T24 - Türkiye'de 19 bin 615 kişinin böbrek, karaciğer, kalp ya da akciğer nakli için sıra beklediği bildirildi. Her yıl bu sayıya yaklaşık 3 bin kişi ekleniyor.
Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdür Yardımcısı Arif Kapuağası, beyin ölümü ile bitkisel hayatın birbirine karıştırıldığını, bunun da organ bağışını etkilediğini söyledi.
Bitkisel hayat ile beyin ölümü kavramlarının birbirinden farklı olduğunu vurgulayan Kapuağası, bitkisel hayatta bilincin tamamen kapalı olduğunu, ancak beyin ölümü gerçekleşmediğinden hastanın soluk alma gibi bazı beyin aktivitelerinin sağlam kaldığını belirtti.
Kapuağası, bu durumdaki hastaların aylar ve hatta yıllarca destek tedavisi ile yaşayabildiğini, nadir olmakla birlikte yaşama dönebildiklerini anlattı.
Beyin ve beyin sapı fonksiyonlarının geri dönüşümsüz kaybının ise ''beyin ölümü'' olarak tanımlandığını ifade eden Kapuağası, bu durumun tıbben ''ölüm'' olarak kabul edildiğini söyledi.
Kapuağası, beyin ölümü teşhisinin, nöroloji, nöroşirürji, kardiyoloji ve anestezi-reanimasyon uzmanlarından oluşan 4 kişilik bir heyet tarafından yapılan muayene ve testler sonucu konulduğunu dile getirdi. Bu testler ile beyne kan akımının tamamen durduğunun tespit edildiğini anlatan Kapuağası, şöyle dedi:
''Beyin ve beyin sapına kan gitmediği için nekroza olmakta ve geri dönüşümsüz fonksiyon yapamaz hale gelmektedir. Dolayısıyla hastanın solunumu da yoktur. Beyin ölümü tanısı alan hastalar, bu nedenlerle organları korumaya yönelik solunum cihazına bağlanır ve yoğun bir tıbbi bakım uygulanır. Bu durumda 24-72 saat ancak geçici bir süre iç organların nekroza gitmesi engellenebilir.''
Yalnızca beyin ölümü gerçekleşmiş kadavradan organ nakli yapılabildiğini, beyin ölümü gerçekleşen kişilerin organlarının bir başkası için ikinci bir yaşam şansı olduğunun unutulmaması gerektiğini bildiren Kapuağası, beyin ölümü gerçekleşen hastaların yakınlarına duyarlı olmaları çağrısında bulundu.
Herkesin bir gün kendisi ya da bir yakını için organa ihtiyaç duyabileceğinin göz ardı edilmemesi gerektiğini dile getiren Kapuağası, beyin ölümü tanısı konulduktan sonra artık tıbben yapacak bir şey olmadığını, ancak organ bağışı ile başka insanlara hayat verilebileceğini vurguladı.
Kapuağası, ''Organların bağışlanması, bitkisel hayatta olan hastalar için değil, beyin ölümü gerçekleşmiş hastalar için önerilen bir şeydir'' dedi.
''17 bin 500 kişi böbrek bekliyor''
Kapuağası, organ bağışının yaşayabilme şansı olan hastalar için çok önemli olduğuna dikkati çekerek, şu anda çok sayıda kişinin organ bağışı için sıra beklediğini, ancak bağışların çok az olduğunu söyledi.
Şu anda Türkiye'de Sağlık Bakanlığı Organ Bağış Listesi'ne kayıtlı 19 bin 615 kişi bulunduğunu belirten Kapuağası, ''Her yıl bu sayıya yaklaşık 3 bin kişi eklenmektedir. Bu hastalardan 17 bin 640'ı böbrek, bin 561'i karaciğer, 213'ü kalp, 196'sı pankreas ve 5'i akciğer nakli olmak için sırada bekliyor'' diye konuştu.
Beyin ölümü tanısı artarken, organ bağışı sayısı azalıyor
Kapuağası'nın verdiği bilgiye göre, 2002 yılında toplam 148 beyin ölümü tespit edildi ve bunlardan 111'inin ailesi organ bağışında bulundu.
2010 yılı itibarıyla bin 36 beyin ölümü tespit edildi, ancak 272 aile organ bağışında bulundu. 2002'den bu yana beyin ölüm sayısı 7 kat artarken, bağış sayısında 2,5 kat artış oldu.
2002 yılı itibarıyla yapılan organ nakil sayısı kadavradan 307, canlı vericiden ise 438 olurken; 2010 yılı itibarıyla kadavradan 748, canlı vericiden ise 2 bin 637'ye çıktı. Canlı nakiller 6 kat artarken yeterli bağış olmadığı için kadavradan nakil sayısı ancak 1,5 kat artabildi.
''Henüz yanlış inanışlar kırılamıyor''
Beyin ölümü tanısındaki artışla organ bağışındaki orantısızlığın nedenini yorumlayan Kapuağası, şunları kaydetti:
''Organ bağışının yeterli sayıda olmamasına sosyo-kültürel nedenler gösteriliyor. İnsanlar, organ bağışında bulunmak istememelerinin nedenlerini açıklamak istemiyor. Bunları incelediğinizde, örf ve ananeler, aile büyüklerinin karşı çıkması, dini inanışlar ortaya çıkıyor. Dini otorite olarak Diyanet İşleri Başkanlığı organ bağışında dinen bir sakınca olmadığını defalarca söylemesine rağmen henüz bu yanlış inanışlar kırılamıyor.
Ayrıca bağışlanan organların dağıtımında adil olunup olunmadığı konusunda endişelerini bildiren vatandaşlar bulunuyor. Oysa bağışlanan organlar, Bakanlık bünyesinde bilimsel veriler ışığında hazırlanmış kurallara ve tıbbi etik anlayışa uygun olarak, puanlama sistemi ile bilgisayar ortamında en adaletli bir şekilde, en uygun hastalara, en kısa süre içerisinde dağıtılıyor. Hiçbir şekilde dışarıdan müdahaleye izin verilmiyor.
Bakanlığımız tarafından hizmet sunan personele, organ bağışını olumsuz etkileyebilecek davranışları en az seviyeye indirebilmek için ve toplumun organ bağışı konusunda bilinçlendirilmesinde nasıl davranacağına yönelik sürekli teorik ve pratik eğitimler veriliyor. Ayrıca, organ bağışını artırmaya yönelik mevzuat çalışmaları son aşamaya geldi.''