Otuz dile çevrilen Kayıp Gül’ün yazarı Serdar Özkan, Türkiye’de geç keşfedilmekten yakınmıyor: Geç olsun güç olmasın
Herkes onu konuşuyor, herkes o kitabı okuyor. Serdar Özkan’ın Kayıp
Gül romanı her ne kadar 30 farklı dile çevrilmiş olsa da aslında ilk
2003 yılında Türkiye’de basılmıştı. Aradan altı yıl geçti ve bu arada
Serdar Özkan ikinci ve hatta üçüncü kitabını bitirdi. İlk kitabı Kayıp
Gül ise şu sıralar en çok satanlar listesine Türkiye’den girdi ve yurt
dışında Orhan Pamuk’la bile kıyaslandı. Peki ne anlatıyor Kayıp Gül?
Kayıp ikiz kardeşinin izinden San Francisco’dan Sultanahmet’e, güllerin
ve hayallerin dünyasında mistik bir yolculuğa yelken açan Diana’nın
öyküsü bu. Yazar Serdar Özkan’a göre romanı farklı kültürlerden bu
kadar çok insanın beğenmesinin nedeni ise romanın benlik, ego ve sevgi
üzerinden kurgulanması. Serdar Özkan Taraf Gazetesi'ne 30 dile çevrilen ilk romanını,
başarısını ve Türkiye’den önce sekiz ülkede basılacak olan ikinci
romanını anlattı.
Kayıp Gül romanına ne zaman başlamıştınız?
2002
yılında yazmaya başlamıştım. 2003 yılında basıldı. Sonrasında
İngilizceye tercüme edildi ve sonrasında da başka dillerden talep
geldi. Şu ana kadar da 30 ayrı dile çevrildi.
Peki o
zaman şunu sorayım: Roman 2003 yılında basıldı, sonrasında 30 dile
çevrildi ve yurt dışından olumlu tepkiler aldı. Türk okuru Kayıp Gül’ü
biraz geç mi keşfetti?
Evet biraz öyle oldu ama ben normal
karşılıyorum. Dünyanın birçok coğrafyasından farklı kültürlerden
insanlar keşfetti. Türkiyede her sene 1000’den fazla roman basılıyor
ben bu yüzden geç keşfedilmesini normal karşılıyorum. Geç olsun güç
olmasın.
İlk roman için farklı dil ve kültürlerdeki okurlara ulaşmak büyük başarı. Bunların olabileceğini biliyor muydunuz?
Kitabı
yazarken gerçekten dünya çapında bir başarı elde edebilecek bir hikâye
çıktığını hissediyordum. Yayıncılar, edebiyatçılar daha iyi bilir, bu
imkânsıza yakın bir olay.
Peki ne oldu da 30 dile birden çevrildi Kayıp Gül? Onu bu kadar özel kılan şey sizce nedir?
Bu
biraz da romanın türüyle de alakalı. Dünya basınında olsun, kitap
eleştirmenlerinin yazdıkları olsun karşılaştırıldıkları Simyacı, Martı
gibi kitaplar var. Bu tip kitaplar dünyanın birçok ülkesine hızla
yayılmış, insanın içine, özüne odaklanan kitaplar. Ben bu ilginin
romanın türü ve diliyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Bir de ben yazar
olarak farklılıklarımıza değil bizi birleştiren şeylere
inanıyorum. Dolayısıyla benim en çok görmekten hoşlandığım çok farklı
kültürden okurların romana aynı noktadan bakabilmeleri. Ayrıca rakamlar
benim için önemli değil. Romanın yakaladığı başarı benim amacımla
bağdaşıyor.
Bu başarı sizi korkutmadı o zaman...
Böyle
bir korkuya imkân vermeden ben ikinci romanı yazmıştım. Şimdilik sekiz
ülkede basılacak. Basın lansmanı için haftaya Helsinki Kitap Fuarı’nda
olacağım.
Heyecanlı mısınız?
İkinci kitap
beni Kayıp Gül’den daha çok heyecanlandırıyor. Kalp ve zihin
yolculuğunu anlattığı için onun mutluluğu çok daha taze.
Çok
farklı kültürlerdeki insanlar okudular Kayıp Gül’ü. Bu kadar farklı
kültürlerdeki, farklı inançlardaki insanlara bir anda nasıl hitap etti?
Aklıma
gelen tek şey bir takım şeylerin evrensel olduğu. Benlik ve ego mesela.
