Gündem

Türkiye yazarı: Gülen 25 Aralık'ı bilmiyordu; darbe girişimini 2015'te istiyordu, 17 Aralık'a göz yumdu

"Devlet kadrolarında ve TSK’da yeterince örgütlenememişlerdi"

07 Nisan 2016 14:22

Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur, Fethullah Gülen'in 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından haberi olmadığını savundu. "17 Aralık darbe girişiminden bir gün sonra Pensilvanya’ya gidip Fethullah Gülen ile görüşen ve dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakanı Tayyip Erdoğan’a ondan bir mektup getiren Fehmi Koru, '25 Aralık, sanki Fethullah Gülen’e rağmen yapıldı' derken doğru söylüyordu" ifadelerini kullanan Uğur, "Hatta şu kadarını söyleyeyim. Fethullah Gülen esasında böyle bir darbe girişimine de karşıydı. Fethullah Gülen darbe girişimine değil, sadece zamanlamasına karşıydı. Sopanın ucu gösterilince 17 Aralık'a göz yumdu." diye yazdı.

Fuat Uğur'un, "Fehmi Koru haklı, Gülen 25 Aralık’ı bilmiyordu" başlığıyla yayımlanan (7 Nisan 2016) yazısı şöyle: 

Şaka ya da ironi yapmıyorum.

17 Aralık darbe girişiminden bir gün sonra Pensilvanya’ya gidip Fethullah Gülen ile görüşen ve dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakanı Tayyip Erdoğan’a ondan bir mektup getiren Fehmi Koru, “25 Aralık, sanki Fethullah Gülen’e rağmen yapıldı” derken doğru söylüyordu.
Hatta şu kadarını söyleyeyim. Fethullah Gülen esasında böyle bir darbe girişimine de karşıydı.

Sebebi çok ama çok önemli. Bunu daha önce yazmıştım. Ama önce Fehmi Koru ne demişti hatırlayalım:
“Olanlardan son derece rahatsız bir Fethullah Gülen’le karşılaştım. Samimi gördüm bunu. Döner dönmez, 25 Aralık’ta, ikinci girişim patlayınca en çok ben şaşırdım. Bunun üç-dört gün önce görüştüğüm kişinin talimatıyla olabileceğinden ciddi kuşku duydum. 25 Aralık, sanki Fethullah Gülen’e rağmen, hatta belki barışa doğru giden bu süreci bitirmek için başlatılmış gibime geldi.”

Şimdi gelelim gerçeğin kendisine.

Bu tespit görünürde doğru ama Fehmi Koru asıl gerçeği bilerek ya da bilmeyerek saklıyor.

Doğrusu şu:

Fethullah Gülen darbe girişimine değil, sadece zamanlamasına karşıydı.

Bunu daha 20 ve 22 Kasım 2015 “Fil terbiyecisi, Nasr suresi ve Gülen 1-2” başlıklı yazılarımda detaylı şekilde anlattım.
Gülen’in ABD’deki terbiyecileri (Fil terbiyecileri) Tayyip Erdoğan’ı ve Ak Parti iktidarını devirmeye karar vermişlerdi. Bunu Gülen’e ilettiler ve “harekete geç” talimatı verdiler.

Ancak Gülen kendisine hedef olarak 2015 yılını koymuştu. Çünkü birincisi devlet kadrolarında ve TSK’da yeterince örgütlenememişlerdi. İkincisi, Gülen, eserlerinde “Osmanlı devletinin 1915 yılında çökeceğine ve yerine Anadolu topraklarında bir devletin kurulacağına” işaret eden İbn-i Arabî’nin manevi işgaldeki bu devleti büyük bir zatın gelip İslam dünyasıyla birlikte 100 yıl sonra kurtaracağını söylemesine bel bağlamıştı. 100 yıl sonrası 2015’e karşılık geliyordu.
Delicesine bu "zat"ın kendi olduğuna inanmıştı.

