Kültür-Sanat

Türkiye’de geç keşfedilen yazar:Serdar Özkan

Otuz dile çevrilen Kayıp Gül’ün yazarı Serdar Özkan, Türkiye’de geç keşfedilmekten yakınmıyor: Geç olsun güç olmasın

18 Ekim 2009 03:00

Otuz dile çevrilen Kayıp Gül’ün yazarı Serdar Özkan, Türkiye’de geç keşfedilmekten yakınmıyor: Geç olsun güç olmasın

Herkes onu konuşuyor, herkes o kitabı okuyor. Serdar Özkan’ın Kayıp Gül romanı her ne kadar 30 farklı dile çevrilmiş olsa da aslında ilk 2003 yılında Türkiye’de basılmıştı. Aradan altı yıl geçti ve bu arada Serdar Özkan ikinci ve hatta üçüncü kitabını bitirdi. İlk kitabı Kayıp Gül ise şu sıralar en çok satanlar listesine Türkiye’den girdi ve yurt dışında Orhan Pamuk’la bile kıyaslandı. Peki ne anlatıyor Kayıp Gül? Kayıp ikiz kardeşinin izinden San Francisco’dan Sultanahmet’e, güllerin ve hayallerin dünyasında mistik bir yolculuğa yelken açan Diana’nın öyküsü bu. Yazar Serdar Özkan’a göre romanı farklı kültürlerden bu kadar çok insanın beğenmesinin nedeni ise romanın benlik, ego ve sevgi üzerinden kurgulanması. Serdar Özkan Taraf Gazetesi'ne 30 dile çevrilen ilk romanını, başarısını ve Türkiye’den önce sekiz ülkede basılacak olan ikinci romanını anlattı.

Kayıp Gül romanına ne zaman başlamıştınız?


2002 yılında yazmaya başlamıştım. 2003 yılında basıldı. Sonrasında İngilizceye tercüme edildi ve sonrasında da başka dillerden talep geldi. Şu ana kadar da 30 ayrı dile çevrildi.

Peki o zaman şunu sorayım: Roman 2003 yılında basıldı, sonrasında 30 dile çevrildi ve yurt dışından olumlu tepkiler aldı. Türk okuru Kayıp Gül’ü biraz geç mi keşfetti?


Evet biraz öyle oldu ama ben normal karşılıyorum. Dünyanın birçok coğrafyasından farklı kültürlerden insanlar keşfetti. Türkiyede her sene 1000’den fazla roman basılıyor ben bu yüzden geç keşfedilmesini normal karşılıyorum. Geç olsun güç olmasın.

İlk roman için farklı dil ve kültürlerdeki okurlara ulaşmak büyük başarı. Bunların olabileceğini biliyor muydunuz?


Kitabı yazarken gerçekten dünya çapında bir başarı elde edebilecek bir hikâye çıktığını hissediyordum. Yayıncılar, edebiyatçılar daha iyi bilir, bu imkânsıza yakın bir olay.

Peki ne oldu da 30 dile birden çevrildi Kayıp Gül? Onu bu kadar özel kılan şey sizce nedir?


Bu biraz da romanın türüyle de alakalı. Dünya basınında olsun, kitap eleştirmenlerinin yazdıkları olsun karşılaştırıldıkları Simyacı, Martı gibi kitaplar var. Bu tip kitaplar dünyanın birçok ülkesine hızla yayılmış, insanın içine, özüne odaklanan kitaplar. Ben bu ilginin romanın türü ve diliyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Bir de ben yazar olarak farklılıklarımıza değil bizi birleştiren şeylere inanıyorum. Dolayısıyla benim en çok görmekten hoşlandığım çok farklı kültürden okurların romana aynı noktadan bakabilmeleri. Ayrıca rakamlar benim için önemli değil. Romanın yakaladığı başarı benim amacımla bağdaşıyor.

Bu başarı sizi korkutmadı o zaman...


Böyle bir korkuya imkân vermeden ben ikinci romanı yazmıştım. Şimdilik sekiz ülkede basılacak. Basın lansmanı için haftaya Helsinki Kitap Fuarı’nda olacağım.

Heyecanlı mısınız?


İkinci kitap beni Kayıp Gül’den daha çok heyecanlandırıyor. Kalp ve zihin yolculuğunu anlattığı için onun mutluluğu çok daha taze.

Çok farklı kültürlerdeki insanlar okudular Kayıp Gül’ü. Bu kadar farklı kültürlerdeki, farklı inançlardaki insanlara bir anda nasıl hitap etti?