Kayıp Gül bunların etrafında dolaşıyor. Benlik evrenseldir, ego ve
sevgi de evrenseldir. Tüm ülkelerde tüm kültürlerde bu böyledir. Farklı
tezahürleri vardır ama sevgi, sevgidir. O dışta kalan tezahürlerden
ziyade içteki kaynağa odaklandığım için bütün kültürlerin dışta kalan
farklılıklarına rağmen o içteki evrensel duygu ve durumlara
ulaşabildim. Kitap eleştirmenlerinin ve dünya basının bu kategoriye
sokması, evrenselliğin bu başarıyı getirdiğini gösteriyor. Metaforik
öğeler olduğu için farklı kültürler de oradan kendilerine özgü bir şey
çıkarabiliyorlar.
Benlik, ego ve sevgi dediniz. Tüm dünyada bunlar bir bakıma çağın sorunu ya da bir arayış olabilir mi?
Çağın
sorunu bölücülüktür bence. Kendi benliğini diğer benliklerden farklı
görmek de buna dahildir. Ve bunun da ilacı bana göre elbette sevgidir.
Roman 30 dile birden çevrildi. Bu nasıl başladı ve siz bu süreci nasıl takip ettiniz?
Yabancı
yayıncılardan talepler geldi. Yazar olarak ben hiçbir şekilde
çevirilere karışmadım. Yayınevleri kendi dillerinde telif haklarını
satın alıyor. Romanın basıldığı yayınevleri kendi ülkelerinin en iyi
yayınevleri.
Türk romancılığı hakkında konuşalım biraz... Takip edebiliyor musunuz?
Kayıp
Gül benim çok zamanımı alıyor. Sürekli basın lansmanlarına gidiyorum,
arada ikinci roman da vardı. Dışardan olabildiğince takip etmeye
çalışıyorum ve yeni bir eser verilmesine, yeni bir roman yazılmasına
çok olumlu bakıyorum.
Kalitesi ve niteliği önemli değil. İçinde bu
niyeti taşıyan bir insan boş yere yazmaz zaten. Yaratıcı ruh üretmediği
zaman içinde veba salgılar. İsterseniz 100 bin roman basılsın ama
okunmasın bence önemli değil.
Romanıyla birlikte dışarı açılmış bir yazar olarak, Batı’da Türk edebiyatının durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle
gerçekten iyi tanınmadığını düşünüyorum. Yurtdışında iki üç yazar
biliyorlar sadece. Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Elif Şafak mesela...
Beni bu iki üç yazarla bir tuttuklarında zaman da hep Orhan Pamuk’la
karşılaştırıyorlar. Çünkü bu saydığımız isimler arasında Yaşar Kemal şu
ara çok konuşulmuyor yeni eser açısından.
Orhan Pamuk’la karşılaştırdıklarında siz ne diyorsunuz?
Bizim
Orhan Pamuk’la stillerimiz farklı diyorum. Aslında bu bir zorunluluktan
kaynaklanıyor. Çünkü zaten az yazarımız tanınıyor. Ama ben o kadar da
umutsuz değilim. Birkaç büyük ülke hariç, zaten diğer tüm ülkelerin 3-5
tane yazarı bilinir ulusal platformda. Biz yine son zamanlarda Elif
Şafak’la olsun, Orhan Pamuk’la olsun Türk edebiyatı açısından epeyce
bir mesafe katettik.
İkinci romanı bitirdiğinizi söylediniz az önce.
Evet
hatta üçüncüsü de bitmek üzere. İkinci roman Hayatın Işıkları adını
taşıyor. Bir ay önce Finlandiya’da basıldı, bu sene içerisinde sekiz
ülkede basılacak. Portekiz, Hollanda, İtalya, Rusya gibi ülkeler
bunların arasında.
Neden ilk olarak Türkiye’de basılmıyor? Türk okurunun gücenebileceğini düşünüyor musunuz?
Türk
okuru Kayıp Gül’le biraz geç tanıştı maalesef. İki kitabı bir anda
okura ulaştıramayız. Onun için Türk okurunun Kayıp Gül’ü keşfetme
sürecini bitmesini bekleyeceğiz.
Türkiye’de ne zaman basılacak peki?
Yaklaşık bir sene sonra basılacak. Türk okuru Kayıp Gül’ü okumadan ikinci kitabı paylaşmanın erken olacağını düşünüyorum.