olacak?
Türkiye'nin bu alternatifle ABD'yi de Suriye'de pozisyon değiştirmeye itmesini beklediğini söylüyor.
Peki bu normalleşme Esad ile mi olacak?
Fehim Taştekin, ülkenin başında Esad olduğuna göre normalleşmenin de onunla olması gerektiğini söylerken, Miş, Esad'ın ülkesinin yönetiminde söz sahibi olmadığını bu yüzden gerçekleşecek bir normalleşmenin Esad ile değil, Rusya gibi Suriye üzerinde etkili güçler aracılığıyla olacağını düşünüyor.
Bu değişimin, Suriye yönetimi ve Esad yönelik en sert sözlerin sahibi olan Erdoğan eliyle yapılacak olması ise yine soru işareti yaratabilecek noktalardan birisi.
Metin Gürcan, Erdoğan'ın "liderlik karizmasının" bu tür U dönüşlerine olanak sağladığını ve Türkiye'nin yüzde 60'ını oluşturduğunu söylediği Hanefi-Sunni-Türk nüfus ile derin bir gönül bağı olduğunu söylüyor. Bunun yanında son zamanlarda İsrail ile ilişkilerin düzeltilmesi için atılan adımların da toplum tarafından büyük bir tepkiyle karşılaşmadan başladığını hatırlatıyor.
Ancak görünen o ki, yapılan açıklamalar bazıları U dönüşü, bazıları tarafından dış siyasette revizyon olarak adlandırılsa da Türkiye ve Suriye'yi ayıran 900 kilometrelik hatta ne olacağı, sınırın Suriye tarafında kimin hakim olacağı Türkiye için bu köklü değişimi hayata geçirecek kadar büyük bir önem taşıyor.