Önce terbiyecilerine karşı direndi. Ama sopanın ucu gösterilince 17 Aralık’a göz yumdu.

Koru oraya gittiğinde işin bununla sınırlı kalacağına ve asıl kalıcı darbeyi 2015’de halifeliğini ilan ettikten sonra vuracağına inanıyordu. 25 Aralık gerçekte onun için de sürpriz olmuştu.

Burada kim hata yaptı artık onu da siz söyleyin.
 
Siyasi Sapık!
 
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Gülen örgütü içindeki birey olmaktan vazgeçmiş adanmış ruhları anlatmak için Haşhaşi sözünü ortaya attığında herkes “İşte bu!” dedi.

Aynı Erdoğan dehası bu kez Bakan Sema Ramazanoğlu için o iğrenç sözleri sarf eden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu için kendini gösterdi:

Siyasi Sapık.

İşte bu!
 
Ölmeden önceki son fotoğraf; Cheeeese!
 
Henüz hazırladıkları bombalı çaydanlıkları kaldırıp poz verirken biraz sonra öldürüleceklerini ya da öldürülme ihtimallerini elbette biliyorlardı. Ölümden önce hayal ettikleri tek şey ise birkaç polisi ya da askeri yok etmekti.

Her şeyi göze alabilmiş olmalarının cesaretle ya da kendilerini adadıkları ideolojiyle ilgisi yok. Örgüt, onlara yalnızca ileride kendi devletleri kurulduğunda adlarının bir parka ya da okula verileceğini vadediyor. Böylece ölümsüzlüğe kavuşacaklarına inanıyorlar. Aşağıdaki fotoğrafa bakınca deklanşöre basan dâhil, biri kadın 5 kişi oldukları tahmin edilen teröristler, işte bu yüzden “gerilla hayatları”nın keyfini çıkarıyorlar objektif karşısında.
 
 
Aslında iyi bilirim bu salakça sırıtışın manasını.
İçinde gençlik vardır, çaresizlik, nasırlaştırılmış bir kalp ve kocaman bir boşluk vardır.

İşgal ettiğimiz okulun ana kapısı arkasına sandalye ve masaları yerleştirip, yerden söktüğümüz tuğlaları panzerli polislere atmak için üst üste yığarken ne eğlenirdik evvelden. Bilirdik polisin ya da askerin kapıları kırıp içeriye gireceğini ve hepimizi dayaktan geçirip askeri cezaevlerine götüreceğini.

Ama ideolojiyle iyice mercimek ebadına düşmüş beyinlerin içinde hep “Kazanacağız zevzekliği” hazır bulunur, bir türlü çekip gitmezdi. Yolda birkaç posta daha dayak yenirdi kız-erkek ayırt etmeksizin. Yine de kıkırdardık. O zamanlar şimdiki gibi diktatörlük olmadığı için “işkenceye karşı önlem amacıyla önce hastaneye götürülüp doktor raporu alınmazdı” tabii. Sadece cezaevindeyken işkencenin dozu kaçmışsa tuhaf bir doktor gelip bakar, yanındaki hastabakıcı da üstünkörü merhem sürerdi.

Demokrasi böyle bir şeydi işte. Onun için Muharrem İnce boşuna “12 Eylül dönemi bugünden daha iyiydi” demiyor.
Ertelenmiş hayatlarımızda kendimize yaptığımız tek “yatırım” solcu olmaktı. Her iyi şey sosyalizmden sonra gelecekti.

Tekrar yukarıdaki fotoğrafa dönelim.

Aynı ruh durumunun günümüze ışınlanmış hâli.

Bizim zamanımızdaki “demokrasi” bugün olsaydı fotoğraflarını göremeyeceğimiz kadar ömürleri kısa olurdu. Bugün en azından uzay boşluğuna ve kozmoza bir hatıra bırakıyorlar fotoğraflarıyla.

Hadi çekiyorum! Gülümseyin; cheeeese!