Aklıma gelen tek şey bir takım şeylerin evrensel olduğu. Benlik ve ego mesela. Kayıp Gül  bunların etrafında dolaşıyor. Benlik evrenseldir, ego ve sevgi de evrenseldir. Tüm ülkelerde tüm kültürlerde bu böyledir. Farklı tezahürleri vardır ama sevgi, sevgidir. O dışta kalan tezahürlerden ziyade içteki kaynağa odaklandığım için bütün kültürlerin dışta kalan farklılıklarına rağmen o içteki evrensel duygu ve durumlara ulaşabildim. Kitap eleştirmenlerinin ve dünya basının bu kategoriye sokması, evrenselliğin bu başarıyı getirdiğini gösteriyor. Metaforik öğeler olduğu için farklı kültürler de oradan kendilerine özgü bir şey çıkarabiliyorlar.

Benlik, ego ve sevgi dediniz. Tüm dünyada bunlar bir bakıma çağın sorunu ya da bir arayış olabilir mi?

Çağın sorunu bölücülüktür bence. Kendi benliğini diğer benliklerden farklı görmek de buna dahildir. Ve bunun da ilacı bana göre elbette sevgidir.

Roman 30 dile birden çevrildi. Bu nasıl başladı ve siz bu süreci nasıl takip ettiniz?


Yabancı yayıncılardan talepler geldi. Yazar olarak ben hiçbir şekilde çevirilere karışmadım. Yayınevleri kendi dillerinde telif haklarını satın alıyor. Romanın basıldığı yayınevleri kendi ülkelerinin en iyi yayınevleri.

Türk romancılığı hakkında konuşalım biraz... Takip edebiliyor musunuz?


Kayıp Gül benim çok zamanımı alıyor. Sürekli basın lansmanlarına gidiyorum, arada ikinci roman da vardı. Dışardan olabildiğince takip etmeye çalışıyorum ve yeni bir eser verilmesine, yeni bir roman yazılmasına çok olumlu bakıyorum. 


Kalitesi ve niteliği önemli değil. İçinde bu niyeti taşıyan bir insan boş yere yazmaz zaten. Yaratıcı ruh üretmediği zaman içinde veba salgılar. İsterseniz 100 bin roman basılsın ama okunmasın bence önemli değil.

Romanıyla birlikte dışarı açılmış bir yazar olarak, Batı’da Türk edebiyatının durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?


Öncelikle gerçekten iyi tanınmadığını düşünüyorum. Yurtdışında iki üç yazar biliyorlar sadece. Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Elif Şafak mesela... Beni bu iki üç yazarla bir tuttuklarında zaman da hep Orhan Pamuk’la karşılaştırıyorlar. Çünkü bu saydığımız isimler arasında Yaşar Kemal şu ara çok konuşulmuyor yeni eser açısından. 

Orhan Pamuk’la karşılaştırdıklarında siz ne diyorsunuz?


Bizim Orhan Pamuk’la stillerimiz farklı diyorum. Aslında bu bir zorunluluktan kaynaklanıyor. Çünkü zaten az yazarımız tanınıyor. Ama ben o kadar da umutsuz değilim. Birkaç büyük ülke hariç, zaten diğer tüm ülkelerin 3-5 tane yazarı bilinir ulusal platformda. Biz yine son zamanlarda Elif Şafak’la olsun, Orhan Pamuk’la olsun Türk edebiyatı açısından epeyce bir mesafe katettik.

İkinci romanı bitirdiğinizi söylediniz az önce.

Evet hatta üçüncüsü de bitmek üzere. İkinci roman Hayatın Işıkları adını taşıyor.  Bir ay önce Finlandiya’da basıldı, bu sene içerisinde sekiz ülkede basılacak. Portekiz, Hollanda, İtalya, Rusya gibi ülkeler bunların arasında.

Neden ilk olarak Türkiye’de basılmıyor? Türk okurunun gücenebileceğini düşünüyor musunuz?


Türk okuru Kayıp Gül’le biraz geç tanıştı maalesef. İki kitabı bir anda okura ulaştıramayız. Onun için Türk okurunun Kayıp Gül’ü keşfetme sürecini bitmesini bekleyeceğiz.

Türkiye’de ne zaman basılacak peki?


Yaklaşık  bir sene sonra basılacak. Türk okuru Kayıp Gül’ü okumadan ikinci kitabı paylaşmanın erken olacağını düşünüyorum.